- 443 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUBAİ GÜNLERİ
Dört saat süren yolculuktan sonra uçağımız sabaha karşı Dubai Havaalanı’na indi.
Bu rüya şehre ilk defa geliyorum. Bu nedenle tarifsiz bir heyecan içindeyim. Burada Uluslararası Dubai Turizm Fuarı’na katılacağız (ATM). KKTC’yi temsilen buradayız. Yanımda Bakanlığımızdan iki arkadaş daha var. Bir de Arapça tercümanlık yapacak arkadaş bulunuyor listemizde. O da ertesi gün katılıyor bize.
Restur sahibi Sayın Resmiye Canaltay Hanım da öğleye doğru bizlere katılacak. Yanında İstanbul temsilcisi Haluk Aksoy Bey de olacak.
Hepimiz çok iyi bir ekip oluşturuyoruz. Gayet uyumlu ve birbiriyle çok iyi anlaşabilen bir ekip oluyoruz. Hep birlikte hareket ediyoruz. Beraber geziyoruz. Yemeklerde beraberiz. Hiç ayrılmıyoruz...
Uçaktan iniyoruz. İlk izlenimler önemli benim için. Çünkü onlar hep içimde iz bırakırlar. Etraf çok temiz. Çok geniş alanlar var. Her taraf elektronik cihazlarla donatılmış. Her yerde kameralar, yürüyen merdivenler, bilgisayarlar var. Kendilerine has giysileriyle Arap memurlar... Zaten onları görür görmez bir Arap ülkesinde olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Bembeyaz uzun bir entari, ayakta terlik ve başta bir örtü, üzerinde de siyah bir kemer... Hepsi ana dillerine ek olarak İngilizce konuşuyor. İçinde bulundukları kabinin etrafı açık. Geniş, demirden yapılmış. Tabii ki yanları kameralar ve bilgisayarlarla donatılmış.
Yolcuları tek tek alıyorlar. Herkes sırada. Kimseden çıt çıkmıyor. Salonda büyük bir sessizzlik var.
Memura yaklaşıyorum. “Passport” diyor bana. Veriyorum. Pasaporta bakıp “Are you Turkish?” diye soruyor. “Yes” diye cevap veriyorum. Soruyor “Why did you come Dubai?” O kadar açık ve anlaşılır bir aksan kullanıyor ki, İngilizce’yi çok bilmememe rağmen anlıyorum ve cevap verebiliyorum. Turizm Fuarı için geldiğimi ve beş gün burada kalacağımı söylüyorum, otelimin adını veriyorum. “Dubai’ye hoş geldiniz” diyor ve çıkıyorum.
Arkadaşlar da biraz sonra çıkıyorlar. Hiç bir sorun yaşamıyoruz. Dışarıda aniden sıcak bir hava ile karşılaşıyoruz. İşte bildiğimiz, çok da yabancı olmadığımız o, kavurucu sıcak bize adeta hoş geldiniz diyor. Oysa içeride bu sıcak havayı hiç hissetmemiştik. Çünkü her yer klimalı idi. Anlıyoruz ki klima Dubai’de hayatın bir parçası. Dubai’nin vaz geçilmeyen bir özelliği...
Bir taksiye atlayıp otelin yolunu tutuyoruz. Yollar tamamen ışıklı. Adeta bir renk cümbüşü var. Yol kenarlarında gözleri boyayan reklam panoları bulunuyor. Adeta capcanlı. Arapça ve İngilizce yazılar, panolar...
Cassels Al Barsha Otel’de kalacağız. Lüks bir otel. Oldukça büyük. Geniş lobiden içeri giriyoruz. Görevliler bizi güleryüzle karşılıyor. Odalarımıza çıkıyoruzz. Valizler biraz sonra arkamızdan getiriliyor. Oyalanmadan bir duş alıyorum ve hemen yatağa kendimi atıyorum. Sonrası derin bir uyku...
Sabah 09.00’da kalkıp kahvaltıya iniyorum. Arkadaşlar daha önce inmiş kahvaltılarını yapmış ve buluşma saatini bekliyorlar lobide. Güzel bir kahvaltıdan sonra onların yanında oluyorum. Hiç oyalanmadan taksiye atlayıp fuar alanına gidiyoruz. Burası World Work Centre...
Yolları gündüz gözüyle görüyoruz şimdi. Çok geniş ve çok temiz. Sokaklarda yaya birini göremiyoruz. O kadar sıcak ki dışarısı kimse yürümeye cesaret edemiyor. İnsanlar ya metrolarda, ya alış veriş merkezlerinde, ya da tünellerde.... Yollar 6 şerit olarak yapılmış. Her taraftan araba fışkırıyor. Metroyu Türk şirketlerinden birinin yaptığını öğreniyoruz. Bu da bize mutluluk veriyor. Burası, İstanbul’daki metroları çok andırıyor.
Fuar Alanına geliyoruz. Büyük bir bina. Önümüzden salona girmek için yürüyen
insanlar gidiyor. Biz de onların arkasından yürüyerek salona ilerliyoruz.
Salon girişinde görevliler var. Ellerindeki cihazlarla boğazımızda takılı olan görev kartını okuyorlar. Bu görev kartı olmayanlar içeri alınmıyor. Her giriş çıkışımızda bu uygulama mutlaka yapılıyor. O nedenle kartı boğazımızdan hiç çıkarmıyoruz. Gün boyunca orada asılı kalıyor.
Türkiye bu Fuara sponsor olmuş. Her yerde “Turkei” amblemini görmeniz mümkün. Sanki Türk izi buraya damgasını vurmuş. Öyle ki kendinizi İstanbul’da hissetmeniz işten bile değil. Ve Türkiye’den de hayli gruplar katılmış bu fuara.
Standımızı buluyoruz, hemen düzenimizi alıyoruz. Şirin ve hoş bir stand. Yanlara koltuklar konmuş. Büyük fotoğraflarla desteklenmiş.
Üç kişiyiz. İlerleyen satlerde tercümanımız da geliyor. Genç biri. Arap kökenli. Türkçe ve Arapça biliyor. İngilizceyi de çok iyi konuşuyor. Aslında Arapça tercümana pek iş düşmüyor. Çünkü burada herkes İngilizce konuşabiliyor. Sıkıntı olmuyor bizim için.
Karşımızda bulunan stand Türkiye’den geliyor. Marmaris’te hizmet veren Angel’s Peninsula Oteli. Orada bulunan temsilcileri ile çok yakın ilişkiler içine giriyoruz. Komşuluk ilişkilerimiz 4 gün boyunca en üst seviyede oluyor. Çay ve kahve ikram ediyorlar. Bizler de kahve ihtiyacımızı buradan gideriyoruz. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Hemen sağ yanımızda yine Türkiye’den gelen şirketler var. THY var. Ama onlarla pek bir temasımız olmuyor. Bize uzak duruyorlar nedense. Ama yine de kendimizi Türkiye’de hissediyoruz.
Biraz sonra standımız dolup taşıyor. İnsanlar akın halinde geliyorlar. Kuzey Kıbrıs Turizmi hakkında bilgiler alıyorlar. Tur operatörü soruyorlar. Burada devreye Haluk Bey ve Resmiye Hanım giriyor. İkisi de işlerinde uzmanlaşmışlar. Tam bir profesyonellik anlayışı içerisinde hareket ediyorlar. Doğrusu bu iki saygıdeğer insanın çok büyük yardımları oluyor bize.
Hindistan’dan gelen Turizmciler bize çok ilgi gösteriyorlar. “Biz, sizin için iyi pazarız. Kuzey Kıbrıs bizim için de çok cazip bir ülke. Doğası ve sakinliği bizim için ideal. Çok güzel bir ada. Yeni evlenen gençlerimizi balayı amacıyla size gönderebiliriz.” diyorlar ve bizi 2014 yılında Hindistan’da yapılacak Turizm Fuarı’na davet ediyorlar.
Akşam 18.00’e kadar bu yoğunluk devam edyor. O kadar çok yoğun oluyor ki, arkadaşlar yetişemez duruma geliyor. Bu defa ben de devreye girip broşür dağıtıyorum ve dilim döndüğünce ülkemiz hakkında bilgiler veriyorum.
Mesai çıkışı otelin yolunu tutuyoruz. Artık taksi değil metroyu kullanmaya başlıyoruz. Metro çok yaygın ve daha ekonomik.
Otelde dinlendikten sonra hep beraber Dubai Mall diye bir yere gidiyoruz. Burası mutlaka görülmesi gereken bir yer. Buradaki binalar, lokantalar ve yapay olarak yapılan göldeki su gösterisi harika. Sizi kesinlikle büyülüyor.
Paranın gücü bu ülkede kendini gösteriyor. Koskocaman devasa binalar göz alabidiğince her yerde var. Suni yapılmış göller dikkatleri çekiyor.
Metrodan iniyorsunuz. Dışarısı çok sıcak olmasına rağmen, siz, sıcakla hiç temas etmiyorsunuz. Metroyu bir geçit tünelle alış veriş merkezlerine bağlamışlar. Ve tüm tünel her yerde olduğu gibi klimalarla donatılmış. Buradan alışveriş merkezi hayli uzak. En az 35-40 dakika kadar yürüyorsunuz. Ama hiç terlemiyorsunuz. Yol boyunca küçük küçük büfeler konulmuş. İstediğiniz şeyleri alabiliyorsunuz.
Alışveriş merkezi çok canlı. İnsan kaynıyor adeta. Olabildiğince mağazalar, dinlenme yerleri, cafeler, restaurantlar sizi karşılıyor. Nereye uğrayacağınıza, ne alacağınıza şaşırıp kalıyorsunuz.
Her türlü milletten insana rastlayabiliyorsunuz. Arap, Japon, Filipinli, Hindistanlı, Türk, İngiliz, Amerikalı... Adeta Dünyanın karma şehri burası.
Dışarısı yine çok kalabalık. Gölün etrafı restaurantlarla dolu. Etrafta koskocaman binalar. Öyle ki Dünyanın en büyük binası da burada yer alıyor. Başınızı gökyüzüne çevirip bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Adeta bir ışık cümbüşü. Herkes fotoğraf çektiriyor. Zaten herkesin elinde ya kamera ya da fotoğraf makinesi var. Poz veren insanlar hiç eksilmiyor. İnsanlar, buradaki güzelliği izlemek için dolmuş buraya.
Gölün kenarındaki restaurantların birine geçiyoruz. Ama yer bulmanız mümkün değil. Bir kaç restaurant dolaşıyoruz ama nafile. Hiç bir yerde boş yer yok. Biraz sonra bir garson “Beş on dakika bekleyin ilk boşalan yere sizi alayım.” diyor. Doğrusu bir restaurantta yemek yemek için sıra bekleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Burada bunu da yaşadık.
Biraz sonra gölde bir su gösterisi başlıyor. Resmiye Hanım bize dönüp, “Arkadaşlar bu gösteriyi mutlaka izleyin. Bir daha başka bir yerdeasla göremezsiniz bu güzelliği” diyor. Bizler de göle doğru başımızı çevirip gösteriyi izliyoruz. Gerçekten muhteşem bir gösteri. Hepimiz şaşkınlıklar içinde kalıyoruz.Su, ışık ve müzik adeta dans ediyorlar. Müziğin sesiyle su kendinden geçmiş, ışık da ona eşlik ediyor. Bir aşağı bir yukarı, bazen hep beraber, bazen yalnız, bazen metrelerce uzunlukta, bazen küçük bir çizgi, bazen yukarılara, daha yukarılara fışkırıyor, bazen de aniden aşağıya düşüveriyor. Müzik çok etkileyici. Işık renkten renge sokuyor mekanı. Kendinizi bir rüyada sanıyorsunuz. Burada her şeyi unutuyorsunuz. Müzik ruhunuza işliyor.
Gösteri bittiğinde herkes alkışlıyor. Biz de onlara eşlik ediyoruz bu konuda. Ve artık yemeğe başlıyoruz. O kadar acıkmışız ki adeta saldırıyoruz tabaklara...
Çok geçmeden su gösterisi yine başlıyor. Öğrendiğimize göre her yarım saatte bir beş dakika yineleniyormuş bu gösteri. Bu nedenle biz de üç kez izleme fırsatını yakaladık.
Yemekten sonra güzel bir gece geçirmenin verdiği mutlulukla otelin yolunu tutuyoruz. Tek endişemiz metroya kadar aynı yolu tekrar yürümemiz. Bu kadar yorgunluktan sonra o yolu yürümek hiç de kolay değil doğrusu...
Ertesi sabah kalkıyoruz. Artık düzene iyice girdik. Sabah 09.00’da kalkıyor kahvaltı yapıyor ve fuar alanının yolunu tutuyoruz.
Dubai’de insanlar birbirlerine çok saygılılar. Özellikle trafikte yayalara karşı büyük bir saygı var. Geçitlerde kesinlikle yayalara öncelik veriliyor. Araçlar birbirlerinin haklarına tecavüz etmiyor. Metroda trenlerde kimse gürültü yapmıyor. Bayanlara ve yaşlılara saygı var. Hemen kalkıp onlara yer veriliyor. Türk adetlerine çok yakın bir gelenek bu.
Dubai çok güvenli bir şehir. Korkmadan, endişe duymadan gezebiliyorsunuz. Hırsızlık, kapkaç gibi olaylar nerdeyse hiç yok. Yüz kızartıcı suçlar hemen hemen hiç olmuyor. Bu nedenle korkmadan gezebiliyorsunuz. Dev binalar, kalabalıklar size korku vermiyor.
İkinci gün iş çıkışında metroda arkadaşlarla ayrıldık. Resmiye Hanım El Riga Bölgesi’ne gidip alış veriş yapacak. Ben de ona eşlik ediyorum. Memnun oluyor. Birlikte düşüyoruz yola. Diğer arkadaşlar otele gidiyor. Akşam yemeğinde buluşacağız. Yemeğimizi hep beraber Emirates Mall’da yiyeceğiz.
Resmiye Hanım çok iyi bir yol arkadaşı. Dubai’ye defalarca geldiğinden buraları çok iyi biliyor. Yol boyunca sohbet ediyoruz. Dertleşiyoruz... Ve El Riga.
El Riga daha ziyade mağazaların, dükkanların bol olduğu bir bölge. İstanbul Çarşılarına benziyor. Dükkanlar yan yana, adeta iç içe. Trenden inince taksiye binip kısa bir yolculuktan sonra bölgedeyiz.
Caddeleri rastgele dolaşıyoruz. Dükkanlara girip çıkıyoruz. Ben, dizüstü bilsayara bakıyorum. Resmiye Hanım kumaşlara bakıyor. Baktığı kumaşlar o kadar güzel, o kadar rengarenk ki ben de eşime bir tane almaktan yapamıyorum. Bilgisayarların çok ucuz olduğu söylenmişti burada. Oysa ben öyle görmedim. Etiketler oldukça yüksek. Bizim burayla neredeyse yakın. Ama yine de biraz aşağıda. Bu nedenle biraz tereddüt ediyorum.Oğlumla kızım ısrarla aypet istediler. Almasam çok üzülecekler. Onların üzülmesini de hiç istemiyorum.
El Riga’da işimiz bitiyor. Elimizde çantalarla geri dönüyoruz. Diğer arkadaşlar bizi Emirates Mall’da bekliyor. Anlaştığımız gibi akşam yemeğini burada yiyeceğiz. Burası da alışveriş merkezi. Bir başka özelliği de buranın bir kayak merkezi olması.
Evet yanlış okumadınız. Burası bir kayak merkezi. Burada salon içerisinde geniş bir alanda kayak merkezi yapmışlar. Yapay kar ile bildiğimiz kayak merkezi oluşturulmuş. Hem de yaz kış işlek bir yer. Düşünün bir kere Dünyanın hangi yerinde yazın ortasında kayak yapılıyor?
Burada, bir kayak merkezinde olması gereken her şey düşünülmüş. Dağlar, teleferikler, telesiyejler, konaklama yerleri...
Kayakçılar, tam bir kayakçı görünümündeler. Kıyafetler aynı. Kışlık ve kalın giysiler. Oysa dışarısı buram buram yakıyor insanı. İşte paranın gücü demekten kendinizi alamıyorsunuz. Kayak merkezi camlarla kaplı olduğu için bir masaya oturup izleyebiliyorsunuz. Hatta yemeğinizi yeyip, bir şeyler içebiliyorsunuz. Burada garsonlar genellikle Filipinli kızlar. Defalarca gelip “Bir şey ister misiniz? Her şey yolunda mı”? diye soruyorlar.
Biz arkadaşları, bir Lübnan Restaurantında buluyoruz. Burası oldukça büyük bir mekan. Restaurantlar iç içe. Yüzlerce insan var. Arkadaşlarımız da bir masaya oturmuşlar bizi bekliyorlar. Menüye bakıp istediklerimizi söylüyoruz. Tabii ben diyette olduğum için menümü hiç bozmuyorum. Salata ağırlıklı yiyecekler ve balık alıyorum. Sohbetimiz sürüp gidiyor...
Burada yemekler bizim yemeklere çok benziyor. Yemek tadları çok farklı değil. Fiyatlar bize göre uygun. Ama onlara göre sanırım fazla. Adam başı 100 dirheme geliyor. Bizim paraya göre 60-70 lira gibi.
Yemekten sonra çay istiyorum. Gelen çayın tadı farklı. Bizim alıştığımız tad gibi değil. Bunun nedeni çaylara mutlaka nane koyuyorlar. Neden bilmiyorum, burada naneyi her şeyin içinde bulmanız mümkün. Ama ben hiç şikayetçi olmadım Hoşuma da gitti doğrusu.
Yemekten sonra kalkıp otele gidiyoruz. Otel çok uzak değil. Sadece bir durak geride. Bu nedenle arkadaşlardan “Yürüyerek gidelim, hem biraz hava almış oluruz.” deniyor. Çıkıyoruz. Tabii yine sokaklarda bizden başka kimse yok.
Dışarısı o kadar sıcak ki akşam olmasına rağmen o sıcaklığı hala hissediyorsunuz. O kadar çok yorulmuşum ki ayaklarım artık ağrımaya başladı. Ve kendimi çekemez oldum. Ama her şeye rağmen oyunbozanlık etmedim ve otele kadar hep birlikte sohbet ederek yürüdük. Ne yalan söyleyeyim otele bir an önce varmak için de can atıyorum.
Otele gelir gelmez odalarımıza çekiliyoruz. Her zamanki gib hemen duş alıyorum ve sonrası yatak. Kendimi yatağa teslim ediyor ve onun esiri oluyorum.
Öyle rahat uyumuşum ki sabah kalkamıyorum. Çalan telefon dahi beni zor uyandırıyor. Sanki rüyadayım ve rüyamda telefon çalıyor. Kalkmak da istemiyorum. Telefonu yarı uykulu bir vaziyette alıyorum. Arkadaşlar “geciktiğimi, hazır olup olmadığımı” soruyor. Özür dileyerek hemen aşağıya iniyorum alelacele. Aşağıya indiğimde Haluk Bey beni bekliyor. Diğerleri fuar alanına geç kalmamak için hemen çıkmışlar. “İyi” diyerek kahvaltıya oturuyorum. Süratli bir şekilde bitiriyorum ve hemen çıkıyoruz.
Üçüncü gün de aynı yoğunlukta geçiyor. İlgi hayli fazla. Bu da bizleri fazlasıyla mutlu ediyor. Bu sabah erken saatlerde Resmiye Hanım ayrılıyor. Onun boşluğunu hissediyoruz. O kadar alışmıştık ki bizden bir parça olmuştu. Üzülüyoruz gitmesine. Ama görevimiz daha devam ediyor. Akşam üzeri de Haluk Bey İstanbul’a dönüyor.
Ertesi gün son günümüz. O gece Dubai’nin Dünyaca ünlü Yelken biçiminde yapılmış Otele gidiyoruz. Burası dünyanın tek 7 yıldızlı oteli. Çok lüks ve çok pahalı bir yer. Önce yakınında bulunan restaurantlara gidiyoruz. Burası aslında bir eğlence ve gezi merkezi. Yine yapay bir göl var. Uzun bir nehir gibi. Otellere buradan gemilerle gidiliyor. Manzarası çok güzel. Binalar hep kesme taş. Aynı biçim, aynı renk.
Burada da manzara görülmeye değer. Işıklarla her yer bezenmiş. Gözleriniz kamaşıyor. Uygun bir restauranta oturuyoruz. Bu nefis manzara karşısında yemeğimizi yiyoruz.
Burada çok iyi bir ekip oluşturduğumuza inanıyorum. Şu ana kadar her şey olumlu ve güzel geçti. Birbirimizle çok iyi anlaştık. Sevgi, saygı hep üst seviyede oldu. Tatsız ve olumsuz bir şeyle karşılaşmadık.
Yemekten sonra Yelken Otele yürüdük. Ama maalesef içri giremedik. Kapıdaki görevli “Girebilmek için mutlaka rezervasyon aptımamız gerektiğini” söyledi. Biz de sadece resimler çekebildik. Bir taksiye atlayıp otele geri döndük.
Son gün fuar alanı öğleye kadar yoğun oldu. Bu gün halka açık ziyaret gerçekleşti.
Öğleden sonra kalabalık azaldı. Artık herkes toparlanmaya başladı. Adu Dabi temsilcilerimizden Buket Hanım da geldi. O da sağ olsunlar hemen hemen her gün gelip bizi ziyaret ederek “Bir isteğimizin olup olmadığını” sordu. Çok içten ve samimi bir bayandı.
Bizler de mesai bitimine yakın bir saatte eşyalarımızı toparlamaya başladık. Kalan broşürleri Buket Hanım alıp temsilciliğe götürdü. Orada gelip gidenlere verecek.
İşimiz bittikten sonra otele dönüp dinlendik. Akşam yemeği için son kez bir restauranta gittik. Ve Dubai’nin o büyülü güzelliği ile son kez karnımızı doyurduk. Gece 12’de de uçağa gitmek üzere otelimizden ayrıldık.
Dubai, benim için çok büyük bir deneyim oldu. Bana çok şey verdi. Her şeyden önce çok iyi dostluklar edindim. Mesela Haluk Bey gibi muhterem bir dostum oldu. Turizm konusunda düşüncelerim, olaya bakış açım değişti. Olumlu bir çok şey öğrendim.
Sanıyorum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni burada en iyi şekilde temsil ettik. Bize güvenerek bu görevi veren Sayın Bakanımız Ünal Üstel Bey’e ve Sayın Müsteşarımız Şahap Aşıkoğlu Bey’e çok teşekkür ediyorum.
Kendilerini mahçup etmediğime inanıyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.