Babalar da Ölürdü
Babamı en son önceki gün gece saat 23.15’te eve girmeden önce perdesi çekilmemiş olan odasında yatağın üstünde düşünürken görmüştüm. Beş on saniye camın dibinde durmuş, babama bakmıştım. Oldukça yorgun görünüyordu. Önündeki sehpanın üstünde duran küllükte yarısını içip söndürdüğü sigarası vardı. Babam son bir iki aydır, sigarasını yarısında söndürüyordu. Bazen de çeyreğini içip söndürüyordu. Bundan durumunun iyi olmadığını anlıyordum. Gene de babamın ne kadar uzun yaşadığı, yaşamaya devam ettiğini düşüyordum aynanın karşısında beyazlamaya başlayan saçlarıma bakarken. Bizi de mezara gömecekti. Kendine göre dolu dolu bir ömür geçiren babama özeniyordum diğer odadan bana seslendiğinde. ’Cumali gel televizyonu aç!’ Açardım televizyonu. Bazen seslenmez, başının kenarında duran zile basardı. Aşırı düşünceli babam gecenin geç saatinde çok önemli olmadıkça zile basmazdı. (Annem ile muhatap olmak istemediği için zile basıp bizi çağırırdı)
Hüzünle babama bakmayı bırakıp anahtarı çıkardım kapı açmak için. Ansızın aklıma önceki gün babamı rüyamda morgda bir çekmece gördüğümü hatırladım. ’Acaba babam ölecek mi?’ diye sordum kendime. Aklımın bir yanı hangi rüyalarımın gerçek çıktığını bildiğimi bana fısıldıyordu. Bir kez daha mı camdan babama baksaydım! Kendime gelip içeri girdim sessizce. Odama gidip sessizce yatağıma girdim. Diğer gün saat dokuzda babamın ağrıları artmıştı. Büyük abim gelip ağrı kesici iğne yaptı. Artık hastaneye gitmeyeceğine yeminliydi. Sakin şekilde ölmek istediğini bize söyledi. Hayır, babam ölmeyecekti. Bizi uyandırmak için kullandığı pilli zile yağunlaştım. Bu akşam belki düzelecekti. Zile bile basmayacaktı.
Babam için üzülüyordum. Oyalanmak için bir şeyler yapmalıydım. Elime Kürk Mantolu Madonnna kitabını aldım, okumaya başladım. Bir ara abimin davranışlarından babamın fazla zamanının kalmadığını net olarak anladım. O zaman dua etmek geldi içimden. Kimin için dua edeceğimi bilemiyordum. Diğer taraftan Kuran okuyan kız kardeşim canımı sıkmıştı. Psikolojimi alt üst etmişti. Çocukluğumdan kalma anılar gözlerimin önüne geliyordu. Bir amca, komşu kadın can vermeden önce Kuran okuyordu...
Dışarı çıktım, içeri girdim. Dışarı çıktım. Evin ölü koktuğunu düşündüm. Kuran ayetleri, loş hava, sigara ve kefen kokusu.
Akşama doğru babamın ağrıları artmıştı. Sonunda babam 112’yi aramamızı kabul etmişti. Kendisi de belki biliyordu sağ olarak hastaneye kavuşamayacağını. O sebepten kabul etmişti. Ambulans kapıya geldiğinde kapımızı hiç çalmayan komşularımız başımıza üşüştü. 112 çalışanlarının babamı sedyeye yatırmasına yardımcı oldum. Sıska genç kız babamın bilincinin açık olup olmadığını öğrenmek için babama abimi gösterdi. ’Neyin oluyor?’ dedi. Doğru cevap vermişti. Bilinci açıktı. Son sözü bu oldu. O saniyeden sonra sararmış bir yüzle bize baktı. Ambulansa yerleştirilirken belirgin bir ifade yoktu artık babamın yüzünde. Sessizce gidiyordu.
Babam gitmişti. Ambulans iki kilometre gitmeden haberi bize gelmişti. Demek babamız ölünce böyle oluyordu. Babası ölen biri benim gibi sessizce düşünür, etrafta gezinirdi. Gözleri dolmasını istediği halde gözleri dolmaz. Ama sen gözlerin yaşlarla dolmadığı için kendini suçlamazsın. Bilirsin, çok ağlayan çok güler. Ben hayatta ne ağlıyordum ne de gülüyordum.
’Aa, dayı hiç ağlamıyor!’ diyen yeğene bir cevabım da olmadı hiçbir zaman.
Zamanla içine oturur babasızlık. Bir çocuğun ölümü babasının ölümü ile başlar, sözü doğruymuş.
Diğer gün sabah dokuzda tıpkı rüyamdaki gibi babamı hastanenin morgunda buldum. Abim, ben ve çalışan ile babamın hangi çekmecede olduğuna bulmaya çalışırken ne kadar da dünyevi idik. Evet, bu çekmece. Cesedin duruşundan anlamıştım... Bedeni soluk ve sert idi. Sıcak su ile yıkarken renk gelmişti babama. Çalışan, elime kağıtları tutuşturdu. Ayağına bağlanmış olan karton parçası elimdeydi...
’Burada işiniz bitti. Sıradaki ölünün yakınları gelsin!’
Kefenlenmiş babamı tabuta aldık.
YORUMLAR
Sanırım yaşadığınız bir durum...Ne kadar soğuk ve acı. Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum...Baba ve ölüm ne kadar zıtmış gibi duruyor aslında. Anneler için hakeza...