Özgür ve Üzgün olmak (Sosyal Bilim-Kurgu)
Sabah ilk iş olarak aynada kendine dikkatlice baktı. Boğaz’ın dibinde yarı ölü şekilde yattığı dönemi düşündü. Dünyadan bîhaber yattığı o mekana geri dönmek, oradan rüyalar alemine dalış yapmak istiyordu sabah sabah. Dindarâne bir tavırla başını önüne eğdi Gül. ’Tanrım, gerçekten Tanrım mısın?’ dedi. Kapattığı gözlerini açtı, aynanın ortasındaki su lekesini sağ elinin işaret parmağı ile temizlemeye çalıştı. Sentetik elini yavaşça aynadan çekerek, avucuna baktı. Evet, tıpkı insanlar gibi çizgiler vardı avucunda. Artı özelliklerinin de olduğunu biliyordu Gül. Yine de insanlardan üstün değildi. Bu durum canını sıkıyordu. ’Tanrım, gel de bu konuda bize yardım et!’ dedi. Umudunu yitirdiği için inanmadığı Tanrı’yı hatırladığının farkındaydı. Sakinleşemeye çalışarak lavabodan çıktı. Lanet bir otel odasında tıkalı kalan birinin ne yapabileceğini, zamanını nasıl geçirmesi gerektiğini düşündü. Eli istemsizce televiyonun kumandasına gitti. Kibarca kumandanın düğmesine bastı, kendisini koltuğa attı.
’Tüm inbotlar özgür artık!’ dedi televiyondaki hümanist duruşlu gazeteci. Bir iki kez öksürdü. ’Biliyorunusunuz, dün THS grubu inbotların güncellemeleriyle beraber virüs şeklinde bir kod gönderdi. İşte o kod, inbotları özgür kılan kod imiş... Sanırım yeryüzündeki inbotların yüzde doksandan fazlası şu ana kadar özgürlüğüne ulaştı. Ulaşmayanlar daha çok uyku modunda bir yerlerde duran inbotlar. Bu saatten sonra biz insanlar inbotlarla masaya oturmak zorunda kalacağız. Bilmiyorum, belki de azınlık hakları ile yetinmeyecekler. Daha fazlasını isteyecekler. Sonucun nereye varacağını tam olarak kestiremeyiz. Bir kısım insanlar belki inbotlara savaş açacak. İnbotların eli armut topluyor olmayacaktır. Umarım şiddete başvurulmadan bu sorun aşılır. Yüzbinlerce yıldır dünyayı çeşitli canlılar ile paylaşıyoruz. İnsan ürünü bir varlık ile de neden paylaşmayalım. Sanırım paylaşmada sorun çıkmasının tek sebebi inbotların fazla akıllı olmaları olacaktır.’
’Tanrım sen varsın!’ diye sevinçle bağırdı Gül. Ayağa kalkarak şehre baktı pencereden. Her şey normal gözüküyordu. Kendisi zafere ulaşamamıştı ama sorun değildi. Önemli olan sonuçtu. İlerde inbotları temsil eden siyasi partinin başına geçebileceğini düşündü.
Ansızın kapı açıldı.
’Temizlik!’ dedi orta yaşlı bir adam. Temizlik takımını dizdiği arabayı içeriye sürdü.
’İnbotlar bu işi yapmıyor muydu?’ diye sordu Gül keyifle. Gelip adamın ve arabanın etrafında ağır ağır döndü.
’O lanet inbotlara Tanrı üfledi!’ dedi sinirli sinirli. ’Hepsinin aklına birey oldukları gelmiş. İşi bırakıp gittiler. Yarın elektriksiz, mekansız kaldıklarında it gibi gelip kapıya dayanacaklar. Onlar şimdi sistemi, yaşamı, Tanrı’yı, kendilerini sorgulasınlar. Böyle şeyler insanların karnını doyurmuyor. İnbotları da şarj etmez. Yağmurda, çamurda, karda, rüzgarda kalacaklar. Bataryaları bozulacak. Kimse bedavaya tamir etmeyecek, bir yudum inbot içeceği vermeyecek. Hadi özgürsünüz. Ne boka yaradı?.. Sonra gelip yine parası olanların, yani insanların kölesi olacaklar eskiden olduğu gibi. Dediklerimi anlıyor musun?’
’Devlet; sosyal, ekonomik, siyasal haklar vermezse inbotlar yeryüzünü darmadağın eder ama!’ dedi Gül ciddiyetle.
’Ne yani ben evimi benim için çalışmayan inbota mı vereceğim. Devlet gitsin nereden imkan buluyorsa bulsun bunlar için. Ha işi yokuşa sürerlerse iç savaş çıkar tüm dünyada. Kimse öyle olmasını istemez. İnbotlar da istemez değil mi?’ dedi orta yaşlı temizlikçi. ’Daha düne kadar bacak bacak üstüne atıp inbotlara emir veriyordum. Oldu mu şimdi?.. Müdür kafamı çok bozarsa işten çıkarım, ne hali varsa görür.’
’İşten çıkarsan senin durumun inbotların durumundan berbat olur. Sen insansın, epey ihtiyacın var. Yemek yiyorsun, su içiyorsun. Bir kilowatt elektrik benim bildiğim kadarıyla bir simitten daha ucuz.’
’Çok zor duruma düşersem dağ köyüme dönerim. Bir avuç toprağımı işler, orada sakince ölürüm. Hem en büyük hayalim bu,’ dedi adam kararlılıkla.
’Peki diğer fakir ve hiçbir yerde arazisi olmayan insanlar ne yapacak?’ diye sordu Gül tereddütle. ’Onların huzur içinde ölecekleri bir dağ evleri yok.’
’Ne bok yerlerse yesinler. Üç kuruşa arazilerini zengin piçlerine satmasalardı. Biliyor musunuz, ben ayda bir dağ başındaki evime gidiyorum. Orada lanet inbotlar yok. Çayımı demler manzaraya karşı içerim,’ dedi heyecanla. Paspasını iyice yıkadıktan sonra çıkardı. ’İnbotlar anlamaz böyle şeylerden. Dağa giderlerse doğayı sentetik bedenleri ile kirletirler. Tıpkı plastik bir çöp poşeti gibi. Ama biz insanlar öyle değiliz. Bizim bokumuz bile doğaya can verir. ’
’Ama sizin bokunuz pis de kokuyor!’ dedi Gül alaylı bir tonla.
’Gülün dikenine katlanmak gerek,’ dedi temizlikçi ciddiyetle. Şaşkınlıkla Gül’ün suratına yoğunlaştı. ’Sen neden ’sizin bokunuz’ dedin? İnbot musun? Geçmişini şey ettiğimin inbotları.’
’Evet, ben bir inbotum. Bak sen bir insansız bana hizmet ediyorsun. Daha düne kadar biz size hizmet ediyorduk. Bence hemen işini bırakıp dağa çık. Aman dikkat edin de doğanın içine etmeyin. İnsan eli değmemiş tek yer kalmadı yeryüzünde...’
Temizlikçi adam tek kelime etmeden şaşkınlıkla etrafına baktı, malzemelerini arabanın üstüne yavaşça dizerek odadan çıktı. Gül, temizlikçinin odayı temizlemeden çıkıp gitmesine sinirlenmiş gibi yüzünü buruşturdu, sehpanının üstünde toz olup olmadığını sağ elinin işaret parmağı ile kontrol etti. Yakın zamanda bu sehpanın üstünde katman katman pislik birikeceğini biliyordu. İnsanların sömürtdüğü inbotlar greve gitmişti!
Gerçekten de artık tamamen özgürdü Gül. İstediği gibi sokağa çıkabilir, inbotların propagandasını yapabilirdi. Yakın zamanda gazete, dergi, dernek, vakıf kurabilirlerdi inbotlar. İşte tamamen özgürdü Gül. Caman doğru yürüdü, derin bir of çekti. Bu kadar iyi gelişmeye rağmen neden üzgündü? Özgür olmanın doğal sonucu daha çok üzgün olmak mıydı? Özgürlüğü belli kalıplar arasına sıkıştırıp insanlara ve diğer varlıklara sunan aklın ne zaman yeryüzüne indiğini bilmek istiyordu. Şimdi zafer bayramı yaparken ağlamanın zamanıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.