- 851 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYEBİLENE
Bu gün(17.12.2016) lanet terör Kayseri’de yine can aldı. Daha bir hafta önce İstanbul’daki katliamın göz yaşları kurumadan yine gencecik bedenleri kara toprağa verdik.
Ben kendi adıma artık kınamıyorum terörü ve diyorum ki devamlı biz kınayacağımıza artık biz kökünü kazıyalım bu hainlerin, sonrasında kim kınayacaksa kınasın. Artık Türk Milleti olarak kınamaları biz değil başkaları yapsın.
Ve yine diyorum ki: Madem ki bu işler böyle yürüyor, madem ki tüfenk icat oldu mertlik bozuldu o halde biz de bozalım mertliği. Bu hainleri hangi ülke destekliyorsa biz de onların ülkesinde aynen böyle terör eylemleri yapalım. Üç buçuk baldırı çıplak uyuz itin yeşilli sarılı, kırmızılı bir paçavra için kendini feda ettiği bir dünyada yok mudur al bayrak için kendini feda edecek serdengeçtiler. ‘’ Madem öyle, işte böyle’’ Demenin zamanı geldi de geçmiyor mu? ‘’ Terör mü? Teröristi destekleyip ona her türlü maddi ve manevi desteği sağlamak mı? Alın size terör madem’’ Demek için ne bekliyoruz?
Haa savaş açarlar…Bir 11 Eylül yüzünden Afganistan’ ın anasını ağlattıkları gibi bizim de anamızı ağlatırlar? Görünmez ve sinsi bir düşmanla savaşacağımıza gözümüzün gördüğü düşmanla savaşırız hiç olmazsa.
Neyse…
İçimden geçenler bunlar ama hiç kimse nasılsa benim düşüncelerime göre yönetmiyor işleri…O bakımdan sizler de eğer beğenmediyseniz bu yazdıklarımı altmış üç yaşında, dört evladı olan, binlerce de manevi evladın babası, yüreği yaralı bir ihtiyarın saçmalıkları olarak kale almayın.
************************
Evet…Bu gün yüz yıllardır bu ülkede bizlerle birlikte yaşadıkları halde, ceplerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini taşıdıkları halde bir Türlü Türk olamayanlara karşı nüfus cüzdanlarına göre bir başka ülkenin vatandaşı oldukları halde kendilerine Türk diyen insanlardan bahsedeceğim.
Bahsedeceğim insanlar İtalyan vatandaşı. Yaşadıkları yer ise Avusturya- İtalya sınırında Viyana’nın 300 Km Güneyinde bulunan cennet gibi bir kasabadır ( Üst soldaki resim )
Neden Viyana’nın 200 Km Güneyi dedim ? Çünkü anlatacağım olayın Viyana ile ilgisi vardır da o yüzden.
1683 Yılında Osmanlı Ordusu Viyana’yı kuşatmıştır. Ancak Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bir türlü hücum emri vermemekte, Viyana’nın kendiliğinden teslim olmasını beklemektedir. Oysa hücum etse şehri düşürmesi işten bile değildir ama bir kültür ve sanat şehri olan Viyana’yı harabe haline getirmek istemez.
Bu arada on iki yeniçeri, Avusturyalılar tarafından kaçırılır ve esir edilir. İşte bu noktada sadrazam Merzifonlu, yeniçeriler içinde bulunan ve dört dili ana dili gibi konuşan Hasan adında bir yeniçeri’yi bu esir yeniçerilerin durumu hakkında bilgi almak ve Viyana’nın da aynı zamanda durumu hakkında bilgi edinmek üzere gizlice Viyana’ya girmekle görevlendirir. O ana kadar Osmanlı ordusunda oldukça başarılı işler yapmış olan Hasan, Sadrazamın huzuruna çıktığında ona şöyle hitap eder:
"Paşam, şu anki hâl ve şartlar kaleye hemen taarruzu gerekli kılmaktadır. Ok yaydan çıkmıştır bir kere, izin verin hedefini bulsun. Omzunuza konan zafer kuşunu göremiyorsunuz. Yüz binlerce askerin ve bir o kadar da şehidin beklediği zaferi murdar etme hakkına sahip değilsiniz. Son olarak demem o ki hemen hücuma geçmezseniz Allah sizi affetse bile şehitler affetmeyecektir!"
Kara Mustafa Paşa, bir yeniçerinin kendisine böyle hitap etmesine celallenir ve diğer yeniçerilerden çok daha iri ve heybeyli olduğu için ‘’Balaban’’ Diye anılan Hasan’ın idamına karar verir. Ancak Yeniçeri ağası Hasan’a kıymak istemez. Ellerini oldukça gevşek bir şekilde bağlar ve kaçmasına göz yumar.
Paşa da aslında Hasan’ın haklı olduğunu anlamış olduğundan bu kaçışa ses çıkarmaz.
Hasan, ordudan kovulmuş olduğu halde daha sonra Avusturya, Venedik, Polonya ( Lehistan) ve Papalık kuvvetlerinin birleşerek Osmanlı ordusuna saldırdığı ve bozguna uğrattığı o müthiş savaşa katılır ve savaşta yaralanır. Yaralı bir vaziyette yaklaşık 200 Km yol aldıktan sonra nihayet İtalya-Avusturya sınırına yakın bir yerde olan Moeana köyüne varır ve köyün çayırında atından düşerek boylu boyunca uzanır.
Bu sırada dağda kardeşi ile kuzu otlatmakta olan Mariana adında bir kız Hasan’ı görür. Önce biraz ürkse de yanına yaklaşır ve hayatta ama yaralı olduğunu görünce hemen köylülerine haber verir. Daha sonra Hasan, Mariana’ların evine taşınır ve orada tedavisi yapılır.
Kendisine bu kadar iyi davranan insanlar sayesinde tamamen iyileşen Hasan artık köyden ayrılmaya karar verdiği anda Alman Derebeyler köye gelip haraç toplamaya başlarlar. Hasan önce bu işe akıl erdiremese de itiraz eder. ‘’ Emeğinizi bu insanlara niçin veriyorsunuz’’ der.
Bundan sorası tam anlamıyla ‘’Yedi Samuray’’ filmi gibidir ama bu olayda yedi tane samuray değil bir tane yeniçeri vardır sadece.
Hasan, kendisine ‘’El Turco’’ Diyen köylülere bildiği tüm savaş teknik ve tatktiklerini öğretir. Bu arada Mariana ile evlenerek köyün damadı da olmuştur.
Derebeyler bir daha geldiklerinde haraç yerine havalarını alırlar. Böylece El Turco Hasan köyün kahramanı olduğu gibi artık o köyden ayrılmayı asla düşünmez ve köy halkını yavaş yavaş Türk geleneklerine alıştırmaya başlar.
Kısa süre içinde köyün en zengin insanı olduğu gibi haliyle köyde kendisinden bir nesil de oluşmaya başlar.
Aradan 333 sene geçmesine rağmen Moena köyü hâla Rione Turchia ( Türk Bölgesi) Olarak anılmaktadır.
Bu gün Rione Turciha’da her sene Türk kökenlerinin efsanevi kaynağını hatırlamak amacıyla sultan, harem kadınları, yeniçerileriyle sesli ve renkli bir şekilde karnaval düzenlemektedir. Karnavalda Moena kadınları, başörtülü, şalvarlı ve uçları yukarıya doğru kıvrık olan pabuçları giymiş Türk kadınlarına bürünürken; erkekler ise kılıçlı sultan, vezir ve gazilerin biçimine bürünmektedir. Ayrıca, her yıl Temmuz ayında Moena evlerinin pencerelerinden Türk bayrağı sarkıtılır. Böylece, “Rione Turchia” (Türk Bölgesi)’nin adı yaşatılmaya çalışılmaktadır."
Bölgenin daracık sokakları İstanbul sokaklarını hatırlatmaktadır. Moena meydanında Türk’ü tasvirleyen sakallı ve sarıklı bir büst bulunmaktadır. Büstün altında hilâlli bir çeşme yer almaktadır. Karnavaldaki görüntüler de bir ritüeli andırıyor olmalı. Çünkü Moena Türk Festivali’nde belediye başkanı dâhil herkes Türk gibi giyiniyor, yeniçeri kıyafetli askerler ortalıkta dolaşıyor. Festivalde, topluluğun en yaşlısı ’Sultan’ oluyor ve El Turco’yu temsil ediyor.
Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle benimsemiş ki kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da ‘’ Töre’’ diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken ’Alabastia’ adlı bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor.
Evet…Bu ülkede yaşadıkları halde Ermeni’den tutun da aklınıza gelebilecek her şeye kadar olabilen ama bir türlü Türk olamayanlara karşılık orada, ta İtalya’da bir köy var uzakta..Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. Çünkü onlar Türk olmaktan gurur duyuyorlar.
Ne Mutlu Türk’üm diyene, Ne mutlu Türk’üm diyebilene…
YORUMLAR
Kültürümüzün kendimizden taşdığını dünyanın pek çok yerinde görebiliyoruz. Değerli hocam sizde onlardan birini hoş bir şekilde bize okuttunuz. Ancak şu başlık işini sevmedim . Ama yazının asıl konusu 'Türklük '. Her dönemde bu yaşıma kadar ırkımla ve de geçmişimizle sonsuz gurur duydum . Ben şu anda Türk olmayı geçtim insan olmanın erdemini yitirmişlğimize üzülüyorum. Bizim değer verdiğimiz şeylerden vuruluyor olmamızdan içim yanıyor. Şehitlik mertebesine sığınıp yüzlerce gencecik çocuğun ölümünü izliyoruz.' Her Türk Asker Doğar '..
Benim merak ettiğim ülkemiz şartlarında neden fakir fukara çocukları 'Asker' ve 'Türk' doğup 'Şehit' oluyor.
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Dünyanın hiç bir yerinde çok zengin insanların çocuklarının askerlik yaptığını ya da askerliği meslek olarak seçtiğini göremezsin. Yani fakir çocuklarının asker olması sadece bize has bir özellik değildir. Ayrıca bu sorunun neden hep bana sorulduğuna da taktım şimdi...Benim çocuklarımın her ikisi de 20 ay askerlik yaptılar...
Yani diyorum ki devir eski devirler değil ki bir Sultan Murat Hüdavendigar çıksın da savaş meydanında şehit olsun. Ya da bir Fazıl Mustafa Paşa, Silahtar Ali Paşa..
Bilmem cevap oldu mu soruna..
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam çok enteresan bir şey oldu aynı başlık ve içerikle bir yazıyı kaleme almaktaydım ki, deftere girdiğimde sizin bu yazınıza denk geldim, gerçi yazımı yayınlayıp yayınlamama konusunda karar vermemiştim ama olur da yayımlarsam ( başlığını değiştireceğim tabi) yazılarımızın içeriğinin aynı olması ve benzer konuyu işlemiş olmamız tamamen tesadüf.
Şu ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ söylemi ortaokul yıllarımda hoşuma giden etkilendiğim ve çok keyif aldığım bir söz iken şimdilerde o kadar popüler bir söz olarak gelmiyor kulağıma. Belki yıllar içerisinde o sözün etnik kökeni Türk olmayan yurdum insanı için baskı aracı olarak kullanılmasına ve çeşitli suistimallerle içinin boşaltıldığına defalarca tanıklık ettiğimden olsa gerek bilmiyorum, ama eskisi kadar etkili gelmiyor bana hatta zaman içerisinde gıcık olduğum birazda gına gelmiş bir söz oldu benim için.
Anlamadığım şey bu ülkeyi sevmek için Türk olmak şart mı? Ya da başka bir ifadeyle etnik kökeni itibariyle Türk olmayan insanlar bu ülkeyi sevemezler mi? Doğrusu karışık bir durum. Kaldı ki sizde yazınızda çok güzel işlemiş ve örneklemişsiniz.
Bu karışık durum bazen trajikomik olaylara da neden olabiliyor.
Doğu illerinin birinde kırsal bölgeye giden sağlık ekibi gittikleri köylerde halka doğum kontrol ve aile planlaması üzerine bilgiler veriyorlarmış. İsteyen köylü kadınlara korunmaları için spiral de takıyorlarmış doktorlar gittikten sonra bir kaç gün içerisinde köyde bir söylenti kulaktan kulağa yayılmaya başlamış ve köy kahvesinde erkekler arasında da konuşulur olmuş sözde köye gelen sağlık ekibi bazı kadınların vajinal bölgesine dinleme cihazı yerleştirerek kimin bölücü sözler söylediği tespit edeceklermiş, bunun üzerine de köyün erkekleri evlerinde daha dikkatli konuşmaya karar vermişler. Bu dedikodu üzerine adamın biri eve gittiğinde hanımının eteğini kaldırıp başını eteğin altından içeri doğru uzatıp ‘’he valla ne mutlu türküm diyen’’ diye seslenmiş.
Velhasıl bu türden komik olaylara neden olmamak için Türklük olgusuna daha akılcı yaklaşmak gerekir. Kaldı ki önemli olan etnik köken değil, kimin bu ülkeye ve millete nasıl hizmet ettiğidir.
(sözüm meclisten dışarı) Bir önemli hususta Türklüğün arkasına saklanıp bu ülkede yaşanan her acıya timsah gözyaşları döküp yaşanmış trajedileri siyasi fırsata çevirerek savaş kışkırtıcılığı yapanlardır ki,onlara karşıda çok dikkatli olmalıyız.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Öncelikle uzun bir aradan sonra tekrar hoş geldin. Senin şu yazıdan uzun yorumlarını özlemiştim doğrusu. Anlattığın fıkra da hoştu.
Ben Türklüğü şöyle görürürüm:
Bir beden düşün ve bu bedende tüm organlar konuşabiliyor olsun.
Kollar '' Ben Kürdüm '' Diyor. Bacaklar ''Lazım'', Gövde '' Çerkezim'' vesaire..İlle velakin kafa yoksa hiç birinin hiç bir şey diyebilmesi mümkün değil. İşte o kafa da Türk...
Tek başına hiç bir şey ifade etmeyen o organlar ancak bir arada eksiksiz olduklarında bir beden olabilyorlar. O bedene Türk diyorum ben...
O bedenin kafası, beyni olmadığı takdirde ille de el ya da ayak olma iddiası hiç bir mana ifade etmiyor.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" denmesinden geçtik, sadece insan olunması yeter de artar bile...
İyi niyetli insan...
Irkı ve/veya inancı ne olursa olsun...
Yeter ki bu milletin, bu halkın, bu toplumun içine ayrılık, ayrımcılık mikrobunu saçmasın...
Bu mikrobu üreten ve gönderenlerin politikalarına uşaklık yapmasın...
Buna karşı duranlara katılmasa da bozgunculuk, provakatörlük yapmasın, hain odakların sözcülüğüne kalkmasın...
Geçmişte ne olduysa bu yüzden oldu...
Bu milleti bölmek, bu devleti yıkmak isteyen güçlerin tetikçiliğini yapanların ezilmekten, ötekileştirilmekten şikayet etmeye hakları yok...
Hangi hizmet, hangi vatandaştan esirgendi?...
Hangi hürriyet, hangi hak sınırlandırıldı?...
Şiddeti öngermeyen hangi fikir dile getirilemedi?...
Yani, El Turco o İtalyan köyünde insanca var olmasaydı, kültürü o insanlara makul, mantıklı ve cazip gelmeseydi oraya damgasını vuramazdı...
Şimdi de bu memleketin huzurunu bozmaya çalışanlar, köyünü kentini, çarşısını pazarını terörize etmeye gayret edenler bir kendilerine baksınlar; kendilerini arkalayan, kışkırtan hangi Avrupa ülkesinde kültürleriyle var olabiliyorlar?... Avrupa hangi kültlerine saygı gösteriyor, sahip çıkıyor?...
Ya da hangi Avrupa ülkesi kendi teröristine bu kadar anlayışlı olmuştur?...
Söz konusu insanlıktır ve Türkiye bunun için her türlü savunma yönteminin meşruiyetini sahiptir...
Bunun için "Ne Mutlu Türk'üm Diyebilene" denmektedir...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Güzel özetlemişsiniz olayı.
Ermeni olmak Türk olmaktan daha mı kötü? Ermeni'den ne fayda gördü acaba o hepisi Ermeni olanlar? Ya da ne fayda görmeyi umuyorlar da Türk olamıyorlar bir türlü...Bunu dile getirmeye çalışmıştım..
Selam ve sevgilerimle.
hocammm...sustumm..çünkü güzel memleketim her gün yas içinde..ve dediklerinizde a.dan.z.ye kadar haklısınız...savaşa gitsek bu kadar gencimiz şehit olmaz....işallahh bu olaylar son olur..duadan başka elimden birşey gelmiyor...dünyanın bir ucunda bizim Bayragımız dalgalanıyorsa bundan gurur duyarız....selam ve dualarımla....yazacak okadar çok şey varkine.......sustummmmm...gönül sesiniz Akdeniz olup daim çaglasınn
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam baştan sona güzel yazı fakat millet henüz uyanmadı belliki ninni hoşlarına gitmiş. Elin bayraksızı toprağımız cirit atıyor bizimkiler ses çıkaranı ırkçılıkla suçluyor varsın desinler.ırak özgürlük vadeden amerika kadınların camilerde ırzına geçtiğinde adalet sağlandı o zaman değil mi? Şimdi ne söylense boş uyuyan bir sürüye diyecek tek söz YAZIKLAR OLSUN!
Yazmaya devam Türk kimlikli coniler belki uyanır kim bilir!
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.