LâmBa
Albert Einstein’ in teorisine göre (benim anladığım kadarıyla tabi) ışık hızına ulaşıldığında zaman dururmuş.
Bu demektir ki; Zamanın hızı ile ışığın hızı birbirine eşittir.
Çünkü aynı hızda giden iki araç, birbirine göre hareketsiz durumdadır.
Burada o iki araç ışık ve zamandır.
Bir an için; Işık hızına ulaştığımızı ve zamanın durduğunu hayal etmeye çalışalım.
Nasıl bir görüntü çıkar ortaya? Bu görüntüyü nakşedin zihninize…
Şimdi…
Diğer araca geçelim…
"Işık hızında hareket halindeyken mi?" diye sormayın.
Çünkü ne demiştik;
Aynı hızda giden iki araç birbirine göre hareketsiz durumdadır.
Bu da demektir ki zamana göre ışık ta hareketsiz durumdadır.
Yani ışık ta duracak demektir.
Evet! Şimdi bir de bunu hayal etmeye çalışalım;
Işığın durduğunu hayal ettiğinizde nasıl bir görüntü canlanıyor zihninizde, hayal dünyanızda?
Büyük olasılıkla birbirine çok benzer veya birbirinin aynıdır.
Öyleyse büyük olasılıkla ışık ve zaman da birbirine çok benzer veya birbirinin aynıdır.
Eğer ışık ve zaman birbirinin aynı ise ışık ve zaman diye ayırmamıza gerek yoktur.
Gördüğümüz tek bir şeydir. Buna ister ışık diyelim ister zaman.
Fakat o vakit, iki araçtan bahsedemeyiz. Yani kim kimin hızına yetişecek!
Işık ve zaman ayrı ayrı var ise ışığı görüyor, zamanı göremiyoruz.
Gördüğümüz ışık değişimlerine göre zamanı var kabul ediyoruz.
Zaten bu durum ışık ve zamanın hızının birbirine eşit olduğunun delilidir bence.
Işık kaynağımız olan Güneş’in doğuşuyla bir gün başlıyor ve Güneş’ in batışıyla da bitiyor. Fakat tabi ki, bir gün deyince günün sadece gün kısmını değil gece kısmını da katmış oluyoruz. Ama geceleri Güneş yok! Peki, zaman da mı yok o halde! Diye bir soru takılıyor zihne.
Geceleri seviyoruz hepimiz ama karanlıkta kalmayı, ışıksız kalmayı istemiyoruz. Çünkü zifiri karanlıkta da durur zaman. Ama şükür ki öyle olmuyor… Geceleri Güneş yoksa bile ışık yok değil.
Geceleri yolculuk ederken, uzaklarda, dağ başlarında yanan ışıkları gördüğümde;
Oralarda yaşayanların masal tadında hayatlar yaşadıklarını zannederdim.
Hepsi mutluydular yani. Masal deyince bütün masallar mutluluk üzerine olmayabilir elbette.
Şehirde de aynı şekilde ışıkları yanan evleri gördüğümde benzer bir hisse kapılırdım.
Bir evimiz olsun,
İçinde sen ve ben.
Bir evimiz olsun,
Geceleri penceresinden ışıklar süzülen.
Deyişime sebep bu hislerimdi…
O dağ başlarındaki evler de genelde öyle ahım şahım değil, sıradan küçük kulübelerdi…
Bir evimiz olsun,
İster eski ister yeni.
Uzun soğuk gecelerde,
Koynuna al beni…
“Koynuna al beni deyişim” bir sığınma, korunma, ihtiyacından, doğmaktaydı… Örtünme ihtiyacından doğmaktaydı… Çünkü mutlu insanlar hep bir evin çatısı altındalardı... Ev onların örtüsüydü...
Örtü deyince…
Dedik ya; Işığı görüyoruz ama zamanı göremiyoruz!
Belki de ışık, zamanın örtüsüdür de o nedenle göremiyoruzdur zamanı…
Tüm görüntülerin ışık sayesinde görülür hale geldiğini düşündüğümüzde,
ışık için örtü yakıştırması, yerli yerine oturmuyor da tezat bir durum çıkıyor ortaya sanki… Fakat öyle değil;
Lamba, elektriğe örtü değil midir?
Elektriğin lamba ile görünür olduğunu düşünülebilir ama görünen elektrik değil elektriğin delili/tecellisi olan ışıktır… Aynı elektrik bir başka araçta, cihazda ışık şeklinde değil de farklı görünür.
Bırakalım Işık-zamanı - Lamba-elektriği;
Tüm varlık için böyle değil midir bu durum!
Düşünsenize şu “Lâ İlâhe” âleminde Allah görünmekte midir?
Yoksa görünen varlık ile örtünmekte midir?
Örtü, örtüneni gizlese de örtünenin tek delilidir aynı zamanda…
Ya da aynı ışıkta enlightened
He işte!
Işık ta zamanın örtüsüdür ve aynı zamanda zamanın tek delili, tek tecellisidir.
Aynı hızda olması da zorunludur. Hangi gölge, sahibinden farklı hareket edebilir ki!
Hareket deyince;
Mademki ışık ve zaman aynı hızda hareket etmekte;
Bu demektir ki; Bir saniyede 300.000 km yol almaktayız şu Kâinat’ta…
Bir günde aldığımız yolu hesaplamaya çalıştım ama hesap makinesinin rakam haneleri yetişmedi sonucu bulmaya…
Bu bir gün için böyle ise; Bir yıllık, elli yıllık veya yüz yıllık ömürler içinde kaç ışık yılı yol almaktayız şu sınırsız uzayda?
Bu yolculuk esnasında sadece içinde bulunduğumuz zaman-mekânı görüyoruz ışık-ışıklı resimler şeklinde… Ve bir film şeridi gibi akıp gitmekte gözümüzün-özümüzün önünden... Sadece o an gördüğümüz resim gerçek ve inandırıcı gibi geliyor tıpkı yanan bir lamba gibi...
Geçip giden anılar ise;
Yanan bir lambaya baktıktan sonra gözlerimizi kapattığımızda siluet gibi canlanmakta zihnimizde…
Başa döner isek;
Yani ışık hızına ulaştığımızda zamanın duracağı hususu;
Bırakın ışık hızına yetişmeyi, zaman ve ışığın aynı hızda olmasının zorunlu olduğunu kabul ettik.
Velhasılı; Işık hızına ulaşmak denilen şey, zamanın hızına ulaşmak; AN’ da olabilmektir bu durumda.
Dünle beraber gitti Cancağızım düne dair ne varsa…
Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım. (Mevlâna C.R)
Zira dün var görünen ne varsa ışık hızında geçildi ve anı olarak çok gerilerde kaldı.
ZamAN’ ın hızından daha fazla bir hıza sahip olamaz, AN’ a gelemez, AN’ da OL’ amazlar artık...
HâLimce... 13.12.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.