Öldürülen Kentler
Vakit geceydi.Ne yapsa, ne etse, bir damla uyku girmiyordu gözlerine.Bilmediği bir duygu kaplıyordu tüm benliğini; pişmanlık mıydı,özlem miydi,yalnızlık mıydı yoksa tarifini yapamadığı başka bir şey miydi ? Bilmiyordu. Neydi bu, karabasan gibi onu tutan yakasından, onu düşüncelere zorlayan ve kaçmak istese bile onu bırakmayan ?
..Ve içindeki garip duygularla, atıyordu kendini şehrin karanlık sokaklarına.Sokaklar sessiz, sokaklar kimsesizdi.Bir aç kediler duyuyordu ayak seslerini.Mevsimlerden sonbahardı.Yapraklar dökülüyordu ağaçlaradan.Soğuk bir rüzgar esiyordu.O üşüyordu ama aldırmıyordu.Ardında şimşekler çakıyordu dönüp bakmıyordu.Yürüyordu bir serseri gibi elleri ceplerinde.Ve maziye dalıyordu;gözleri mechullerde...
Bir Kenti düşünüyordü,esmeri bir çoğrafyada.Diğer kentlerden çok uzakta.Göğü masmavi,Dağları kekik kokan,kuzuların,kuşların,binbirtürlü böceğin bir orkestra oluşturup meşe ağaçları arasında kürdi nağmelerle şarkılar söylediği bir kent.Yüzleri tozlar içinde hayata gülümseyen çocuklar oynuyordu o kentin sokaklarında.O kentte mutluluk vardı,bereket vardı,aşk vardı..
..Ve derken bir anda kara bulutlar kaplıyordu o kentin göğünü.Dağlarındaki hayat sararıp soluyor,kuşlar çok uzak diyarlara göç ediyordu.Kenti bir yalnızlık kaplıyordu.Kent ölüyordu.
Neydi hayat,nefes almak,duymak,konuşmak neydi ?
MUSTAFA SAYHAN
YORUMLAR
Hissedememek; nasıl bir algı operasyonuna maruz kalmış olabilir?
Yaşam hiç bu kadar vahim olmuş muydu. İnsan yüreği durağanlaştığı an bitiminin o yürek yıkıntısı görüntüleri!...
Kentleri dörde katlayıp, dürüp büküp üst üste yığıyorlar. Yere boylu boyunca serildiğinde kentler, ağaçları süklüm püklüm dökülüp yerlere, dereleri kuruduğunda …
Sabah kuşlarının cıvıldaşmasıyla yaşayan kentlerin sesi soluğu kesildiğinde…
Ölü çok oldu, çok! Çok ölü kent oldu…
……..