- 414 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MERHAMET VE ADALET
MERHAMET VE ADALET
Yağmur çiseliyordu. Anadolu tabiri ile ahmakıslatan türden. İnsanlar sağa sola koşuşturuyor. Sokağı dönen Hakkı da hızlı adımlarla yağmurdan kurtulmanın hesabını yaptı. Hemen ileride başını sokacak metruk bir bina gördü ve pervazının altına geçici de olsa sığındı. Biraz sonra kulakları rahatsız eden o sesi duydu. Kuytu köşeden gelen boğuntulu sese önce kulak verdi. Sonra oraya yöneldi. Sesin sahibi yere oturmuş 13-14 yaşlarında bir kız çocuğundan başkası değildi. “Ne oldu?” diye seslendi. Yaklaşarak durumu öğrenmek istedi ama cevap yerine kızın yükselen sesi duyuldu.
Yükselen bu çığlıklar üzerine çevredeki insanlar, binaya yöneldi. Ağlayan kız ve yanında bir adam. Bir iken iki, iki iken üç olup çoğaldılar sonra. Kız ile Hakkı’nın çevresinde bir çember oluşturdular.
İnce bıyıklı bir adam Hakkı’ya sordu: “Kız neyin gelir?”
Hakkı titrek bir şekilde “Vallahi hiçbir şeyim.”
Bu kez kıza sordular. Ama ağlamaktan ve hıçkırmaktan cevap veremedi bir türlü kız. Kızın hâlini görenlerden biri “Bu bir tecavüz girişimi olmalı ki beyler kız şokta.” dedi. Ve ardından aklından bunu geçiren 4-5 kişi birden saldırdılar Hakkı’ya. Ne olduğunu anlayamadan vücuduna inen tekmelerin, yumrukların altından bağırdı. “Durun! Ne yapıyorsunuz? Ben de sizin gibi sese geldim. Yapmayın!” Öfkeli kalabalık Hakkı’nın ağzını burnunu kanattı…
Evine gitmekte olan Fadime Hanım sokağın başındaki kalabalık ve gürültüyü duyunca o yöne yöneldi. Ne oluyor ki acep, dedi içinden.
Binaya geldiğinde ise kalabalığın bir insanı dövmekte olduğunu gördü. “Beyler! Ne oluyor burada? Ne yapıyorsunuz böyle. Ayıptır, günahtır. Bu kadar insan bir adamı dövüyorsunuz. Hiç merhametiniz yok mu sizin?” diye bağırdı. Bunun üzerine kalabalık bir süreliğine de olsa Hakkı’ya vurmaktan vazgeçti.
İçlerinden tombul ve badem bıyıklı olanı, “Ablam iyi diyorsun da bu adamın ne yaptığını hiç biliyor musun?” dedi.
Fadime Hanım ortamı şöyle bir kol açan edince arkada duvar dibinde salya sümük ağlayan bir kız çocuğunu, dövülen bir adamı, ne olduğunu anlayamadan karar veren birilerini, ilişkilendiremedi yaşananlarla. Kalabalığın öfke ve saldırganlığını eklenince de biraz irkilir gibi oldu. Ama “Ne olabilir ki?” dedi.
“Abla var ya! Bu şerefsiz, kıza tecavüze kalkmış, kız şokta her hal ki derdini anlatamıyor baksana.”
Fadime Hanım, önce Hakkı’ya ardından kız çocuğuna bir kez daha şöyle baktı. Onları dinlediniz mi? Kalabalıktaki şaşkınlığı fırsat bilerek “Hâlen bir insan yanımız bir de halen insanlaşmamış yanımız var. Bak bunca insan bir adamın üzerine çullanmış, dövüyorsunuz. Reva mı bu insanlığa? Dinlediniz mi ki onları, hemen kararı verdiniz. Yazıktır. Böyle döverek, öldürerek çözüm olmaz. Şimdi içinizdeki asıl sizle konuşmak gerek, çünkü odur ki suçu ve suçlunun cezasını önyargısız bilecek. Kötülük yapan diye bilinen bu kişi içimizden biri değil mi? Söyleyin bakalım.” dedi.
Bu kısa süreli konuşma, orada bulunan insanların öfkesini bir anlığına da olsa dindirdi. Kitlenin içinde yaşlıca olan başka bir adam ise o uğultunun içinden sesinin insanlara ulaşıp ulaşmayacağına bakmadan son bir hamleyle diyaframını havayla doldurarak ve oradan aldığı güçle;
“Sizden, erenler ve adalet dağıtan kişilerin bakış açısını beklemiyorum. Durup dinlemek gerek, biraz önceki kadın benim anladığım kadarıyla ‘Suç yaratarak suçlu bulunmaz.’ Burada konuşulan sözler, ağır bir yük gibi gelebilir kalbimize. Olayın içeriğini bilmeden suçu isnat etmek bizim için başka bir suç oluşturmuş olmuyor mu?” diyerek Fadime Hanım’a destek çıktı.
Ortam yavaş yavaş sakinleşmeye başladı.
Yaşlı adam, “Bu iş polislik. Arayalım gelsin, yeni suçlar ve suçlular yaratmadan işi çözsün isterim.” dedi. Yine de her kafadan bir ses çıktı. Bidon kafalı birisi, hızını alamayıp bir tekme daha attı Hakkı’ya.
Sonunda polis arandı ve bir ekip geldi. Çevredeki halk, polislere yerde yatan zanlı için alan yarattılar.
“Polis bey! Polis bey! Bu adam namussuz, kıza tacizde bulunurken gördük.” gibi kendi hayal mahsulü kurgularını daha sormadan anlattılar.
Orta yaşlardaki polis memuru yerdeki adamı şöyle bir süzdü.
“Evet, adamın yüzünde meymenet yok ki zaten.” dedi.
Hakkı’nın suçu sabit, cezası belli oldu. Hakkı neredeyse nefessizlikten ölecek bir durumda. Polis “Bu böyle olmaz, bir ambulans çağırmak lazım, bu hâliyle karakola götüremeyiz.” dedi.
Yine kalabalıktan sesler yükseldi. “Hastaneye ne gerek var. Bu adamların yeri orası değil. Hemen şurada asalım, diyeceğim ama yasalar buna izin vermiyor.” dediler.
Hakkı ve kız ambulansa bindirilerek hastaneye ulaştırıldı. Acil servistekiler önce bir kaza vakası olduğunu düşündüler. Ama kızda hiçbir şey yok. Adamın yüzündeki yaralardan kan ince ince akıyor.
Hastanedeki personel de Hakkı’nın kıza taciz ya da tecavüze yeltenirken halk tarafından yakalandığını ve dövüldüğünü; polisin linç edilmek üzere iken de Hakkı’yı yakaladığını ve darp nedeniyle de hastaneye getirildiğini öğrendi.
Hastanede bir koşuşturma, bir hengâme başladı bu saatten sonra. Çocuk psikiyatrisi geldi. Kız çocuğunu konuşturmaya çalıştılar ama ses seda yok. Doktorun birisi elini muayene etmek için uzattı kıza. Ama kız panik halinde kendini daha geriye attı.
Doktor güven verici güzel bir ses tonuyla “Tamam, kızım tamam. Her şey bitti. Artık emin ellerdesin. Seni muayene etmek istiyoruz.”
Kızda yine ses yok. Doktorlar da “Ağır bir tecavüz olayı olmalı ki bu şoktan kız kendini kurtaramıyor.”
Psikiyatr, “Arkadaşlar bu olayda garip bir şey var ama anlamadım.”
Diğerleri, “Nasıl yani? Kaç dakikadır insan bir tek kelime etmez mi? Mutlaka bir şeyler konuşurdu. Ağır bir travma geçiriyor olmalı.” dediler.
Daha sonra psikiyatrisin şu diğer hastayı da bir görelim isterseniz önerisi üzerine Hakkı’nın yanına gittiler. Hakkı şokta. Bu olanları bir türlü anlatamıyor, zaten kimse de onu dinlemiyordu.
Doktorlar; “İsminizi öğrenebilir miyiz?”
“Tabi ki, adım Hakkı, Soyadım Kara”
“Kız neyiniz oluyor? Durumu bir de sizden öğrenmek istiyoruz.” dediler.
Başındaki polis, “Ne olacak psikopat şerefsiz kıza tecavüz etmiş.” dedi.
Çocuk doktoru, polise dönerek:
“Beyefendi lütfen, sorum size değil, olaya müdahil olmayınız.”
“Efendim, oradan geçiyordum ağlama sesi duydum, binaya girdim. Girmez olaydım. Bizdeki insanlık. Kızı gördüm. Hıçkırarak ağlıyordu. Yardımcı olma adına niye ağlıyorsun, diye sordum. Demez olaydım. Kız ağlamasının tonunu artırdı. Benim gibi sese gelen diğer insanlar daha ne olduğunu öğrenmeden saldırdılar bana ve şimdi buradayım, her tarafım ağrıyor, kan revan içindeyim, hastanelik oldum.”
Gerçekten durum bu mu? Yan yatakta zehirlenmeden yatan ve konuşulanlara kulak misafiri olan hastalardan biri, “Beyim bu kız sakın dilsiz olmasın.” dedi.
Doktorlar, polisler ve Hakkı sesin geldiği yöne baktılar. Bu hiç akıllarına gelmemişti. Nasıl da düşünemediler. Hastanede dilsizlerle iletişimden anlayan Ayşe Hanım’ı çağırdılar.
Kız sakindi. Yatağında yatıyordu. Memur hasta kıza el kol hareketleri ile ilk önce, “Sana ne oldu?” diye sordu.
Kız el işaretleri ile derdini anlatmaya başlayınca da herkes durumun anlaşılır olmasına sevindi. Memura kızın adını, soyadını, iletişim bilgileri varsa onları da öğrenelim dediler.
Kızın dilsiz olduğu anlaşılınca tarafların nasıl bir refleks vereceği kestirilemediğinden Hakkı’yı başka bir odaya yatırdılar. Dolayısıyla gelişmelerden haberi yoktu.
Doktorlar kızın bu davranışının nedeni öğrenmek için ilgili memur aracılığıyla yine çeşitli sorular sordurdular. Bir tedavi yapılacak ise önce teşhis konulmalıydı.
Kısa sürede anlaşıldı ki kızın yaşadığı durum şuydu
Kız “Arka sokakların birinde oturuyoruz. Bakkaldan ekmek almak için çıktım. Arkama bir köpek takıldı. Köpekten çok korktum. Kurtulmak için hızla beni bulduğunuz binaya girdim. Çok korkmuştum. Çaresizdim. Dışarıda yağmur yağıyordu. Köşeye çekilmiş ağlarken yanıma bir adam geldi. Bana doğru elini uzattı. Ondan da çok korktum. İçeri karanlık olduğundan adamı da tam olarak seçemedim. Bu kez de adamın korkusuyla daha fazla ağladım.” dedi.
Bu durumu anlatan memura bir soru daha sormasını istediler. “Adam kötü bir davranışta bulunmuş mu bu sürede?” dediler.
Memur bu soruyu da sordu.
Kız “Hayır, ama ben çok korktum. Ortam karanlıktı. Köpek geldi sandım. O adamı da birden görünce panikledim.” dedi bir kez daha.
Doktorlar, polisler için gerekli yanıtı almıştılar. Teşhis konulmuş, tedavi de ona göre yapılacaktı. Polislerden birisi zaten olan bitene tanıktı. Notlarını aldı. Kıza tekrar sorabilecekleri bir şey kalmamıştı.
Hakkı artık zanlı değil ama bir hastaydı. Onun da hem psikolojik hem de fiziksel tedaviye ihtiyacı vardı. Bu durumu kim anlatacaktı? Olay zordu. Polislerle doktorlar birbirlerine baktılar.
Doktor, “[ italik ]Polis Bey bizim açımızdan bu adam, bir hastadır ve onun tedavisini yapacağız. Ama burada adli bir durum da söz konusu. Artık adam kendini bu hale getirenlerden şikâyetçi olur mu olmaz mı biz bilmeyiz, top sizde.”[ /italik ] dedi.
Polisler biraz mahcup gibiydiler. Zira araştırmadan sorgulamadan sokaktaki vatandaş gibi olaya yaklaşmış ve ilk elden anlatılanlara hemen itimat etmiştiler. Üstüne üstlük adamı hemen yargılamış hem de nerdeyse bir tek cezayı uygulamadıkları kalmıştı. Şimdi bu olayın karşı tarafa anlatılma işinin kendilerine kalması canlarını sıktı. Durumu kim ve nasıl anlatacak ona karar vereceklerdi.
Şişman olan polis gülerek ve alaycı bir dille “Bunda ne var? İnsanlar yanlışlıkla öldürülüyor. Ben söylerim merak da etmeyin. Kendinizi de sorumlu ya da suçlu hissetmeyin. Bu işin fıtratın da var.” dedi.
Hakkı’nın başında bekleyen polis, amirleri gelince oturduğu yerden ayağa kalktı.
“Ne oldu komiserim?”
“Bir şey yok. Hakkı Bey kısa süreli bir tedavi görecek sanırım!” dedi.
Diğer polis “Yani başında bekleyeceğiz herhalde pezevengin.” dedi.
“Yok yok. Ne pezevengi öyle bir dil olur mu? Çok ayıp bir memura hiç yakışıyor mu?”
Hakkı’nın gözleri doldu. İçini ekşimsi bir mutluluk kapladı.