- 893 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Destansı Arkadaşlık -3-
Altı kafadar arkadaş Kemo’nun arabasına sıkıştık. Hedef öncelikle eskilerin deyişiyle Ardahan şehri. İlçemizin kısa adı Merkez’di. Ardahan daha düne kadar ilçeydi. Büyüklerimiz söz arasında “şehere gideceğiz” dedikleri yerdi Ardahan ilçesi. İlkokul yıllarında yayla sırtlarında çobanlık yaparken güneşli günlerde uzaklarda evlerini hayal meyal görebildiğim doğunun bu ilginç ilçesini bir kez daha görecektim. Dönemeçli ve çam ormanlarıyla kaplı kışla yollarını aşıp kışla diye adlandırdığımız sulak birinci yaylamıza vardık. Ahşap yayla evleri sıra sıra; koyun sürüleri gibi dağılmışlar mera düzlüklerine. Kemo kısa bir mola veriyor. Güney ve batı yönümüzdeki yüce dağları ve bu dağları iki bölen derin vadiyi, vadide çağlayarak ak köpükleriyle akan küçücük çayımızı seyretmeden geçmek hiç birimize yakışmaz. Ne anılar yaşadık okul yıllarımızda o dağların yamaçlarında. Kaç kez kuzuyu kurda kaptırdık.
Fazla durmak olmaz. Arkadaşlar pozlar verdiler arkalarında eşsiz güzellikteki doğa manzaralarını alarak. Şakalarımızın bini bir para. Para deyip de geçmeyelim. İlkokul yıllarımızda ortası delikli iki buçuk kuruşlar vardım madeni para. O paranın diğer adı yüz paraydı. Yüz paranın para olduğu günlerdeki arkadaşlığımız güzelliğini hala sürer. Yalansız, riyasız, katıksız arkadaşlık… Arkadaşlığımıza halel getirecek bir davranış sergileyenleri aramıza sokmayız zaten…
Aile terbiyemiz ve ilkokulda okuduğumuz “Kaşağı, Ant” öykülerinden ne çok etkilenmiştik. Hala anımsarım, beşinci sınıfta öğretmeniz Ant öyküsünü okumuştu: “… duyduk ki, Mıstık ölmüş!” Bu cümleleri duyunca; kan kardeşini kurtarmak için kuduz köpeğin önüne vücudunu siper eden Mıstık’ın ölümüne sınıfça üzülmüştük.
Arkadaşlık böyle yazılıdır bizlerin kitabında. Hele Sirakuza kralına suikast düzenleyen genç ve onun arkadaşı tam birer destansı arkadaşlık örnekleriydi bizler için. Böylesi arkadaşlıkları içselleştirdik… Yaşadığım yıllar içinde arkadaşlık adına söz ederken Krala suikast düzenleyen gencin öyküsü üzerine benden daha çok bilgi sahibi arkadaşlar tanıdım. İnsanlara kolay inanmak doğamda var. Krala suikast öyküsüne özgü arkadaş edinme adına uçsuz acılar yaşadığım serüvenlerimi de ara ara anımsar hüzünlenirim. Ve tatlı dilli, beni büyük hayal kırıklığına uğratan nice insanlar tanıdım. Yine de insanları seviyorum. Yoğurdu üfleyerek yemek mi en iyisi? Bilemem!
Bu duruma hızlı kentleşme, anayasayı sık delmeler mi neden oldu? Yoksa yıllarca köylerimizde birlikte yaşama kültürünün Kentlerde oluşan varoş köylerine taşınamaması mı etken oldu? Her yıl kontrol edilemeyen enflasyonun etkisi mi var ülkede yaşanan kültür erozyonuna neden olan… Belki en önemli etken, eğitim ve hukuk sisteminin yozlaşması. İç sesim sürekli bu sorunları sorarken yine de ilkokul yıllarının içine yalan ve riyanın girmediği arkadaşlarımla birlikte olmanın güzelliği içinde farklı güzellikteki manzaraları izlemeye başladım.
Yolculuğumuz çam ormanlarının sona erdiği son dönemeçleri de dönerek yukarı yaylaya az mesafe kaldı. Çocukluk yıllarında hey yıl en az bir yayanın donarak can verdiği Sahara dağımızın zirvelerine iyice yaklaştık. Önümüzde iki ilçenin sınırlarını ayıran 2460 metrelik geçit. Nihayet Ardahan köylerinin yayları yolumuzun sağ ve sol tarafında. Tek katlı üzeri yeşil çimenler bürümüş toprak çatılı evler. Bu yayla evlerinin çoğu da boş durumda. Son elli yıl içinde yaşanan iç göçten en çok etkilenen illerden biri Ardahan. Çocukluk dönemlerimizde gördüğümüz kalabalık sığır ve koyun sürüleri buharlaştı. Otlaklar yüzünden çobanlarımızın kavgaları da geride kaldı.
Kaptanımız Kemo başlıyor anlatmaya, “İbo anımsam mısın? Soğuk bir kış günü beşinci sınıf günler bizim evde konuksun. Bilirsin. Babam ikimize sık sık sorular sorardı. Ağrı Dağı’nın yüksekliğini sordu bana. Bilemedim. Sen yanıtladın 5165 metre. Babam kulağımı çekti. Kulağım acıdı lakin o gün bu gün Türkiye’nin en yüksek dağının yüksekliğinin kaç metre olduğunu unutmadım.”
Ardahan Ovası’na indik. Hemen solumuzda Değirmenli Köyü. Orman örtüsü bizim yukarı yaylaya yaklaştığımızda sona ermişti. Değirmenli Köy bir dağın yamacının bittiği alana kurulu. Şimdilerde devletimiz dağ yamacını ağaçlandırdı, hayli büyük bir çam koru ormanı oluştu geçen yıllarla beraber. Eso anlatıyor:
“Geçen yaz sonu traktörle Ardahan’a gidiyoruz. Traktör bu fazla sürat yapmıyor. Zifiri karanlık bir gece, ilaç için bile gökte bir yıldız yok. Parmağını gözüne sok. Değirmenli Köyü’nü biraz geçtik. Farlar aydınlattığı mesafe kısa. Önümüzde bir gurup hayvan yoldan karşıya geçiyor. Hayvanlar at yılkısı mı, sığır sürüsü mü dememize kalmadı. Son gurup yoldan karşıya geçerken, birde ne görelim; bu hayvanlar sekiz-on mevcutlu bir domuz ailesi. Ardahan tarafında domuz görülmediğini büyüklerimizden duymuştuk. İlginç; ormansız Ardahan topraklarında domuzlara ev sahipliği yapacak büyüklükte orman oluşmuş.
Sadece ovanın batı tarafında gökyüzünün uzak bir ufkuna yakın beliren bulut kümesi örneği Büyük Meşe diye adlandırılan bir ormanı vardır Ardahanlıların. Yayla sırtlarından bu ormanı görürdük. Artık düz çayırlarda siyah bir tarla yılanı gibi uzanan asfalt yolda ilerliyoruz. Sağımızda solumuzda çayır biçen emekçiler. Alabildiğine geniş bir ova. Henüz çimenler yeşilliğini koruyor. Bizden farklı olarak ovada henüz başağa durmuş buğday ve arpa tarlaları uzanıyor. Ovanın bazı yerlerinde küçücük derecikler, dereciklerde bizim hacı baba leylekler kurbağa devşirmede.
Ardahan’ın en büyük köyünü de sol tarafta bırakarak Kemo tam gaz gidiyor. Ardahan ovası yemyeşil, bitek bir ova. Çimenlerin biçim işine başlamış az sayıdaki çalışanları ovanın bu cephesinde de görüyoruz. Bu ovada yıllarca mıntıka savaşlara sahne olmuş. Köyümüzün en yaşlı Mahmut Amca anlatmıştı. Bir asrı tamamlayan yaşıyla, olayları hiç unutmadan anlatışına ve hafızasına hayran olmuştum.
“Bu ovada yapılan savaşta bizimkiler çok şehit vermişti. Düşmanlar Ardahan tarafında. Onların taraflarında ot yığınları var, siper edindikleri. Bizimkilerin tarafı çıplak arazi. Bizimkiler ota, düşmanlar ete atış yaptılar. Ben daha on üç –on dört yaşlarında yeni yetmeydim…”
Ardahan’a giriyoruz. Küçücük bir doğu kenti. Kenar mahallerinde yol kenarlarında kaz sürüleri kendilerinden emin önümüzden karşıya geçiyorlar. Sefer ikaz ediyor Kemo’yu:
“Aman dikkat et. Burası Ardahan, eğer bir kaz ezersen bizden üç kaz parası alırlar!” İşin böyle bir ciheti de var. Fazla girmeyelim o konulara! Şehirde modern apartmanlar, alışveriş merkezleri şık giyinen hanım ve beyler görmek olası. Bunun yanında yakın köyden gelmiş lastik ayakkabılı eline iki kilo yağ alıp satmak isteyen yurttaşlarımızda hiç az değil. On yıllar önce gördüğüm kıyafetleri hiç değişmemiş; şehre gelen köylü kadın ve çocuklarda. Her yaz bal diyarı bu ile gelir bal alırım. Balcı bir dedem var. Balcı dede dediysem masalda anlatılan yüzü bal satan tatlı dilli dede değil benim esnaf dedem. Söylediği fiyattan bir lira indirim yapmaz. Kalın kaşlı az konuşan klasik bir doğu insanı. Ona sormuştum:
“ Dede, ilçeniz il oldu, ilçe yaşantısında hoşunuza giden olumlu neler değişti?”
“Sadece polis ve sivil memur sayısı arttı…” Hiçbir fabrika bacasının tütmediği, halkın en önemli geçim kaynağı hayvancılığın yoğun bakım ünitesinde akıbeti ne olduğu belirsiz hasta durumuna düştüğü ilçeyi il yapsan ne fark eder!
Arhan’ın beğendiğim, kışa dayanıklı bazı ağaçlarla süslü geniş parkında mola veriyoruz. Birer çay içiyor arkadaşlar. Benim mide zil çalıyor. Yücel, “Yolumuz kısa. Eğer yollar kasisli değilse kısa sürede Cimşit’lerdeyiz.”
Arabamız Kemo bu defa daha özenli kullanıyor taşıtını. Asfalt bozulmuş yollarda tehlikeli çukurlara dalmamak adına pür dikkat. Klasik doğu evleri tıpkı yayla evleri gibi. Tek katlı çatıları çimen bürümüş bir birine iyice yakın küme küme evler topluluğunun oluşturduğu köylerden geçiyoruz. Çok az sayıda yeni yapılan konutlar da görüyoruz köylerin içinde. Kazlar bizi karşılıyor öncelikle. Bir de bize garip garip bakan çocuklar… Bitek ova alabildiğine daha gür çimenlerle kaplı. Yemyeşil. Her renk çiçeklerle bezeli.
Az ileride büyük bir köy gözüküyor. Büyük bir köy köy. Yücel heyecanlanıyor:
“Beyler, karşıdaki köy Cimşit’imizin Kürt köyü.” Yarım asır geçti arkadaşımızı köyümüzdeki okul bahçesinden uğurladığımız zamandan beri. Hepimiz heyecanlandık. Bizi nasıl sürprizler bekliyordu…
YORUMLAR
İBRAHİM YILMAZ
açık kalplilikle söyleyeyim çok hoş yazılar yazıyorsunuz.
selam, saygı ve sevgilerimle...