- 343 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Uyuyamıyorum Geceleri
Uyuyamıyorum Geceleri
Geceleri uyuyamıyorum. Uyumakta zorlanıyorum. Sabah, hangi olumsuz bir haberi duyarım endişesi kemiriyor tüm bedenimi. Âdeta karabasanlara gark oluyorum. Korku, sıkıntı, stres, anlaşılmaz duygular… Duvarlar üstüme üstüme geliyor karanlıklarda. Yüreğim bir mengenenin dişlileri arasında sıkılıyor. Ayaklarım prangalarda, kıpırdayamıyorum. Bir yanım donarken, diğer yanım cayır cayır yanıyor Cehennem sıcağında. Bağırmak istiyorum, bağıramıyorum. Nefes almakta zorlanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum uyuyabilmek adına... Hiçbir azam kabul etmiyor, beynimden “ yeter artık, haydi biraz uyu” gelen emirlerine!..
“Uyuyamıyorum işte, uyuyamıyorum!” diye kendi kendime söylenmekteyim, başıma çektiğim yorganın sıcaklığında!.. İçime sinsice ve adice beynimin kuytularına yerleşmiş kömür karası siyahî duygularla mücadele etme derdindeyim. Ruhumu incitiyor, kabuk bağlayan yaralarımı kanatıyor, kötü, negatif enerjiler yayıyor etrafa her nefes alış verişlerimde. Mesele vatan olunca, mesele millet olunca, mesele bayrak olunca, mesele din, inanç, iman olunca, hele mesele yıllarca bin bir zorlukla yetiştirilen genç fidanlarımızın yok olması olunca, mesele çocuklarımız, geleceğimiz olunca, hadi uyuyun bakalım, uyuyabilirseniz!... Eminim benim gibi düşünenlerin, bahse konularla dertlenenlerin hiç biri uyuyamıyordur. Dertleri, hüzünleri, endişeleri çoğalttıkça çoğaltıyoruz.
Ağlamak olur mu çare, bilemem!! “Aslında ağlamak, olsa olsa çaresizliktir” diye düşünüyorum. Hâlbuki biz çaresiz değiliz. Ne denilmiş, “çaresizseniz, çare sizsiniz” diye! Zaten ağlayacak hal de kalmadı. Gözlerden artık yaş akmıyor. Tıkanmış göz pınarlarım. Zorladıkça sabahlara kadar akıyor kanlı yaşları. Gecenin karanlığında görünmüyor belki, ama gün ağardığında; yastık, yorgan, döşekte belirginleşiyor ahval-i halim. Korkuyorum gözlerimi açmaktan, korkuyorum yataktan kalkmaktan, korkuyorum mahmurlaşan ve kan çanağına dönmüş mahmur gözlerimi ovuştururken, televizyonu açmaktan!.. “Acaba yine kötü bir haber alacak mıyım, yine ölüm haberi, bir bombalama, bir saldırı sözü duyacak mıyım?” diye çekiniyorum ve sürekli zapping yapıyorum kanallar arasında.
Ölümler, bombalamalar, haince saldırılar, kadın-erkek, çocuk dinlemeden sonlandırılan hayatlar, canice işlenen cinayetler… Televizyondan başka ülkelerde olanları duyduğumuzda bakıp geçtiğimiz, umursamadığımız bir takım haberlerin gerçekliğini ancak başımıza geldiğinde neyin nesi olduğunu anlayabiliyor insan. İnsanlar, ölümler arasında, savaşın sıcaklığında, nasıl olur da bu kadar umursamazca görüntüler sergileyerek yaşayabildiklerini düşünüyor, anlam veremiyordum. Bizler de sanki aynı durumlara karşı karşıya kalıyoruz. Gittikçe alışmaya, alıştırılmaya çalışıyoruz galiba, Bizler de artık kanıksamaya başladık galiba olan bitenleri. Ölümlere alıştık ve sıradanlaşmaya başladı her şey.
Biliyorum, hem de çok iyi biliyorum. Ölüm de yaşam kadar yalın ve gerçek! Hem de kaçılmayacak kadar kesin bir mutlak son! Ölüm gelirse gelsin, başım gözüm üstüne; ancak kötü olan nedir biliyor musunuz? Birilerinin saldırıları ve müdahaleleri sonucunda bu dünyadan koparılması, hayatının sonlandırılmasıdır.
Genç yaşta hayattan koparılan fidanlara sebep olanları, hayatının baharında kara toprağın bağrına yatırılmasına sebep olan katilleri, canileri, zalimleri, kirli ve her yolu mubah gören kalleşleri kınıyorum, beddualar ediyorum, buğz ediyorum, ellerimi yüce yaratana açmış; “Her şeyi gören, her şeyi bilen, en büyük vekil sensin!” diyorum.
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.