- 824 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
431 - NEFRET
Onur BİLGE
Serap, kahvesini içtikten sonra tabağı üstüne örterek fincanı salladı salladı ve ters çevirdi. Aramıza yeni katılmış olduğu için bizim fal konusundaki düşüncelerimizden habersiz olması doğaldı. Onu Neşe yavaşça uyardı:
“Serap, biz fala inanmıyoruz ve yanımızda fala bakılmasından rahatsız oluyoruz.”
“Nedenmiş o?”
“Şirk olduğunu bildiğimiz için… Ayetle sabit!”
Duygu, boşları toplarken, kül tablalarını değiştirirken onu da aldı. Serap ses çıkarmadı. Faldan vazgeçmek zorunda kaldı. İkna olup fikrini değiştirdi mi yoksa ortama uymak zorunda mı kaldı, anlaşılamadı.
“Ondan nefret ediyorum, dede!” dedi, yüzündeki derin ıstırap ifadesiyle. O sözcükle kararmıştı da kararmıştı o ifade.
“Hasan’dan mı nefret ediyorsun, kızım?”
“Evet, dede! Hem de çok!.. Elimden gelse paramparça edeceğim onu!..”
“O kadar severken nasıl oldu böyle bir şey?”
“O kadar huzursuzluk çıkararak hülyalarımı yıktığı için… Haklı haksız kıskançlık krizlerine girmesi, kafayı çekip çekip kavga çıkarması yüzünden… Yetmezmiş gibi bir de şiddet… Biliyorsunuz ya! Hayatımı zindan etti!”
“Vah vah!.. Garibim neydi, ne oldu! Daha dün baş tacıyken… O kadar sever ve sevilirken… İçim sızladı!”
Define, yine rutubetli baca kokusu yayan kararmış tahta piposuna davrandı. Besbelli efkârlanmıştı. O bir sevgi insanıydı. Aşk adamı… Çok görmüş geçirmiş, iyilikte, güzellikte, doğrulukta kalmaya karar vermişti ve elinden geldiğince uygulamaya çalışmaktaydı.
Serap da bir karar vermişti ve Hasan ister istemez o karara uymak zorundaydı. Olay bu kadarla kalmalı ve kapanıp gitmeli değil miydi! Şimdi bu habis his de nerden çıkmıştı? Tam aklımdan bunları geçirmekteyken Işıl atladı:
“Sen değil miydin onunla el ele, sarmaş dolaş dolaşan? O zaman iyiydi de birdenbire mi kötü oldu, Hasan? Aşk gibi yüce bir duygudan, nasıl oldu da o cüce duyguya geçiverdin?”
“Aşk, artı sonsuza uzanan eşsiz bir duygu… Nefret ise tamamen tersi… O da sonsuza ama eksi… Aralarında korkunç bir mesafe var ama dünyamı ters çevirip başıma geçirince, ben de onu ters çevirdim, doğal olarak.” dedi, Serap.
“Yani şimdi aşk bitti mi? Ya o fal neyin nesiydi? Hâlâ bir umuş, bir bekleyiş içinde olmasaydın, telve şekillerinden medet ummaya kalkmazdın!”
“Onunla her şey bittimi yani? Hayatım sona mı erdi? Geleceğimi çöpe mi atacağım? Arkaya bakarsam, gidemem, gerilerim. Önüme bakıyorum ben!”
“Fakat ondan nefret ediyorsun.”
“Evet! Ediyorum.”
“O halde aşk henüz bitmemiş, canım. Aşk bitmiş olsaydı, nefret de olmazdı.”
“Öyle mi dede? Bak Işıl ne diyor! Aşk bitince başlamaz mı o duygu?”
“Kızım, o bir kaçıştır. İkiyüzlü madalyonda yer alır onlar. Araları açık olsa da birbirlerine taban tabana zıt olsalar da, akıl almaz bir dayanışma içindedirler. Sırt sırta vermişlerdir, asla ayrılamazlar!”
“Bana tura geldi, o zaman.”
“Yazı gelmemiş olsaydı, tura gelemezdi. Aşk tarafı gelmiş olmalı ki sağ eline, sol elinin üstüne koyunca tura yapmışsın. Aşk, herkesin arzuladığı, peşinde koşarken koskoca bir ömrü seve seve harcadığı muhteşem bir nimettir. Allah onu herkese bahşetmez. Kimin avucuna konduysa, sıkı sıkı kapatmalıdır elini, onu gözü gibi korumalı ve hep sağ elinde tutmaya çalışmalıdır. Fakat aşk, son derece yakıcı bir duygudur. O avucu yakar, dağlar, kavlatır! Hazzından zevk alan, acısına katlanmalıdır.
Aşk, kestane kavurmaya benzemez! “Kestane kavurdum da avucum mu yandı!” diye bir söz vardır ya… Kestane pişerken alınınca eli yakar, hemen diğer ele aktarılır, sonra tekrar diğerine… Yenebileceği kadar soğuyana değin bu böyle devam eder.
Aşk, ilgi ister, itina ister, sabır ister, dirayet ister… İster de ister! Çocuk oyuncağı değildir. Piyango gibi isabet eder, çarçur edersen yiter gider.
O, nadide bir çiçektir. Her yerde yetişmez! Orkideye benzer. Yüreğe değmeyegörsün! Zarını yarar, içine dalar, kök salar. Dört bir yanına saçak salar, her tarafını sarar. Adamın kanını emer bitirir ama ne de güzel çiçekler açar! Yapraklarının bile seyrine doyum olmaz!
Gözyaşı ister, gönül ışığı ister.
Onu, loş ışıklı gümrah ormanlardaki dev ağaçların kabuklarına yerleştirmişler. Kolay kolay bulunasın, bulunsa da hemen ulaşılamasın, ulaşılsa da sökülüp alınamasın diye… Yeryüzündeki yerleri oralardır, vücuttaki yerleri buralar!.. İkisi de iç kısımda, gözlerden uzakta ve en korunaklı yerde…” diyerek sağ eliyle kalbine vurdu, Define. Hızını alamamış olmalıydı ki söyle devam etti:
“Aşk, yedi başlı bir ejderhadır! Kesersin kesersin, bitmez o başlar! Bir mücadeledir başlar!.. Bir başını kesersin, bir baş daha çıkar! Baş edemezsen, yıkılırsın! Yenemezsen, kahrolursun! Nefretine kaçarsın, yenik düşersen!
Nefret, aşkın ikindi gölgesidir. Sevda ne kadar büyükse, o da o kadar uzundur! Biri dikeydir daim ayakta, diğeri yatay… Aşk denen heyulayı kim devirebilmiş! O hep vardır, dipdiri ve ayaktadır. Nefret yere uzanmış, bir mevtadır. Daima sevgiden uzun olsa da görüntüdür, ölüdür.
Uzun olur insanların ölüsü, dirisinden.
Diri olan aşktır ki hayat verir, nefret ölüdür.
Nefret, aşkın ölüsüdür. Kalbi öldürür.
Aşk, en değerli ve en güzel çiçek…
Aşk daim ayakta, en güzel gerçek…
Nefret en kötü histir.
Aşkın leşidir.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 431
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.