Haneler
Nerde, nasıl, kaç odalı olduğu o kadar da mühim değil. Şâşâlı her şey biraz ürpertir biraz da aldatır hem aklı hem kalbi. Huzura adanmış tuğlaları, huzur sarmalayan duvarları, bir sobanın kadim sıcaklığını verebilen bir hane . Öyle ki huzurun tesiriyle gülümseyen eşyalar, her daim bir tutam umutla açılan perdeler , sukünetle kapanan pencerelere sahip bir hane. Hayal mi , hayalden de öte mi ? Nasıl bir hanede oturmak istediğimiz hayallerimizle müsemma bir muamma bir mevzu.
Günübirlik koşuşturma ve kırılganlakların hüküm sürdüğü, zamanın bizden çok şeyleri silkeleyip götürdüğü vakitlerde hep sığınacak limanlar ararız. Hane, haneler, hatta hanelerden öte haneler ararız Kimisi mabedi, kimisi abidi,kimisi muhabbeti mesken tutar ve her daraldığında coşkun dalgalara müptela gemilerin aradığı sıcak bir sine hükmündeki o hanesine yönelir.
Her yürek her hanede bulunamaz, barınamaz. Çünkü haneler kutsaldır alın teriyle kurulmuşsa. O kapıya layık olup saf bir hissiyatla girebilmek gerek. O kapıya madem tekrar tekrar döner yüzler, dönmeye yüz gerek. Muhabbete açılan kapı kollarını tutacak bilek gerek, muhabbeti sinesinde doyasıya çekebilecek yürek gerek, güneşin yüzünü gösterecek gönül pencereleri gerek.
Lisanlar yoktur hanelerde; çünkü ruhun kelamını, serzenişlerini ,efkarını tercüme edecek bir araç yoktur. Bir nebze bizi anlatabilen vücut dilimiz var , gözbebeklerimiz gözden gönüle ulaşabilenlere çok şey anlatır. İşte bu yüzdendir ki hanelerde en iyi ağırlananlar o esrarlı dilin sırrına erebilenlerdir.
Bazı haneler vardır mahiyetleri aklın sınırlarını aşıp insanın iç dünyasındaki âlemlere açılır. Öyle bir mekâna girebilmek , orda misafir olmak ve misafir kalabilmek pek çetin bir iştir. Anahtarı kalptir çünkü o hanelerin, kapıları ise muhabbetle acılır birer birer. Uçsuz bucaksız diye düşünüp durduğumuz kâinattaki insanı anlamak belki biraz zor; fakat insanda saklı kâinatlara açılan haneleri keşfetmek pek de kolay değil. Hele ki görünen kâinata müptela iseniz.
Odaları kasvetin tesiriyle mezara bürünen haneler olduğu gibi henüz görmediğimiz ve hasretiyle yanıp tutuştugumuz hâlde Cennet’e teşbih edilen, huzuruyla cennet kokusu taşıyan cennetâsâ haneler de yok değil. Böyle bir saadeti ve en muhimi huzuru yaşamaya başlayanlara, kalan ömürleri yeter mi? Elbette yetmez. Kısıtlı ömürlerini tasarruflu kullanıp hayal gibi olan dünya hayatını hakikat olan uhrevi hayatla takas ediyorlar galiba, Lidyalilar’a nispet edercesine.
Kimisine göre masalsı gelebilir bu fikirler , bir diğerine göre kurgulanmış fantastik bir hikâye, bazılarınaysa hayatın ta kendisi. Hepsine de saygı duymak gerek. Zira bu satırların okunduğu yazı, yazanın hanesi, misafire hürmet gerek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.