- 924 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
ATATÜRK-VAHDETTİN GÖRÜŞMESİNDEKİ TARİHİ HATA
M. KEMÂL-VAHDETTİN GÖRÜŞMESİNDEKİ TARİHİ HATA
Vahdettin ile Atatürk meselesi her zaman tartışılmıştır. Bir taraf Vahdettin’i "vatan haini" olarak damgalar, diğeri "M.Kemâl’i Anadolu’ya gönderen sultan" olarak över.
Vahdettin’in M. Kemâl’i 3. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya gönderen imzalı emri, dönemin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayî’de 5 Mayıs 1919’da yayınlanmıştı. Öte yandan yine Vahdettin imzalı M. Kemâl’in görevden alınma belgesi de karşı tarafın argümanları içinde yer alıyor.
"Tarih, devrin şartları ve psikolojisiyle değerlendirilmelidir" der İlber Ortaylı. Taraflı tarih her zaman gerçeği örter, fantaziler sunar bize. Tarihimiz bu fantazilerle dolup taştığından itibarlı tarihçilerin ve hatıratların önemi daha da artıyor.
25 Temmuz 2016 yılında kaybettiğimiz, dünyanın en büyük tarihçileri arasında gösterilen Halil İnalcık, büyük tarihçiliğini şuna borçludur: İnalcık, tarihi yerinde tespit eder. Örneğin Malazgirt Muharebesi’ni araştıracağı zaman, kalkıp Malazgirt Ovası’na gitmiş, veriler ışığında burada tetkiklerde bulunmuş, eldeki bilgileri arazi şartlarıyla karşılaştırmıştır. Dünyada pek az tarihçinin uyguladığı yöntem onu tarihçilerin ’kutbu’ yapmıştır.
Her ne kadar tarihçi kimliği taşımamış olsak da, gazetecilikte saha çalışması mesleğin babafingosudur. Uğur Dündar’ın araştırmacı-soruşturmacı gazetecilik terimini hayatımıza uygulamaya çalıştık her zaman.
Bir yaşam biçimi haline getirdiğimiz düsturun gereğini yerine getirmek maksadıyla, geçen yıl YILDIZ SARAYI’na bir ziyaret gerçekleştirdim.
Topkapı Sarayı’nı herkes bilir de, Yıldız mahsundur. Beşiktaş’ta herkes önünden geçer lakin kimse görmez. İttihat ve Terakki dönemiyle, cumhuriyetin hışmı, içine kapanık bir çehreye bürümüştür sarayı. Yağmalanmış hazinesi, unutulmuş kimliğiyle Barbaros yokuşuna sinmiştir adeta.
Ali Koç’un başkanlığını yaptığı Yıldız Sarayı Vakfı’nın Başkan Yardımcısı mihmandarlığında geziyoruz sarayı. Bir köşeye geldik mihmandar anlatmaya başladı. "Burası Sultan Vahdettin ile M. Kemâl’in İstanbul’dan ayrılmadan önce görüştükleri köşe."
Bu köşede ne olmuştu?
Bir devletin kaderi belki de bu köşede tayin edildi. Bir milletin uyanışı belki de bu köşede konuşuldu...
M. Kemâl 1932-1933 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill’e Vahdettin ile son görüşmesini anlatmış, Sherrill görüşmeyi, ’Mustafa Kemal’in Bana Anlattıkları’ adlı kitabında kullanmıştı. Cumhuriyet tarihçisi olarak tanınan Cemâl Kutay ’sohbetler’ adlı kitabının 104. sayfasında Sherill’in kitabından aldıklarına yer vermişti.
Önce kitapta yazanlara bir göz atalım:
“Odaya girdiğim zaman, sultan şurada bir masanın yanında oturuyordu, (odanın çabucak çizdiği krokisinde sultanın bulunduğu yeri kırmızı kalemle işaretlemişti). Ben burada idim (burasıda mavi kalemle noktalanmıştı). Bir pencere vardı (pencerenin bulunduğu yere bir P harfi koymuştu). Sultan benimle konuşurken durmadan pencereden dışarı bakıyordu.”
Heyecanla sormuştum:
“Acaba pencerenin dışında ne vardı?”
Mustafa Kemal bu sorunun cevabını vermeden önce, önündeki kağıda mavi kalemle gemilerin krokisini çizmiş ve sonra bana dönerek:
“Yıldız Sarayı’nın hemen karşısında, Boğaz’da demirli duran müttefik donanmasına bakıyordu” demişti.
İşte tarihi yanılgı
2006 yılında 97 yaşında kaybettiğimiz Cemâl Kutay, Sherrill’in kitabındaki olayı aynen kendi kitabına nakşederken, sanırım Yıldız Sarayı’na gitmemiş, görüşmenin yapıldığı salonu görmemişti. Üzücü...
"Gittim, gördüm, yazdım." Diyememiştir. Ben diyorum...
Tarihçilerin de yanılgısı olacaktır. Beşer şaşar.
Gelelim yanılgıya:
Yukarıdaki fotoğrafta Yıldız Sarayı’nda Vahdettin ve M. Kemâl’in görüşme yaptığı salon bulunuyor.
Görüşmenin olduğu yerde herhangi bir pencere yok. Kapatılmış olma ihtimali hiç yok. 100 yıl önce çalınan tabloların çivileri bile duruyor duvarlarda. Sarayın orijinalliği hiç bozulmamış restorasyon sırasında.
Bu kanıt yeterli mi?
Benim için yetersiz.
O esnada ayağa kalkıp birkaç adım atarak pencerden dışarı bakmış olabilirler.
Bunu da göz önüne alarak, etrafı iyice kontrol ettim. Yakında pencere yok.
"Uzaktaki pencereye gitmiş olamazlar mı?" diye bir soru da takılabilir aklımıza.
Saray pencerelerinden hiçbir şekilde denizin görünmesi mümkün değil. Hepsi sarayın bahçesine bakıyor. Sarayın bir de alt bahçesi var. Orası da Yıldız Parkı. Yüksek bir duvar ile ayrılmış.
Bir bir tetkik ettim. Yıldız Sarayı her ne kadar tepe üzerine inşa edilmiş olsa da, pencerelerinden Marmara Denizi’nin görünmesine imkân yok.
Sadece ve sadece sarayın bahçesinin Marmara Denizi tarafındaki köşesinde bulunan Cihannüma Köşkünün üst katından denizi görebilmek mümkün. Abdülhamid buraya gelerek dürbünle denizi ve halkı seyredermiş.
Bir yanılgı söz konusu fakat kim yanılıyor veya yanıltıyor cevap vermek güç.
ABD büyükelçisi Sherrill, M. Kemâl’in anlattıklarını çarpıtmış mı?
Yoksa M. Kemâl, Sherrill’i yanıltmış mı, bilemiyorum.
Ortadaki gerçek Sherrill’in kitabında yazdığı gibi olamayacağı: Vahdettin, M. Kemâl ile görüşmesinde pencereden işgal kuvvetlerini görmüş olamaz.
Konu ile ilgili fotoğraflar: kemalkaplan.blogspot.com.tr/2015/10/m-kemal-vahdettin-gorusmesindeki-tarihi.html
YORUMLAR
Tüm okuyuculara teşekkürler... Türk tarihinde dönem dönem kahramanlar hain, hainler kahraman ilan edilmiş. Resmi tarih yazıcıları herkes kopyalamış-çoğaltmış. Son dönemlerde tarihçiler, genel seyri değiştirecek bulgular elde ediyor. Takdire şayan... Yurt edindiğimiz bu topraklara borcumuz var. Ben kendi payıma düşeni ödemeye çalışıyorum. Binlerce yıl bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli olmuş. Herkes üzerine düşeni yaparsa, burada yaşamayı o zaman hak ederiz diye düşünüyorum. Selamlar...