Sarhoş Tanrılar-3
İçerisi dışarıdan görüldüğü kadar küçük değildi. Duvarlar normal evlerin duvarlarına göre oldukça yüksekti ve bazı yerleri ateş tuğlasıyla diğer yerleri de ahşapla kaplıydı. Göze hoş gelen tarafı olmadığı gibi rahatsız edici bir görüntüsü de vardı. Ne var ki duvarlarında ressamlarını tanımadığım fakat ustaca çizilmiş post modernist tablolar ilgimi çekmişti. Kolonlara yaklaşıp ışık tuttuğumda kolonların üstünde yerden sanki sonsuza dek uzanacakmış gibi görünen işlemeleri de gördüm. Şöminenin etrafını çevreleyen tuğlalarda azıcıkta olsa bir sıcaklık vardı. Birileri bu evde hala yaşıyordu. Bu beni biraz ürkütse ve dışarı çıkma isteği doğursa da artık çıkamazdım. Çünkü bir kapı görmüştüm. O kapıyı açma arzusu içimde o kadar kuvvetliydi ki kapıyı keşfetmek için yanına yaklaştım.
Çağrı filminin aklımda bıraktığı en güzel fikirlerden birisi olan, bir yerin kapısında örümcek ağı varsa orada yaşayan yoktur fikriyle bu kapının açmamam gereken kapı olduğuna net bir şekilde kanaat getirdim. Bu sebeple de açacaktım. Sonuçta evde birileri yaşıyor olmalıydı ve bu kapıyı onlar dahil kimse açmıyordu. Benim için de merak, en sevilesi günahtı. Tüm hikâyelerde olduğu gibi kimse var mı diyerek içimizi rahatlatmak için ‘kimse yok mu?’ diye bağırmak istedik. Ancak fısır fısır konuşmalarımızın neticesinde birisi olduğu takdirde daha çok korkacağımızı, birisi varsa da onu çağırmamamız gerektiğine karar vererek kocaman şamdanlar ve ceviz ağacından yapıldığı her halinden belli olan mobilyalar dolu odayı incelemeye devam ettik. Ceviz ağacından yapıldığını biliyorum çünkü ben olsam öyle yapardım. Öyle ya hikâyeyi aktaran bensem detayların ne önemi var. Benim aklım hep o kapıdaydı. B mümkün olduğunca o örümcek ağlarıyla dolu kapıyı açmamam için benim ilgimi çekeceğini bildiği, vücudu küçücük kafası kocaman bibloları önüme getirse de kilitlenmiştim odaya. Sarhoşluğunda verdiği cesaretle hızlı adımlarla kapıya yöneldim ve bir çırpıda kulpu aşağı çekip içeri dalmaya çalıştım. E haliyle kilitliydi ve kapıya çarptım. Hemen fısır fısır azarımı yedim ve kapının üstünde ki anahtarla kapıyı açtım.
Odanın içinde müthiş bir huzur kapladı ikimizin de içini. Sanki yerler tek parça mermerden imal edilmiş gibi kusursuz bir şekilde parlıyordu. Odaya girmemizle ışıkları açıldı odanın. Önümüzde şimdi bir sürü kapı vardı. Rüyalarımda ki en büyük fantezilerimden birini yaşıyordum. Karıştırılacak bir sürü oda vardı. Ben tek kapıya girmek için kudurmuşken şimdi önümüzde yanlış saymadıysam yirmi üç tane kapı vardı. “Hayır” dedi B. Geri dönmeliyiz, babam bekliyor. Yalanda söylemiyordu babası onun yirmi beş yaşına geldiğinin farkında değildi. Farkındaysa da henüz zekâsının on dörtten fazla olmadığına kalıbını basardı kesin. Araba sürecek durumda olmadığını söyledim ona. Benden daha az meraklıymış gibi diretiyordu. Oysa birisinin onu zorlamasını ve işler sarpa sararsa suçlayabileceği birilerinin olmasını istiyordu. “Ne yapacağız” dedi. Gülümsedim. “Odalara gireceğiz” dedim. “Hangisine” dedi. “Hangilerine” diye düzelttim. “Aynı odaya girecek değiliz ya, biz hikâyecileriz bir oda bir hikâye demek ama iki oda iki hikâye eder” dedim. Çenesini kaşımaya başladı. Fikir onu hiç mutu etmemişti. İtiraz etmeyi de düşünmüyordu, belli ki ben girdikten sonra tek başına girmek yerine evden ayrılıp beni dışarıda bekleyecekti. “Hangisine gireceksin” diye sordu. “Yirmi üç oda var” dedim. “Ben iki çarpı üçü istiyorum, seninde iki üssü üçe girmeni istiyorum” dedim.
Kabul etti ve önce onu sokabilmek için sekiz numaralı kapıyı açtım. Hiçbir şey görünmüyordu. Girmek istemedi arkasından odaya ittirdim onu ve bir anda kapı kapandı. İştahım kabarmıştı. Hep kendi kendine ardımdan kapanacak bir kapı istemiştim doğum günü hediyesi olarak. Kendi odamın kapısını açtım ve içeriye daldım. Kapı kapanmadı. Kendi kapımı kendim kapatmak zorunda kaldım. Bunun düş kırıklığını ta ciğerimde hissettiğimi söylersem inanın yalan söylemiş olmam. Odalara girme sebebimiz aslında aklımızda bir parça fikri uyandıracak ve üstünde çalışarak muhteşem bir hikâyeye dönüşecek ufacık bir duygu yaşamak veya bir eşya bulmak yahut bunun gibi bir şeylerdi. Aslında akıl sağlığımızdan şüphe etmemizi sağlayan hadiselerimiz dışında, tüm hikâyelerimizin kökenini bu kadarı oluşturur. Mini minnacık bir fikir, sokakta yürüyen o kızın neden ağladığına dair teoriler, hamam böceklerinin bir günü nasıldır gibi küçük basit tecrübeler ve gözlemler, bizim için büyük hikâyeler demektir.
Şimdiyse büyük bir hikâyenin kalemle çizilen karakterlerini tecrübe ettiğimizden zerre şüphem yoktu. Kendimden bu kadar eminim ama gene de sarhoşluğun verdiği hayale kendimi kaptırmış olabilirdim, zaten beynimin alışılagelmiş hezeyanlarını da yaşıyor olabilirdim. Ama ne olursa olsun içinde bulunduğum ruh durumunun kendi hikâyelerimde kaleme aldığım karakterlerin hissiyatlarından farklı olmadığına yemin de edebilirdim. Hem hezeyanlarım genel olarak daha farklı renklerde hikâyeler içerirdi. Bu tecrübe ettiğimiz şeyin gerçek olduğunu içimde bir yerlerde gerçekten biliyordum. Daha evvel A’nın evinde tecrübe ettiğim lahuti ortam gibiydi ortam. O da gerçekti fakat hissiyatını anlatmaya yetecek kelime bulamadığımdan anlatmaya çalıştığımda neredeyse ben de gerçek dışılığına kanaat getirecektim. Düşüncelerden sıyrılıp gene önüme konanı yemeye karar verdim ve içeriye doğru bir adım attım.
Adımımla beraber yirmi üç kapılı odaya girdiğimde olduğu gibi ışıklar bir anda yandı. Sağıma soluma bakarken odamın sağ tarafından B’nin olduğu odayı görebildiğimi fark ettim. Odanın içinde, her zaman ki ne yapacağını bilmez tavrıyla sağa sola ve yukarıya bakarak dönüp duruyordu. Tedirgindi, her halinden belliydi. Biraz daha bakındıktan sonra her zaman olduğu gibi en basit fikir aklına en son gelerek kapıya geri yöneldi kapıyı açmaya çalıştı, açamadı. Kapıyla uğraşırken beni fark etti. Bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, fakat hiçbir şey duymuyordum. Ellerimle bunu ifade etmeye çalıştım. Bana epey sinirlenmiş olmalıydı. Bir şeyleri tekmelemeye başladı. Daha evvel bir banka ATMsinde yıllık ücretin hesabından çekilmiş olduğunu gördüğünde de bankaya sinirlenip sokak ortasında ATM tekmelemişliği vardı. Şimdi yeniden hırsını sağdan soldan çıkartmaya çalışıyordu. Birbirimizi görebilsek de birbirimizin yanına gitme şansımız yoktu. Yedi numaralı odanın açıldığı kapı, kocaman bir kanyondu. Arada ki uçurumu aşamazdık.
Bir müddet daha B’yi izledikten sonra odayı incelemeye başladım. Her tarafta parlak renklerde eşyalar vardı. Elime alıp tek tek bakıyordum. O kadar sıradan işlemelerle bezeliydiler ki elime aldığım vakit tüm güzelliklerini sanki kaybediyorlardı. Değerli görünen fakat güzellikten uzak eşyaları incelemekten vazgeçip odayı izlemeye başladım yeniden. Üç tane mücevher vardı havada asılı. Birinci mücevherin rengi beyazdı, ikincisi ise fümeyi andırıyordu, üçüncü mücevher turuncuydu. Mücevherlere uzanmaya çalıştığımda boyumun yetmediğini fark ettim. Etrafta uzanmak için kullanabileceğim bir eşya aramaya başladım. Bir taş dikkatimi çekti. Eğilip almadan önce B’ye baktım.
B’nin odasında bir sürü yiyecek içecek ve kitap vardı. Altından kavanozların içinde ki renkli suların içki olduğunu ön görmek hiçte zor değildi. Biraz daha dikkatle baktığımda her yiyeceğin her cismin önünde duran yılanları gördüm. Her birine bi cesaret el uzatıyor fakat hemen kendini geri çekiyordu B. B’nin yüzünün iyiden iyiye gerildiğini görmemek imkânsızdı. Odanın ortasında yere oturdu. İçim acıdı o an ona. Karşıya geçmek zorundaydım. Taş yeniden geldi aklıma. Alemi Merzah’da akla bu kadar şiddetle gelen her şeyin peşinden gidilmelidir. Hiç düşünmeden taşı elime aldım. Taşa değdiğim an onun tarafında ki taşta parlamaya başladı. O eline almadıkça daha da çok parladı. Elimde ki taşı gösterip eline alması için işaret ettim ve eline aldı. Almasıyla beraber bütün yılanlar dağıldı. Hepsi bambaşka köşelerde deliklere girdiler ve bir anda iki oda sarsıntılarla sallanmaya başladı. Odalar birbirine yaklaştı ve en son benim odamın yarısıyla onun odasının yarısının birleşiminden oluşan yeni bir odayla beraber kocaman bir oda oluşmuştu. Odanın sağ tarafı B’nin odasının az önceki halinden ortası ikimizin odalarının karışımından ve sol tarafı benim odamdan oluşan ilginç bir dekor ortaya çıkmıştı odada.
Anlamak çok zor değildi, yaşadığımız tecrübe bize bir şeyler anlatıyordu. Onun tarafı tıpkı B’nin hayatı gibi benim odama nazaran oldukça zengin görünüyordu. Fakat onun gerçekte de olduğu gibi yılanları vardı. Allah bolluk ve bereketten özgürce nasiplenmesini engelleyecek yılanlar vermişti ona. Benim tarafımda ise yokluk vardı. Göz alıcı bir sürü eser vardı evet, tıpkı hayatımın da dışarıdan bakan birisinin gözüyle, bende görülen silueti gibi. Benim yılanlarım yoktu ya da kendi gerçekliğime dokunmamı sekteye uğratacak her hangi bir engelim. Ama bir yalanın ortasında kalmış gibi eserler içeriden yani yakından rezalet görünüyordu. Benim payımda yalanlar, onun payında sanrılar vardı burada da.
Odaların iç içe geçtiği kısımda ise, zenginlik ve zarafet vardı. Benim yokluğum ve çirkinleşen eserlerime onunda yılanlarına dair hiçbir şey yoktu. Bu bizim arkadaşlığımızın temsili olmalıydı. Ben incelememe devam ederken B’yi unuttuğumu fark ettim. Onun yanına gittim.
Konuşmuyordu, yıllar öncesinde tek sevgilisiyle küstükten sonra, onu arayıp sesini duyduğunda da böylece kalmıştı. B’de anksiyete de vardı. Kırıkkale’de benim yanımda üniversite sınavına hazırlanmıştı ve sınav sabahı yine kilitlenip kalmış ve beklediği başarının çok altında bir başarıya ulaşmıştı. Şimdi de anksiyete ataklarından birisindeydi. “Geçti” dedim. Bir müddet daha boş gözlerle kilitlendiği noktayı seyrettikten sonra “acıktım” dedi. Bende acıkmıştım sarhoşluğumuzdan eser kalmamıştı. Etrafta yiyecek bir şeyler ararken odanın üç bölümünü göstermek için B’ye döndüm ve “bir hikâye çıkar mı dersin” dedim. Gözlerini devirdi, yeniden iştahlanmıştı. “Bir hikâye elbette çıkar” dedi. “Ama okunacağına hiç ihtimal vermiyorum fazla fantastik” diye de ekledi.
YORUMLAR
Bu gün veda edeceğiz demişsiniz Sarhoş Tanrılar' a. Cık olmadı. Böyle havada , iki odanın ortasında bırakmayın garipleri. En azından yemek yeselerdi yahu :)) Sevdim çok sevdim
Sevgilerimle..
(Ezgi) Deniz tarafından 12/21/2016 1:01:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
Nizeral
Vedalaşmamız gerekecek. Onların hikayesinin bittiği yerde daha büyük birşeyin tohumları ekilecek :)
Çok teşekkür ediyorum size mutlu ettiniz yeniden :)
güzel bir seri oldu. Ifade gücünüz ve de hayal sınırınızın uçsuz bucaksızlığı yazının devamını merak ettiriyor
evet yazıcı sizsiniz ve neyi ne kadar anlatacağınızı iyi biliyorsunuz
devamını bekleyeceğim
saygıyla