KAÇAK… 1. (FANTASTİK ÖYKÜ)
Devam eder…
Bir orman içindeyim. Gitmem gereken yol meçhul, varacağım yer meçhul… O kadar çok yürüdüm ki ayak tabanlarım su toplamaya başladı. Diz bağlarım ağrıyor. Her yan ağaç. Güneş, ara sıra ağaçları aşarak bir “ce-e!” deyip gidiyor. Orman, eşittir sonsuzluk! Kuşları seviyorum. Onlar ise beni korkutmaya çalışıyorlar. Korku filmlerinin efektlerini andırıyor sesleri. Güneşin olmadığı yerde gölge oyunları sahne alıyor, bir piyesin hareketliliği içinde sarmaş dolaş olup çevremi kuşatıyorlar. Ne kuşlar, ne gölgeler korkutacak kadar gaddar değiller, yok öyle bir his yüreğimde. Ama biliyorum ki, korkacağım bir an da olacak. Er ya da geç kendi çığlıklarım dolacak kulaklarıma. Korku öykülerinde bu kaçınılmaz sondan kurtuluş yoktur. Son çığlık ve sonsuz suskunluk…
Yüreğim buz gibi. Ruhum güçlü pençelerime yakalanmış, kıskıvrak. Ellerimle dokunduğum her şeyin enerjisi ruhumu yakıyor. Kaçıyorum. Kaçmak kendi tercihim değil, hayır! Suçlarımın bedelini ödememek için de değil. Kaçıyorum, çünkü…
Çünkü ben farklıyım. İnsanların içinde barınamayacak kadar farklı. İnsanlar, beni aralarında barındırmak istemediler. Yok etmek istediler… Buna üzülmemeyi öğrendim. Şimdi de kaçıp kurtulmayı öğrenmeye çalışıyorum.
Diz bağlarımın gövdemin ağırlığına tahammülü kalmadı artık. Az dinlenmeliyim. Bir şeyler yemeliyim. Sırt çantamı omuzlarımdan alıp yere koyuyorum ve yanına ben de çöküyorum. Çantanın içinden bir parça peksimet çıkartıp yiyorum. Belimdeki kemere astığım mataramı çıkartıp birkaç yudum su içiyorum. Suyum ve yiyeceklerim çok az, iki gün ya yeterler, ya yetmezler. Daha sonra ormanın ikram edeceği bir şeyler olur herhalde. Son çığlığı atacağım ana kadar! Kolay avlayamayacaklar beni, hayır! Çizmemin içinde tuttuğum büyük avcı bıçağımı kontrol ediyorum. Duruyor yerinde. Bir saldırı anında kullanabileceğim tek silahım o. Yorgunluk gözlerime uykuyu hissettiriyor, az bir şey de olsa uyumalıyım.
Uyumaya başladığım an bilincimin yerini alan bilinçaltım beni korkutmaya çalışıyor. Bir ses yumağına korkunç bir yüz takıp siyah bir cübbe giydiriyor. Sesler, frekans ayarları bozulmuş bir radyonun ibresi yayın istasyonları arasında dolaşıyor gibi. Ses düğmesi açıldıkça yükselerek dayanılmaz bir gürültü halini alıyorlar. Bilinçaltımın bu oyununu altetmemin tek yolu bilincimi yeniden devreye sokmak; öyle de yapıyorum.
Gözlerimi açtığım an cübbenin başlığı içindeki o korkunç suratı karşımda buluyorum. Suratın göz çukurları karanlık birer boşluk. Attığım korkunç çığlığın aynısını yaratık da atıyor. Sırt çantamı kaptığım gibi koşmaya başlıyorum. Koşarken sırt çantamı da omuzlarımdan geçiriyorum. Ağaç dallarının kuru çıkıntıları suratıma çarptıkça yaralar açıyor. Soluk soluğayım, nefes seslerimi duyabiliyorum. O korkunç yaratığın hala peşimde olduğunu hissedebiliyorum. İzimi kaybettirebilirim belki diyerek sürekli yön değiştirerek koşuyorum. Kendimi bir aslanın saldırısından kurtulmaya çalışan ceylan gibi hissediyorum. Kurtulmam mümkün olmuyor yaratıktan, nereye yönelirsem o da peşimden geliyor.
Yönümü bir kere daha değiştirirken başımı arkaya çeviriyorum. Tam o an bir boşluğu basıyorum ve dengem bozuluyor. Yüksek bir yardan uçmaya başlıyorum. Ve yamacın dibindeki bir göletin derin suları içinde buluyorum kendimi. Suyun içine gömülmüş haldeyim. Su buz gibi, adeta bir buz kalıbının içinde gibiyim. Bir an önce yüzeye çıkıp nefeslenmeliyim. Tam nefessizlikten boğulmak üzereyken su yüzeyine ulaşmayı başarıyorum. Derin derin nefesleniyorum. Takatsiz kulaçlar eşliğinde kıyıya ulaşıyorum. Tepemdeki Güneşin sıcaklığını hissetmeye çalışarak kendimi sırtüstü yere bırakıyorum. Yattığım yerde çevreyi görmeye çalışıyorum. Bulunduğum çukurluğun çevresi usta bir dağcının bile tırmanamayacağı yüksek yarlarla çevrili.
Çaresizlik içinde ne yapabileceğimi düşünmeye çalışırken, birden, göletin karşı kıyısında ki ejderhayı fark ediyorum. “Aman Allah’ım!” Sonumun insanların elinden olacağını düşünerek kaçıp kurtulmaya uğraşırken dev bir ejderhaya yem olacaktım. Sanki hiç kıpırdamadan, hatta nefes almadan öylece durursam ejderha beni görmeyecekmiş gibi hareketsiz beklemeye başlıyorum. Ejderha ise beni çoktan fark etmiş, gözlerini bana dikmişti bile! Bir ejderhanın gözlerini dikip baktığı bir beden, sadece bir porsiyon etten ibarettir. Sonumun geldiğini gözlerimle görebiliyordum. Acı çekmeden, bir anda ölmeyi dilemekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok. Yine de bir korkak gibi ölmemeliyim. Kendimi toparlamalıyım ve savaşarak ölmeliyim.
Derin derin nefes alarak vücudumu pozitif enerjiyle yüklüyorum. Bedenimi gerip tüm adelelerimi şişiriyorum, tüm gücümü onlara yönlendiriyorum. Çizmeme uzanıyorum ve avcı bıçağımı elime alıyorum. Sırt çantamı soyunup yere bırakıyorum ve suya girip gözlerimi canavarın gözlerinden ayırmaksızın karşı kıyıya yüzüyorum.
Kıyıya çıktığımda ejderha hiç kıpırdamadan durmayı sürdürüyordu. Gözlerini kırpmadan benim hareketlerimi izliyordu. Derin bir nefes alıyorum ve ona doğru yürümeye başlıyorum. Savaş başlayabilir!
Birden bire canavarın sesi gürlüyor. “Beni elindeki o çakıyla öldürebileceğini mi sanıyorsun? Senin yerinde olsam bu sevdadan vazgeçerdim!””
Avcı bıçağımı ona doğru uzatıyorum ve “beni kolayca yemene izin vermeyeceğim!” diye bağırıyorum.
Ejderha bir gagayı andıran uzun ağzını ayırarak sivri dişlerini göstere göstere gülmeye başlıyor. “Ha ha ha ha! O kadar iğrenç görünüyorsun ki, korkarım seni yedikten sonra ishal olacağım! Ha! Ha! Ha! Ha! Ha!...” Dev bir kertenkeleninkini andıran kuyruğunun bir darbesiyle beni suyun içine savuruyor. “Önce bir banyo yapıp temizlen!”
Suya düştüğüm an elimdeki hançer de düşüyor suya ve derinlere kayıp gidiyor. Hemen toparlanıp tekrar kıyıya dönüyorum. Kıyıya ulaştığım an ejderha doğrulup üstüme gelmeye başlıyor. Kaçabileceğim bir yer olup olmadığına bakınıyorum. Yok öyle bir yer. Her yer sarp kayalık. Yine derin nefesler alarak adelerimi geriyorum ve ejderhanın saldırısı anında ona karşı koymaya hazırlanıyorum. Ejderha yaklaşıyor ve ağzını açıp sivri dişlerini bana doğru uzatıyor. O an direncimin yok olduğu ve korkudan altıma sıçtığım an.
Gözlerimi yumarak beni ısırıp yutmasını beklemeye başlıyorum.
YORUMLAR
Çok güldüm gerçekten. Hele de sondan ikinci cümlede...
Müthiş eğlenceli ve insanı dinlendiren bir hikaye olmuş.
Hayatımızı sarıp sarmalayan sevimsiz meşakkatlerin arasına sıkıştırdığımız hoş bir zaman dilimi oldu bu yazıya ayırdığım bölüm.
Eline sağlık dostum.
Devamı da, yine hoş zamanlarımıza arkadaş olacak hikayenin.
Şu tasvirlerin güzelliğine bakın...
"KAÇAK-1" demek ki devamı gelecek.
Onları da zevkle okuyacağız tabii ki.
Ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim.
Fasit bir dairedir Hayat.
Ne kadar kaçarsak kaçalım. Dönüp geleceğimiz yer yine hayatın gerçekleridir.
Seni okumak güzel.
Okumuyur adeta yazılanları yaşıyoruz.
Selamlarımla Can Dostum.