- 419 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİTİNG
MİTİNG
Her anlamda yeşilin bol olduğu küçük bir kasabada tan vaktinin rengi kadar kızıllaşmasını sağlayan birkaç yurtsever genç, ülkede gelişen "zamma, zulme ve soykırıma karşı" miting düzenlemek için mülki idareye bir dilekçeyle başvurdular.
Osman “Yerelde yaşanan pancar üretimi, tütün ekimi ve derelerin ıslahı adıyla enerji tekellerine peşkeş çekilmesini gündeme taşıyan ve bunun çözüm yollarını gösteren” bir bildiri kaleme aldı. Ancak bir zaman sonra kaleme aldığı bildiri değil de örgütün yazdığı tertip komite imzalı olarak ilçeye ulaştı.
Tertip Komitesi üyelerinden Osman bildiriyi usulen okudu. Okumasıyla rengi pancara döndü. “Aman Allah’ım bu ne böyle! Sanki sosyalizm fişeğini buradan fırlatacağız.” dedi.
İçine bir kurt düştü. “Bu nasıl bir bildiri sanki devrim manifestosu. Oysa yazdıklarını değerlendirip ondan sonra basılı hale getireceklerdi. Kim diyor adımıza bildiri yazın. Burada ne oluyoruz eşekbaşı mıyız? İyi güzel yazdınız da bu politik dili kim anlayacak? ‘Nereden baksan tutarsızlık nereden baksan ahmakça.’ Bu mitingin altında kalırız.”
Osman ortada bir sorun olduğunu ifade etti. Kızgınlığı bir türlü bitmedi. Yazdıkları bildiri ellerinde kaldı. Siniri biraz da bunaydı. Bay Memet, bu ortamı biraz dağıtmak için “Hayrola yoldaş kızarmış domates gibi oldun.”
Osman’ın gerçekten rengi iyice gitti. Sesinde de bir çatallanma oldu. “Yoldaş, hani bildiriyi biz kaleme alıp dağıtacaktık. Burada sorunları bilen biz, işi yapan biz ama bize dayatılan bildiriye ne demeli. Kızarmış domatese değil ama haşlanmış patatese döneceğimiz muhakkak.”
Bay Memet her zaman ki sakin ve vakur tavrıyla “Bu örgüt işi, hiyerarşi var. Ne derse yapacağız. İşleyiş böyle. Hadi yine iyisin. Baksana senin bildiriyi kim basıp dağıtacak? Her şey hazır sadece dağıtım kaldı bize. Onu da birkaç gün içinde hallederiz. Kızacağımıza teşekkür etmeliyiz. Bu arada Osman’ım ‘haşlanmış patates’ sözü güzel bir benzetme nereden bulursun ki anlamıyorum.”
Osman, Bay Memed’in bu boş vermiş ve alaycı tavrı karşısında şaşkın bir şekilde baktı. “Yahu yoldaş! Benim derdim ‘inek ile öküzde, senin derdinse kızla oğlanın evliliğinde.”
Bay Memet, “Yoldaş, bu mücadeleyi bir inşaat sahası ve yapısı olarak ele alırsak kimimiz harç, kimimiz kireç, tuğla, demir, akıl vs. herkesin gö¬revi bir inşaatta nasılsa biz de aynı görev ve sorumluluklardayız. İşte bu binayı iyi örmeliyiz. Her şey dengeli ve yerinde olmalı. Örgütsel hiyerarşi ve disiplin çok önemli.” dedi.
Osman’ın aklı yazmak için saatlerini verdiği bildirideydi. Ne güzeldi. Yerelin sorunları ve çözümlerini tek tek yazmıştı. Ama örgüt ya! O daha iyi biliyor. Bay Memed’in anlattığı inşaata mühendis de gerekli o da örgüt liderleri olur sanırım.
Bay Memet vurdumduymaz tavrıyla Osman’la yine dalga geçti, “Sevgili inşaat amelesi arkadaşım çok daldın. Bırak bu gamı kasaveti. Burada ayrılıyo¬ruz ama evlere gitmeyeceğiz. Sonra sana ulaşırım.” dedi ve hızla yanından ayrıldı.
İlçe Emniyet teş¬kilatının dağıtılan bildiriden haberi oldu. Tertip komitesini ara¬maya başladı.
Bay Memed’in babası bir baskın anında, "Bee kardaşım sizin başka işiniz yok mu? Bir karış bebelerden ne istersiniz. Bu ço¬cuklar adam mı öldürmüş? Bu kadar baskı da fazla.”
Emniyetçiler “Bay amca çok konuşuyorsun. Bakıyom senin el kadar sabu dediğin delikanlı, seni de zehirlemiş.”
“Ne zehirleyecek! Siz kişileri yanlış yerde arıyorsunuz. Aha size Serdar Ağa, domuzun başı. Milyonları var ama kime bir faydası dokunuyor? Belki size dokunuyor¬dur, milletin kanını emen o ada¬mı götürün nere götürecekseniz."
Osman örgütün bildirisine takılmıştı. Kızıldere’de Mahirler öldürüldü. Kahramanmaraş’ta katliam oldu ama sınırda öldürülen kaçakçılardan bize ne?
Bay Memet örgütsel ilişkilerde mutlak itaate inanmıştı. Örgütün sorgulanabilirliği üzerinde hiç kafa yormazdı. Osman’ın bu sorgulama süreci onu yeniden düşünmeye sevk etti ama şu karmaşık süreçte tartışmanın yeri olmadığını ancak miting sonrası olacakları enine-boyuna irdelenmesi gerektiğini söyledi.
“Yoldaşım, mutlaka bizi ilgilendi¬ren bir şey olmuştur. Yoksa oraya yazarlar mı? Bu tartışmayı da miting sonrasına bırakalım derim ne dersin?”
Osman bu kez miting tertip komitesinin diğer üyelerini merak eder, “Selim Hoca nerelerde acaba?” der.
Bay Memet daha sakin ve Osman’ın gazını alacak şekilde “Köylere bildiri dağıtmaya gitti. Bazı sıkıntılar yaşandı ama şu an köylere bildiri ulaştı ve yoğun bir şekilde dağıtım yapılıyor.” dedi.
Mitinge birkaç gün kaldı. Emniyet güçleri harıl harıl tertip komitesini ararken mi¬ting çalışmaları sempatizan kadrolarla tempolu bir şekilde yürütülmekte. Kasabada düzenlenecek ilk miting olması nedeniyle düzenleyiciler için tatlı bir heyecan, emniyet için ise kötü bir heyecan mevcuttu. Katılım her iki taraf için de belirsiz olduğu için emniyet, komiteye ulaşmayı zorunlu gördü. Miting günü yaklaştı. Bay Memet komite üyelerinden Osman’ı buldu. “Osman yoldaş, kaymakam¬lığa yeniden gitmemiz gerekli, süre doldu. Oluru almalıyız.” dedi.
Mitinge bir gün kala komitenin iki üyesi kaymakamlığa gitti. Tüm alan çalışması tamamlandı. Tertip komitesi üyeleri içeri girdi. Kasabanın asayişten sorumlu kişileri de içerdeydi.
Yüzbaşı, birden ayağa kalktı: “Olmaz efendim olmaz! Bu nedir? Ne yapılmak isteniyor. Duydunuz efendim yirmi binlik nüfusa sahip kasabada, yirmi beş bin kişilik bir mi¬ting... Olamaz! Bun¬ların köklerini kazıyacaksın. Lakin efendim, köklerini kazımak için şöyle ordumuzla şu Moskova açıklarına kadar gitmemiz lazım. Bunların kökleri ta oralarda. Her tarafa dal budak saldılar, çevremizi kuşattılar. Dalla budakla uğraşmayacak kök¬ten halledeceksin. Budasan n’olacak, yine yeşerirler. Bu topraklar da ne kadar verimli efendim, kurak da gitmiyor ki kurusun. Yok, efendim yok, başka çare yok.” dedi.
Kaymakam o kadar semiz ki oturduğu koltuğa sığamıyor, sandalye ile masa arasında kocaman bir fil var sanırsın. Çalışma yaşamının sonuna geldiği bu süreçte miting olayı hayli canını sıktı. Komutanın kontrolsüz davranışı ise bardağı taşıran son damla oldu. Ona döndü, “Komutan şöyle bir otur, ayakta kalma yok¬sa Moskova’dan önce tavana çıkacaksın. Dellenip duruyorsun. Biz burada üç kişiyle baş edemezken tutturdun Rusya, Prusya’dan bahsediyor akınlar düzenliyorsun. Şurada 15 kilo metre mesafede köye operasyon düzenlemekten kaçınırken Allah aşkına be¬ni fazla konuşturma, ne yapabiliriz? Sağlıklı düşünüp karar verelim istiyorum.” dedi önündeki zile basarak. İçeri giren görevliden çay istedi.
Başparmağı alnının ortasında düşünen, ilçe emniyet müdürü daha keskin ve sonuç alıcı önerisini açıkladı: “Bunları mi¬tingden vazgeçirelim. Kaymakamım, olma¬dı tutuklayalım görevli memura hakaretten” dedi gözlerinde sorunu çözümlemenin gülümsemesi.
Kaymakam tekrar komite üyelerine döndü, “Burada miting başvurusu ya¬pıp hemen gitmek miting olacağı anlamına gelmez. Nedir lan bu vatana millete döktürdüğünüz te¬raneler! Söyleyin arkanızda kim¬ler var, diğer komite üyesi nere¬de?”
Bay Memet cıva gibi delikanlı. Ve delikanlılığı boka sürecek birisi hiç değil. Unvanı ona aristokrasiden birisi havası da veriyor. Sesinin tonunu biraz düşürerek konuşmaya başladı: “Efendim arkadaşımız çalışma yapmak için bölgeye gitti. Tam olarak nerede derseniz, vallahi bilmiyorum.”
Komiser, Bay Memed’in yanına gitti. İşaret parmağını tam göğsünün ortasına koydu. Hafifçe itti. Bay Memet bir milim bile oynamadı. “Bu bildiri neyin nesi bakalım? Verip veriştirmişsiniz? Zam, zu¬lüm, soykırım nedir bunlar? Ülke¬mizde böyle şeyler mi var? Ra¬hatlık size batıyor mu lan!” dedikten sonra kendini biraz daha rahat hissetti.
Osman, “Hangisi yanlış ya da yalan? Her gün insanlar ya düşüncelerinden dolayı ya da iş cinayetleriyle öldürülüyor. O da yetmez gibi dağlarımız talan ediliyor, yaylalarımız peşkeş çekiliyor.” Dedi ama ortamın da iyice gerildiğini gördü.
…
Tertip komite üyeleri mahkemeye çıktı. Hâkim gerekli kişisel bilgileri tutanak zaptına geçirtti. Savcı mütalaasını verdi. “… Sizler devletin bölünmez bü¬tünlüğüne karşı suç işlediniz.” dedikten sonra Bay Memet fazla dayanamadan söze girdi; “Hayır efendim, nereden çıka-rıyorsunuz? Devletimizi de ül¬kemizi de çok seviyoruz.”
Memed’in söz hakkı almadan çıkışı hâkimi çılgına çevirdi: “Sus, sus! Sıran gelince konuşursun.”
Savcı devam etti. “Vatan hainlerine övgüler düzmek ve bunun propagandasını yapmak, suç ve suçluyu övmek T.C. kanunlarında cezayı uygulamayı gerektirmektedir… Beyler dinlediniz. İddianame noktasında söyleyeceğiniz bir şey var mı?” dedi.
Savcının suçlaması karşısında Osman’ın eli ayağı dolaştı. Heyecanı sesine yansıdı: “Bunlar tamamen ipe sapa gel¬mez düzmece senaryolar. Siz burada gerçek yurtseverleri yargılayarak tarihi bir hata yapıyorsunuz.”
Hâkim bildirinin içinde suç unsuru gördüğü birkaç soru sordu. “Söyleyin bakalım devletin silahlı güçleriyle çatışmaya giren bildiride bahsettiğiniz Mahirler vatan haini değil mi?”
Osman, “Efendim bu konu çok hassas. Nedenine gelince sizler biten, çürüyen sistemin koruyucuları, bizler ise bu sistemi halktan ve adaletten yana kurmaya çalışan yurtseverleriz.”
Osman’ın bu çıkışı ve dili, hâkimin canını iyice sıktı. Gür bir sesle; “Şimdi bırak demagojiyi. Söy¬le vatan haini mi, değil mi?”
Bay Memet araya girdi, “Efendim halkımızın mutlulu¬ğu ve özgürlük mücadelesinden başka bir şey yapmamış bu insanlara ne denebilir ki!”
Osman sanki ortada unutulan bir şey var gibi söze girdi: “Sizler bizleri yargılamaktan çok, ölmüş insanları yargılamaya çalışıyorsunuz. Bu bir haksızlıktır. Bizde bir adet vardır: “Ölülerin arkasından konuşul¬maz Hâkim Bey.” dedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.