- 442 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LAL ve DELİ
LAL ve DELİ
Gökyüzü alıcı kuşların çığlıklarıyla kendine geldi. Mavisi çalınmış serseri mayın gibi dolaşan bulutlar, iyice bunalttı. Kargaların kakofonisi de ortamı iyice kastı. Aklıma "Kargalar" adlı film düştü. Gökyüzünün paniği bana da bulaştı. Rüzgâr önüne geçeni kovalıyor. Kaçan kaçıyor, kaçmayanı eline geçirip sağa sola fırlatıyor. Aşkı düşündüm. Aşk bir öykünün içine giremeyecek kadar uzun ve özeldir. Ne çok şey söylendi, yazıldı hakkında. Benim bunların ötesinde yazacağım şeyler ne olabilir ki? Zaten herkes aşkı kendine göre farklı farklı yaşamakta. Aşk başkalarında sürekli bir maceradır. Bu fırtınanın önünde durmak, imkânsız gibi bir şey aslında. Önüne katmaya görsün artık. İrtifa düşmüş intifa da başlamıştır. Hayırlı olsun. Yaşayan ve yaşatana…
İnsan fırtınaların bir parçası olmak ister mi? O savruluşlar, o alaboralar… Ancak insan kendini kaçınılmaz olarak amansızca bu duygunun ortasında bulur. Bir o yana bir bu yana savrulmaya başlar. Geceler gündüzler birbirine karışır, karanlık gündüze durur. Geceler yarılanır, insan yaralanır. Bu fırtınanın mevsimi de yoktur. Yazın sıcak bir fırtınadır. Farkına bile varmadan içine girdiğin esintinin gönüllü esiri olursun. Seni rahatlatsın, essin. Daha da fazlası, her yerine dokunsun bu sıcak rüzgâr. Bedenin de kesilsin, ısınsın biraz da ısırsın istersin. Ya sonbahar fırtınaları? En serseri olanıdır. Ölçüsü, boyutu belli değildir; sıcaklığı ise hiç.
Pencereye alnımı yaslayıp bunları düşünürken, dışarıdaki fırtına olanca ürperticiliğiyle çılgınlıklarına devam ediyordu. Korkumu içime atarak camın kenarından usulca çekildim. Kendimi fırtınanın yerine koydum. Deli ve esrik. Bir türlü ortam bulamayan, yerinde dur(a)mayan. Sonra çalışma masasının başına geçtim. Asosyal kişiliğime bir mecra bulmak için bilgisayarımın kapağını açtım. Araştırma yaparken ilk harfi "f" yazdığımda facebook adlı site önüme düştü. “Facebook” çevremdeki insanlar kullanıyor ve yeni iletişimler kurdukları gibi güncel hayata dair bilgileri de paylaşıyorlarmış. Sonunda merakıma yenilerek kısa sürede fotoğraflı bir sayfa oluşturdum. İlk paylaşımımda Diyojen’in “Gün ışığında fenerle adam aramasını” tasvir ettiği, elinde kandil olan sakallı yaşlı adam resmiyle kapağı tanımladım ve yayına bıraktım.
…
Fenerle adam aramak hem de gün ışığında. Akıllılar dünyasına bir ışık tutma olarak mı ele alıyoruz ya da olmayan şeyi kör aydınlıkta bulmaya mı çalışıyoruz? Şimdi ise elimdeki fener değil ama bir arayışa vesile olan yüzyılın aleti. Bir dönem aynı sıraları paylaştığım, baharda çimleri ezdiğimiz, güzel kokuları hep birlikte çektiğimiz kakara kikiri ettiğimiz arkadaşlarımı aramakla meşgulüm. Köprülerin altından çok sular geçmiş. Yine de merak bir yerimden tutmuş adeta sallıyor beni.
Koca bir dünya... Varlıklarıyla dünyamızı güzelleştirmişler de yalan yanlış düşüncelerini paylaşmak ya da kopyala yapıştır yaparak mesajları okudum. Sonra benim gibi yenileri inceledim. Kabak gibi ortadayız. Gizlilik ayarları yap(a)madığımız için her paylaştığımız ve herkesin bizi görmesinden belli. Belki gizli saklısı olmadığımızdandır. Ailemle anlaşmam zorken b/aşk/alarıyla bunun mümkün olmadığını düşündüm. Sonra bu macerayı sansürsüz kullanabileceğimi ve zorlanmayacağım bir alan olarak gördüm. Yaşasın özgürlük!
Aktım, içindeyim. Sayfalarda dolaşırken bol bol arkadaşlık önerileri var. “Bak bu senin gibi düşünüyor"; “Aynı şeyleri beğeniyorsunuz” ; "Bununla ortak tanıdığın var” tarzı önerilerin üstüne tıkladım. Kimi nereden tanıyorum ya da neyimiz ortak? Birkaç tıktan sonra profilinde paylaştığı güzel fotoğraftan yola çıkarak bir veri elde ettim. Kapak fotoğrafında güzel atlar şehrinden bir kare. Her yer balon. O fotoğrafın altında; ‘Hayat bir balondur tüm mesele ne kadar havada kaldığındadır.’ yazıyor. Hiç olaya böyle bakmadım. Hayatı her an patlayacak bir şeye benzetmek, delilikle akıllılık ortasında bir yerdi anlaşılan. Tıkladım. İnceledim, ilginç paylaşımlar var. Duvarından sanki konuşacağı çok şey var. Ama hep dilinin altında kalmış gibi geldi. Bir deli neyi açar ki. Bir bütünü sonuna kadar tamamlayamayan insan dilinin altındaki baklayı çıkarabilir mi?
O da benim gibi duvarını özgür bırakmış herkes görüyor ve yazılıyor. Burada yeni olmalı diye düşündüm. Duvarındaki birkaç yazıyı beğendim. Birkaç fotoğrafa yorum yazdım. Delilik midir başka bir şey midir ama olanağım olsa o paylaşımların üzerini çizer, karalar, değiştirirdim. Bizi kuşatan duvarlara yapılan resimler ve yazılar gibi. İçimden bazıların üzerine çarpı koymak geldi. Biraz karaladım yorumlar yazdım. Uzun zaman geçmeden bir mesaj geldi. “Sizin işiniz yok mu? Duvarımda neden bu kadar oynuyor ve oyalanıyorsun ki?” Anladım, duvarını koruyor. Zırhına ya da aynasına zeval gelmesini istemiyor. Şöyle bir çakasım geldi. İyi de sen de duvarını koru. Serbest bırakırsan ya davulcu vurur tokmağı ya da benim gibi deli alır kalemi karalar.
“Benim ki delilik, özel mülkiyet değil ya. Yıkılmadı da duvarın. Hatta güzelleştirdim ve renklendirdim.”
“Ya alemin akıllısı sensin. Tanımadığın birisinin özel alanına müdahale nerede?”
“Aaa orada bir dur! Alemin delisi desen anlarım. Tanımadığımı kim söyledi ki?”
“Ya gerçekten delisin. Rahatlığına diyeceğim yok.”
Felsefem “Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol, dünya senin kahrını çeksindir.”
“Ooo ne güzel… Siz ne yaparsınız? Sanırım burada yenisiniz. Duvarında tek fotoğraf var. Oradan anladım yanlış anlama.” dedi.
“Evet, evet çok yeniyim. Sizinle iletişim kurmamı sanal ortam istedi. Aynı şeyleri seviyorsunuz, diyerek aklımı çeldirdi. Sonucunda adına ve duvarına ulaştım.”
“Bakıyorum da dilin dolandı. Benim gibi lâl mısın?”
Profil fotoğrafı güzel, yazdıkları dişe dokunur şeyler. Altıncı arkadaşım olacak kabul ederse. Ve kabul etti. Oley oley çevremi bir kişi daha arttırdım.
“Anladım sen deli değil zırdelisin.” iletisi düştü posta kutuma. Anlam veremedim. Israrcı olmam mı beni deli yapan. Yoksa onun duvarında tüm paylaşılanları beğenmem miydi? Aklı kafasından bir karış yukarı da olan birini, neden sanal arkadaşlığı kabul etti ki?
…
Sanalda hep bir gizem var. Yaşadıkları şehir ya da kilosu, birçok özel ve genel sorular yanıtını beklemektedir. Bunlar ayrıca bir merak konusudur. Sorular direk sorulmaz. Her soru bir gizemi aralar tıpkı bir anahtar gibi. Arkadaşlarını inceledim, kimdir? Nedir? Tabii ki beğenilerden hareketle birçoğunun gizli saklısı yoktu.
…
“Deli adam, aklımı karıştırıyorsun.”
“Dilini çözmek isterken neden aklınla uğraşayım ki?”
“Deliliğin arkasında çok kilitli kapı vardır. Her kapı kapandığında yeniden açmak için güç gerek. O da bende yok.”
“Gördün mü sen de olmadığını biliyorsun.”
“Nasıl bilgi veriyorsam karşımdaki kişiden de aynı özveriyi göstermesini beklerim.”
Lâl, yazmaya gelince yazıyor ama acaba bunları karşılaştığında ifade edecek mi orası karışık. Pencereye yaklaştı, elini pencerenin pervazına dayadı. Şehir ışıl ışıldı. Lâl’ın aklı karma karışık. Şehir ışıkları gibi olmak istedi. Ama o daha çok ateşböceği ışığı hâlindeydi. “Uçup gelmek pencerenin kenarına aydınlatmak orayı. Tıpkı delinin bilgisayarına gelerek aydınlattığı gibi.
“Hayatın ritmi insanlarda değişimi zorluyor, üretim araçları ve onu kullananlar zamanla değişiyor. Eski insan moduyla kendine misyonlar yüklüyorsun ama o eskide kaldı şimdi ise yeni bir çağ var. Üretim araçları ve sınıflar arası geçişgenlik arttı.”
“Kendimi dinledim de şimdi. İki yetişkin gelinen süreç, sanal dünyada işler bambaşka gidiyor. Gerçek dünyada, bakış, duruş, konuşma, giyiniş bir insanı diğer insanla iletişimde tercih nedenidir. Ama burada koku yok, ses yok, yok oğlu yok. Belki karşıda bir insan da yok. Sürüp giden bir ilişki var.”
“Sahiden yoldan geçerken seninle arkadaş olmak isteyen düşüncelere karşılık bile vermezken burada selam vermeden arkadaş olmak isteyen bir sürü tercihle karşı karşıyasın. Onlara da burada onay vermiyorum. Bazılarını reddediyorum. Kimilerini bekleme odasına alıyorum. Ama sen değişik geldin. Neydi değişik olan desen tanımlayamayacağım.”
“Acıma duygusu, belki yardım etme isteği.”
“Eee! O zaman buna kader diyelim.”
“Offff hiç inanmam.”
“Evet, önce kapını, sonra gönlünü çaldım. Hep çaldım.”
“Pis hırsız. Bu ilişki risk taşıyor mu sence?”
“Ooo taşımaz mı?”
“İnsan ne kadar uzaksa sorun da bir o kadar uzaktır aslında.”
“Şimdi gökyüzü daha gri. Olaylara bakışımda gördüğüm mü yoksa yaşadığım mı onu bilmiyorum. Tüm renkleri göremiyorum. Renkler tonlarını kaybetti. Renkler arasında yakalayamadığım ahengi, olaylar arasında da yakalayamıyorum; mesele biraz da burada.”
“Hımm bulanık camı sil… Belki renkleri daha iyi görürsün.”
“Yürü git be... Dalgacı. Önce beynimdeki bazı şeyleri silerek ancak görebilirim. Sen bu grilikte çıkıp geldin. Bir şey diyememem zaten o yüzden.”
“Evet, ilişkiler ve bizim yaklaşımımız ya da durumumuzun ta kendisi değil mi?”
“Yanına geldiğimde bakmak isterim ve fazlaca incelemek. Renkler arasındaki geçişleri, utanmadan kaynaklı duygu yüklenimlerinin yarattığı etkileri daha açık görebilirim.”
“Utanırım, kızarırım hemen. Tüm renkler pembeye çalar bende.”
“Nasıl yani?”
“Kalp atışım hızlandı. Yasak aşk nasıl bir şeydir. Çok kötüyüm. Başım döndü. Şimdi ne yapayım. Çekip gideyim mi?”
“Bilmiyorum ki, alıp başını gitmek sorunlara çözüm buluyor mu ki?”
“Ben de tüm renkler şimdi pembe. Artık elim tutmaz oldu. Yazı anlamsızlaştı. İçim daraldı. Sen kadın olmamı anımsattın. Ve kadın olmak çok zor, onu anladım. Şimdi sözcükler kifayetsiz… Şimdi hep bir aşk hâlindeyim.”
“Aşk olsun sana kadın aşk olsun. Bu sanal ortamda yüz metreyi en hızlı sen koştun. Hâlen koşuyorsun kalbine bir şey olmazsa.”
“Keşke sadece seviyor olsaydım, gel/geç bir aşk olsaydın. Ama değilsin benim için çok daha fazlasısın. Seninle yaşayamayacaklarım için acı çekiyorum. Ben hayatındaki öteki değil, hayatının bir parçası olmak isterdim. Ve bunun ikimiz için de mümkün olmadığını bilmek, sana dair hayallerimin gerçekleşemeyeceğini bilmek, seni özlemek ama gözlerine bakamamak, ellerini tutamamak içimi acıtıyor. Senin gibi bakamadım yaşananlara, yaşanabileceklere. Macera değildin ki benim için. Bir anda çıkıp gelen, soluğumu kesen beni başka diyarlara sürükleyen sevdamsın. Rastgele başlayan ama rastgele olmayanımsın. Belki tecrübesizliğimdir bu denli bağlanmama sebep olan. Hep uzaktan baktım ben aş(ı)klara. Bilemedim sana sürükleneceğimi. Yine uzaktan bakar yüreğimi açmam sandım belki… Başka bir şeydi sende bulduğum.
Hani gönül şarkısı var bilirsin:
"Bunca yıl herkesten kaçtın,
En sonunda buldum sandın,
Öylesi sevdiğin için
Bir kör düğüm oldu için.
Ağlıyorsun için için yapma dedim yaptın gönül."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.