- 680 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOK ŞÜKÜR. SONUNDA BENDEN DE ELEKTRİK ALAN OLDU.
- Hay ben senin ananı avradını, soyunu, sülaleni…
Allah Allah… Benim 2 No lu Kangal kime küfrediyor acaba? Böylesine öfkeli öfkeli küfrettiğine göre mutlaka bizim yan taraftaki komşulara kızmıştır. Yani küfür tabii ki güzel bir şey değil ama çocuk çok da haksız sayılmaz. Yahu herifler yan tarafı depo ettiler, her Allahın günü paldır küldür kalas getiriyor ya da kalas götürüyorlar oradan. Patırdıları, kütürtüleri bitmiyor. İllallah yani.
Hemen odadan fırladım. Neticede haklı da olsa adamlar it sürüsü gibi. ‘’ Ulan sen kime küfrediyorsun?’’ Dedikleri anda sonu cinayetle biter bu olayın.
Kangalın odasına girdiğimde baktım pencere kapalı. Yani küfrettiği şey her ne ise anlamadım ama komşular olmadığı kesindi.
Allah Allah…Bilgisayar başında da değildi. Yani oynadığı sanal okeyde taş atmayan birine de küfretmediğine göre??
Eeee cep telefonu da elinde değil. Yani telefon vasıtasıyla küfrettiği biri de yok?
Hani uyuyor olsa her zamanki gibi uykusunda sayıklıyor diyeceğim ama o da değil.
Benim iki no lu Kangal bazen uykusunda resmen konuşur. Arasıra böyle küfürler de eder. Bu huyu kime çekmiş bilemiyorum. Mesela benim asla böyle bir huyum yoktur.
-Hayırdır oğlum. Kime küfrediyorsun böyle kızgın kızgın?
-Ya baba sorma. Gördüğün gibi bilgisayar masasının yerini değiştirdim. Fakat burada fişi taktım bilgisayar çalışmıyor.
-Ona mı küfrediyorsun?
-Evet yaa. Deli olacağım. Prizde cereyan var. Ketılı takıyorum çalışıyor ama bilgisayara elektrik gelmiyor.
-Nasıl gelmiyor? Baksana bilgisayarın ışıkları yanıyor.
-Aaa hakketen de. Sen odaya girdin, bilgisayar çalışmaya başladı.
-Saçmalama. Benle ne alakası var. Bilgisayarın çalışıyor ama sen yorgunluktan farkına varamamışsın anlaşılan.
Neyse..Kangal, bilgisayarının çalıştığını görünce huzurla kuyruğunu sallamaya başladı…Pardon yaaa. Çocuğu hakiki Kangal yaptım ben de. Kuyruk sallama yok. O kısmı unutun.
Mesele nasıl olmuşsa olmuş, hallolmuştu. Artık ben de odama dönebilirdim. Öte taraftan küfürlerin Rizeli komşulara olmadığına da sevindim tabii ki. Allah muhafaza onlara olsaydı? Adamlar Rize’li, başka bir izahata gerek var mı?
Odamda kendi bilgisayarımın başına geçmemle birlikte kangal yine başladı saydırmaya.
- Şeytan diyor vur parçala anasını soyunu biiiipppp biiiiip min bilgisayarını.
Öfkesini bilirim namussuzun. Kızdı mı gözü bir şey görmez. Parçalar mı parçalar canım bilgisayarı.
Hemen seğirttim.
-Ya ne oluyor oğlum? Ne bu öfke?
-Sen gittin yine elektrik gelmiyor buna.
-Nasıl gelmiyor? Ver bakayım şu murakabe kalemini bana.
Çocuk masa üzerinde duran kurşun kalemi uzatıyor şaşkın şaşkın.
-Kalemle ne yapacaksın ki?
-Oğlum. Kurşun kalem değil. Murakabe kalemini uzat.
-Murakabe kalemi ne?
-Yahu kontrol kalemi yani
-Of baba yaaa. Adam gibi kontrol kalemi desene.
Kangal yine haklı. Kırk elli sene önceydi murakabe kalemi. Şimdi artık kontrol kalemi deniyor.
Kontrol kalemini elime aldım daha prize dokunmadan bilgisayarın ışığı yanmaya başladı. Haydaaaa…
-Oğlum ! Bilgisayarın çalışıyor.
-Ya baba sen odaya girince çalışıyor bu.
-Olmaz öyle şey..Bir temassızlık var sanırım.
-İyi de sen bir şeye temas etmiyorsun ki? Ne oluyor da sen gidince elektrik gidiyor, sen gelince geliyor?
-Orasını ben de anlamadım ama neticede bilgisayarın çalışıyor şimdi.
Tekrar odama geçtim. Odama geçmemle birlikte kangal bağırdı.
-Babaaa az gelir misin?
Hay babana da, senin bilgisayarına da, ve hatta sana da… Ulan bırakmadın iki satır bir şey yazayım şurada.
- Ne oldu yine yahu?
-Bilgisayar yine gitti.
-Eee n’apayım gittiyse?
-Hele bir gel bakalım yine çalışacak mı?
-Lan bana bak? Ben senin kobay faren miyim? Bilgisayarının çalışıp çalışmamasının benimle ne alakası var?
-Yav sen hele bir gel.
Fesübhanallah… Çattık akşam akşam…
Söylene söylene bir kez daha Kangal’ın odasına girdim.
-Baak ben demedim mi? Sen daha kapıdan içeri adım atar atmaz çalışmaya başladı.
-Eee. N’apacağız şimdi?
-Yapacak tek şey var. Sen bu odadan ayrılma.
-Oldu. Anan güzel mi senin?
-Babam olduğuna göre anamın güzel olup olmadığını bilmen lazım.
-Ben odama gidiyorum. Senin bilgisayarın çalışacak diye burada sokak lambası gibi dikilemem.
Başladı duygu sömürüsü yapmaya.
-Gitme sana muhtacım
Gözümde nursun başımda tacım muhtacım
-Ya oğlum saçmalama.
-Beni öldür öyle git
-Kes lan namussuz. Dün ‘’ Oğlum bana iki ekmek al’’ dediğimde ‘’ İşe geç kalıyorum’’ diye bahane üretirken hiç de bana muhtaç değildin.
Tabii ki böyle bir manyaklık olamazdı. Neymiş efendim, beyefendinin bilgisayarına elektrik gelecekmiş diye ben onun odasında öylece ayakta dikilecekmişim.
Kendi odama döndüm tekrar ama ben odama döner dönmez bizimki homurdanmaya başladı yine. Yok ama isterse kıçını yırtsın bir daha ilgilenmeyeceğim. Benim de işim gücüm var neticede. Yazmaya başladığım anı yazısına kaldığım yerden devam ettim.
- Resminizi gördüğüm anda sine-i giryanım çâk çâk oldu Kestane Hanım.
-Neyiniz ne oldu anlayamadım ama ismim Kestane değil, Mestane’dir Efendim.
-Oh çok müteessir oldum hamfendi. Reca ederim bu kulunuzu mazur görünüz. Yani zât-ı âlinizden ziyadesiyle hoşlandım.
-Eh siz de resminize bakınca hiç de fena sayılmazsınız Sami Bey. Bu durumda ne yapıyoruz?
-Hımmm. Bu durumda Varalım kûy–i dilârâya gönül hû diyerek/Kokalım güllerini gonca–i hoş–bû diyerek/Şerbet–i la’li hayali bizi öldürdü meded/Gidelim kûyuna yârin bir içim su diyerek…Gerisi Allah kerim.
-Anlamadım efendim
-Yani diyorum ki bir muhallebicide buluşup konuşalım.
-Muhallebici mi?
-Niçin? Sevmez misiniz muhallebiyi?
-Yoo sevmesine severim de. Ayol muhallebici mi kaldı şimdi?
-Hımmm o zaman ‘’ Gidelim Göksu’ya bir alem-i âb eyleyelim’’ ha. Ne dersiniz?
-Ehh. Bakın o olabilir. Göksu’da Göksu Cafe’de buluşalım madem.
- Tamam. Ben Göksu’ya vardığım zaman sorar öğrenirim Cafer’in kim olduğunu.
-Cafer değil efendim. Cafe…Yani Kafeterya…Yani çay kahve içilen bir yer.
-Anladım. Yani bir nevi kıraathane.
-Değil efendim ama boşverin. Orada buluşalım konuşalım tamam mı?
Haliyle tamamdı ille velakin Rabbim nasip etmeyince olmuyordu. Mestane Hanımla Göksu’da buluştuk, bayağı da bir konuştuk ama en sonunda ‘’ Çok özür diliyorum Sami Bey. Sizden elektrik alamadım’’ Diyerek içtiği onca nescafenin hesabını bana kakalayıp çekip gitti.
Nedense hep böyle oluyordu. Hangi kadına ‘’ Dest-i izdivacınıza talibim’’ desem ‘’ Çok özür dilerim, sizden elektrik alamadım’’ Diyordu.
Of be Kangalım… Sıktın ama. Başlayacağım babanın sakalından bıyığından.
-Ne var ulan. Nee? Yıktın ortalığı ‘’Babaa.. Babaaa ‘’ Diye.
-Yav bu yine çalışmıyor. Sen gittin yine durdu.
-Nasıl durdu. Çalışıyor ya işte. Kör müsün?
-Aaaa vallahi çalışıyor. Sen odaya girince çalışmaya başladı yine.
Gözlerimden inen yaşlar halının üzerine damlamaya başlayınca sordu oğlum.
-Hayırdır baba. Niçin ağlıyorsun? Neye üzüldün şimdi birden durup dururken.
-Üzüntüden değil bu göz yaşları oğlum. Sevinçten. Nihayet bu dünyada benden de elektrik alan bir nesne oldu. Onun sevinci…
---------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: Bu öykü size kurgu gibi gelebilir ama değil. Sırrını ben de anlayamadım ama o bilgisayar tam dört defa ben oğlumun odasına girdiğimde çalıştı, ben çıkınca elektrik gelmedi. Hani benzeri durumlara çok şahit olmuşumdur. Mesela vatandaşın arabası çalışmaz, gider binbir zahmet bir usta bulur getirir. Usta otur bakalım koltuğa der. Adam koltuğa oturur, kontağı çevirmesiyle araba çalışmaya başlar ya,işte aynen öyle bir şey ama dört defa tekrarlaması sanırım rekor oldu.