- 706 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNAH...
Bir surede saklıyım.
Bir suretim dahi yok.
Suskunum ve ant içtim sonsuza kadar da susacağım.
Gönülsüz bir terennüm damlıyor kalemden: Boca ettiğim gözyaşıma banıyorum önce kalemi sonra da yüreğimi.
Bedelleri varmış sözcüklerin ve bilemedim basiretimin kundaklanma ihtimalini. Sus pusum yine dünden beri: Dünde kalan ırgat bir tahakküm ve mayışan benliklerin süt-liman tescili.
Dokunsan kalan yarım da yıkılacak hele ki yarınların nazarında kılıksız bir çetele tutuyorum: Kırık bir milat hoş beş ettiğim fazlasıyla da sükûnu arzu ettiğim bir terennüm. Kıyısından köşesinden nasipleniyorum hayatı: Artık ne kaldıysa benden geri.
Sarmalında olduğum ise zincirleme bir değiş-tokuş. Önce gidenleri atıyorum yürekten sonra da ayıklıyorum kılçığını yenen benliğimden artık geride ne kaldıysa.
Bir kadına rast geliyorum sabahın karanlığında yoksa karanlık addedilen yine o kadından mütevellit bir kandırmaca mı? İsmimi ısmarlayan bir sitemle nazire ediyor önce adıma sonra konumuma sonrasızlığın izleğinde tek bir kadın ve derken o da eriyor gecenin buzulu vazifesi görmüşlüğünü hibe ederken iç sesime. İyi de sabah bellemiştim: Nasıl oldu da tutuştu gecenin yangını oysaki buzul bellediğim sadece ona dair bir benlikti ve belleğim zorlanıyor anbean.
Adamlar birikiyor düşümde: Düşün düşün, nereye kadar?
Adamlar ama somut bir eksen yine d/evrildikleri. Adamlar babam gibi bellediğim ve adamlar kardeşimi gölgeleyen korkuluklara yaslanmışken sırtımda delikler açan.
Kanıyorum hem de nasıl lakin ellerimde ne bir iz ne bir leke.
K/anıyorum hem de deli gibi k/anıyorum…
Adı olmayan kadınlara da kanıyorum ve yoruldukça da yorduyorum.
Emsalsiz düşlerim vardı oysa öncesinde hem de mutluluğun kanatlandığı sefil düşler. Düşlerimi de çaldılar ya: Helal olsun, demenin haricinde düşünüyorum yeni kuramlar keşfetmek için ve kuruyorum ardı ardına. Kurmalı bebek gibiyim:
‘’Gel.’’ Diyorlar da gelemiyorum ama gidiyorum da ters istikamete.
Sonra da:’’Git’’ diyorlar.
‘’Git, seni istemiyoruz burada.’’
Kesilen ahkâmlar mı tüm derdim? Ya söylenmeyenler benim bildiğim ya da bilmediğim ne varsa pay ettikleri. Hepi topu cüzi bedenimin israfı mı ifratı mı yoksa iflası mı?
Kadınlarla yolları kesişen nice adam. Ama hiç birinin yok tek bir adı aslında yürekleri de yok oysa birbirlerine âşıklar.
İstifledikçe yalanları tökezlenen benliklerine rötuş yapmak istiyor Tanrı lakin iblis yapmış çoktan yapacağını. Demek ki zincirleme kuyruk daha şimdiden cehennem kapısında.
Onlar yanıyor ben üşüyorum.
Ben yanıyorum bu sefer üzerime sıçrayan çamurla yıkanan mahremimi de belgeliyorum ve demleniyorum densiz bir tümceye yakalanmışken… Sahi müspette kâğıdı gibi okuyorlar yüreğimi sonra da parçalara ayırıyorlar.
Adsızım artık ve sonrasızım zaten öncem de kayıp iken sahip olduğum sadece an denen çizelge ama ona da itibar etmiyorum ve inkâr da etmiyorum sadece bir saniyede kaybolma ihtimalimi.
Sözsüzüm bu gün artık hep sözsüzüm.
Cümlelerim de yorgun.
Kırık masamda kırık bir kalemle kılı kırk yarıyorum. Rabbim, diyorum:
‘’Gör beni.’’
Ses etmediği ne malum, diyen bir münafığa rast geliyorum.
‘’Sus’’ diyorum ve ‘’Beni de karıştırma günahlarına.’’
Gülüyor sinsice ve karışıyor karanlığa. Karanlık mademki karanlıkla makbul bu sefer beyaza boyuyorum bedenimi ve belleğimi lakin unutamıyorum hem de sonsuzluğun minvalinde hükmeden iç sesimi dürtüyorum:
‘’Kapa çeneni.’’
Belki de öldürmeliyim öncelikle belleğimi sonra da yüreğimi iyi de geride kalanla mı yetineceğim hele ki yüreğimi de çaldırırsam onlara benzemeyecek miyim?
İnsanlar gelip geçiyor. Sıradanlıkları sıra dışı nizamın bir tezahürü ve hatıralarıma ket vurma istemiyle yalvarıyorum Rabbime.
‘’Al beni de.’’
Alı al moru mor bir fihrist ta ne zamandan kalma. Aradığım isimlerin yanına not düşüyorum:
‘’Bu ikisini dün yitirdim. Şu beşini de fi tarihinde. A, evet, dün de bu ikisini yolcu ettim hatıralarımla.’’
Kurumadı gitti göz pınarım belli ki tek lehçe adımsızlığımın bir sonraki taarruzu ve sıradanlığın da ikbali yine sıra dışı bir imgeye rast gelme ihtimalim.
Söz konusu mu sözcük kıyımı mı? Asla bilakis kıyama durduğum boş sayfanın yanıp sönen neon ışığı sadece bana göz kırpan belli Yaradan’ın tecellisi her daim teselli bulduğum hele ki yürek pazarı bir coğrafyada saf tuttuğum nasıl anlaşılacaktı?
Mührü zamana uğrayan ise sadece anılarım ve anmadığım külfeti yine benlik kadar da yoksun bir sicil hele ki ötesizliğin ötelenmişliğini de ihmal etmediğim bir ayrıntı kadar da göze batan o farkındalığı bir kez yakalamışken.
Muhterem bir beyan yine evrenin tescil ettiği ama sadece şahsımın duyumsadığı belli ki hayli nüfuzluyum ta şecerem dayanırken ezeli ve ebedi Varlığın hikmetinde var olma telaşım ile tek güvencem iken yine sadece O’nun indinde.
YORUMLAR
upuzun, şiirsel cümlelerle bezeli yazınızı biraz da hüzünlenerek okumaya ve hazmetmeye çalıştım. kutlarım şiirsel anlatımlı iç sesinizi.
emeğ saygımla, kolay gelsin.
Gülüm Çamlısoy
Eksik olmayın efendim.
Saygılarımla hocam...
sözcükler arkadaşım ağacın yaprakları gibidir.
Neyin neden olduğunu anlaman için ağaçlar hakkında bilgi sahibi olman gerekir der Gorki
sizi okurken hep Virginia Woolf tadı alıyorum dizelerde
belki kaleme sirayet eden hani içses dedikleri
aslında insanın kendiyle muhasebesi kendini dinlemesi
ve en nihai noktada cevap vermeye başlaması
belki Jungu bu kadar kırmızı kitapta sarsan bu haldi
belki halin en yalın şekli ben dizelerin en de-li hali diyorum buna
bir isim evet Olric gibi bir isim gerek sizin içinizde ki o sese
bir dialog başlamalı belki daha yalın
varolmaya çalışıyor insanlar aslında kocaman bir iç boşlukta
bunu en çok yorum halinde okuyorum
belki ağaçlar hakkında bilgi sahibi olamadığımız için yeterince
belki bir kaybolmuşluk hali
hani Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna romanında diyor ya
(popüler oldu artık Allahtan magazinsel anlamda da
okuyan olur artık umudu taşıyorum bir yandan da)
'insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.'
burasını bu kadar popüler yapan sebep bu belki
belki burası bir tutunamayanlar arenası
çözüldüğüm çok az yazı vardır
Gule isimli bir üyenin çok güzel bir yazısında çözülmüştüm daha önce
sonra sayın Engindenizin yalnızlık üzerine bir yazısında o yazıda çok konuşmadım ama
ezcümle
birkaç kez daha okuyacağım sanırım ve yazmadan kendi kendime konuşacağım:)
çok güzeldi
saygımla değerli Yazar
ışıklı olsun geceniz...
Gülüm Çamlısoy
Ben de çok az geliyorum hayata ve tüm gün dolup fişek hızında karalıyorum hep de gecenin en geç vakti.
Geç kalmışlığım, geriden takip ettiğim bir çağ ve dile gelmeyen nicesi.
Çok çok da sorguluyorum öncelikle varlığımı ve yine tüketilen bir ömrün örümcek ağı tutmuş mutsuzluk sendromu ansızın yakama yapışıyor.
Hep der kardeşim:''Hayat o kadar da sıkıcı değil!''
Her ne kadar ona katılmasam da değerli yazarım en azından yazdıklarım olsun sizlerin varlığı olsun işte o zaman boyutsuzluğumla bir boyuta ait olduğumu hissediyorum.
Çok çok kötü bir özelliğim: İçimden geleni yapmak ve içtenlikle var olmak gerçi tepkisiz kaldığım süreçler de oluyor lakin durduk yerde cümle kurup ahkam kesmek istemiyorum.
Ben yine bana dair.
Ve duygularım da düşüncelerim de tüm yalınlığı ile sunumda yazdıklarım sayesinde.
Size ve sizin nezdinizde tüm dostlara teşekkür ediyorum.
Bazen hayat aşırı geliyor üzerine insanın ve inanınız ki; yorumunuzla değer ve aydınlık kattınız.
Yıldızların parlaklığı adına sonsuz teşekkürler.
Saygılarımla değerli şairim.
Var olunuz.
Gülüm Çamlısoy
sonsuz selam ve saygılarımla...
Beğeni ile okudum güzel kaleminiz daim ilhamınız bol olsun saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Sağ olunuz.
Saygılarımla...