- 504 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalnız-lık
Loş ışık pencereden vuruyor, odada kasvetli bir hava sağlıyordu. Yaşlı adam vücudunda kalan son güç kırıntılarını toplayıp, yavaş hareketlerle yattığı yerden kalktı. Bu hareketi bile nasıl da yormuştu bedenini. Dili damağı kurumuş, alnında terler birikmişti. Yan sehpasında bulunan suyla dolu bardağa uzandı, bir iki yudum aldı ve tekrar yerine koydu. Biraz olsun direnç verirdi içtiği su. Yavaş adımlarla aynanın karşısına geçince bir müddet durakladı. Çünkü aynada gördüğü adam yorulmuş, artık tükenmişti. Düşüncelerinin kanıtı olarak yüzündeki yıllanmış çizgiler, beyazlamış saçlar kendini belirgin ediyordu. Bu yaşına kadar neler yaşamış, neler görmüş geçirmişti. Yolun sonunda hissediyordu artık kendini. Her akşam bir daha uyanamama düşüncesiyle başını yastığa koyuyordu. Yalnızdı, kimse sızdı. Vaktini bu kocaman odada vücudunun el verdiğince birşeyler yaparak geçiriyordu. Arada pencere önündeki sandalyeye çöker, pencere önüne konan serçeleri izlerdi. Hatta onlarla konuşur, dert bile yanardı. Kapı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı ve gelen kişiye çevirdi bakışlarını. Osman yine elinde bardakla çıkagelmişti. Hemen hemen her sabah elinde bardak odaya gelir ve su doldurup giderdi. Kendisinin odasında da sürahi vardı ama her sabah suyunu onun odasından alırdı. İlk başlarda tuhafına gitmiş neden kendi odasındaki su dururken burdan aldığını sormuştu. Cevabı hala alamamış olsa da su vermekten de vazgecmemisti.
"Bu sabah nasılsın osman?"
"Bir miktar susuzum,peki sen nasılsın ?"
"Arkadaşsızım..."
Bu sözlerimden sonra bir müddet yüzüme baktıktan sonra suyunu doldurup gitti. Bu birkaç kelimelik konuşma bile canıma şenlikti. Yalnızlık; dünyevi bir hastalıktı ve insanın yakasına yapıştı mı asla bırakmazdı. Bende bu hastalıkla cebelleşiyordum. Aradan iki gün geçmiş, Osman odama gelmemişti. Çok merak ettiğim halde bakıcıya soramıyordum bir türlü. Öğlene doğru kapımın açılmasıyla Osman’ın geldiğini düşündüm ancak gelen elinde bir zarfla hasta bakıcıydı. Zarfı elinden alıp gitmesini bekledim ve o gittikten sonra açıp içindeki kağıda baktım. Osman dan gelmiş bir yazıydı. Daha okumaya başlamadan yazının altında yer alan küçük bir elveda kelimesi içimi açıtmıştı. Belli belirsiz bir arkadaştan da olmuştum işte,artık bir osman dahi yoktu hayatımda. Tamamen Arkadaşsızdım... Tekrar yazıya dönüp okumaya başladım. Küçük bir veda mektubu yazmıştı Osman bana. O kadar anlamlıydı ki, zihnimdeki soruya da cevap vermişti.
" Arkadaşlık su gibidir. Yağmur yağınca coşar,akar ancak güneş çıktı mı tepeye yakıp kavurur, kuraklık verir. Sen bana küçük bir bardak su gibiydin Hüseyin; ne coştun aktın ne de bir kelimeden fazlaya gidemedin. Güneş oldun bana kuruttun bıraktın beni..."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.