- 494 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
SANDIĞIMDAKİ RENKLER
1 perdelik oyun.
Türü: Drama
Karakterler:
Fatma
Hayal
FATMA: Köy doğumlu. Çeşitli kültürlerin mozaiğini ve bağlı olduğu ilçenin tarihi ve coğrafi güzelliklerini topraklarında barındıran köyünde görüp yaşadıklarını yüreğinde özümseyip harmanlamış ve daha sonraları gittiği kentlere bunları bilinçli bir şekilde taşımsını bilmiş gerçek bir köy aydınıdır. Espri ve taklit yeteneğini doğduğu yörenin toprağından aldığına inanan ve kaybettikleri erkek kardeşinin karısını bağrına basan yüreği yaralı kahve tiryakisi bir kadındır.
HAYAL: Kentli bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Babasının memuriyeti dolayısıyla baştan başa dolaştıkları yurdun her yöresinde görüp yaşadıklarını gören bir göz hisseden bir yürekle dağarcığına doldurmuş ve birlikte yaşadığı görümcesini yitirdiği kocasının sevgisini de katarak seven vefalı duyarlı eğlenceli hoşsohbet ve çay tiryakisi bir kadındır..
DEKOR: Mütevazı şekilde döşenmiş bir oturma odası.
H: (dışarıdan odaya doğru seslenir) Fatoş kahve kavanozunu bulamıyorum. (Odada radyo çalmaktadır. Fatma söylenenleri duymaz)
H: (odaya girer) Amma yüksek açmışsın sesi. (radyonun sesini kısar) Kızım kahve kavanozunu bulamıyorum. Yıllardır hep aynı yerde dururdu.
F: (biraz ezilir büzülür. Okuduğu gazeteden başını kaldırmadan konuşur) Zulaya attım!
H: Zulaya mı? Nereye?
F: (odanın bir köşesinde duran sandığı işaret eder göz ucuyla) Aha işte! Onun içinde.
H: (şaşkın) Ne? Kahveyi sandığa mı attığını söylüyorsun? Ayol o sandığın kapağı yıllardır açılmamıştı.
F: Şimdi açılmış oldu işte.
H: Tamam tiryakisin biliyorum ama ortalık kahve dolu. Sıcak senin başına vurmuş anlaşılan.
F: Aman sen de. Sabah sabah tadımı kaçırma. Havalar sıcak. İkimizin de pek hali yok. Evden çıkamayız edemeyiz bakarsın. Bol keseden kullanmayasın dedim.
H: Şimdi iyice saçmaladın. Kahve Tiryakisi olan sensin. Hem etrafta onca çoluk çocuk eş dost ne güne duruyor? Biri alır gelirdi elbette. Kız Fati savaş falan mı çıkacak yoksa? Sen bu istif olayına başladığına göre.
F: Ağzından yel alsın. Şeytan kulağına kurşun. Düşman başına olsun.
H: Tut ki çıktı. İlk bakacakları yer bu sandık olur akıllım.
F: Nedenmiş o?
H: Anarşist diye adımızın çıktığı meydanlardan toplanıp götürüldüğümüzü evlerin arandığı günleri düşünsene. Şimdi de çok başka şeyler için dalarlar içeriye. İlk bakacakları yer de bu sandık olur.
F: Çok konuşma. Al şu anahtarı. (koynundan çıkarır) Yap getir şu kahveleri de aklım başıma gelsin.
H: (karnını tutarak güler) Aman ya Rabbi! Sandığı kilitlemiş. Anahtarı da ikizlerin arasına yerleştirmiş. Hani
‘ gün görmedi zavallılar bari anahtar görsünler’ mi demeye mi getiriyorsun lafı sen Fatma hanım. Rahmetli annenin zamanında bile bu sandık kilit yüzü görmemişti.
F: Ama Hayriye ablam belinden çıkarmazdı hiç. Anama olmasa da ablama çekmiş bu yanım demek ki.
H: Yoo neme lazım. Hayriye ablamın da çok güzel huyları var. İkinizde bana görümcelik değil ablalık yaptınız. Hadi Hayriye ablamın evi barkı ayrıydı desek de eli gözü hep bizim üstümüzdeydi. Ama ikimiz hiç ayrılmadık birbirimizden.
F: Hadi hadi. Sen şuna evlenemedin o yüzden ayrılmadık birbirimizden desene kız.
H: ( Fatma’ya sokulur) Ne? Bunu sen mi söylüyorsun bana? Ah ne iyi olmuş da evde kalmışsın canikom. Yoksa bu evin tadı tuzu olurmuydu sensiz. Hem sen isteseydin kimlere varmazdın. Aman da aman. Benim aslan biraz da deli görümcemi ne doktorlar ne mühendisler ne kaymakamlar ne subaylar istedi de biz vermedik.
F: (işveli işveli güler) Ama ben hepsine…
H: ( kahkahalarla güler) Hay sen çok yaşa Fati emi. Bana bak şakanın yarısı ciddidir derler yoksa…
F: (bıyık altından güler) Orasını kurcalama şimdi.
H: (Sandığı açar. Kahveyi alır koklar) Bu kahve içilmez Fati. Naftalin kokuyor.
F: Sabah sabah taktın şu kahveme sende. 40 yıl hatırı olan kahvenin sende hiç mi hatırı yok ayol. Sütlü kahveye ölüp diriliyorsun ama.
H: Benim ne kahvenin şanına ne de 40 yıllık hatırına lafım olur a canımın içi. Hayatımızda çok önemli yeri olduğunu ben de biliyorum. Mesela sabahları içilen kahve dimağı açar, aydınlık düşünmeyi sağlar, güne motive eder. Bir kızgınlık bir stres sırasında içileni ise sinirleri yatıştırır, sakinleştirir insanı. Eşi bulunmaz bir ara bulucudur üstelik. Nankörlere vefasızlara haddini bildirecek kadar da cesurdur. Birbirlerine küs dargın olanlara ne der bilirmisin?
F: Bilmem. Ne der?
H: Bu yaptığınız ayıp değil mi. Bunca yıllık komşusunuz. Bu küslük de ne böyle. Gençlere örnek olacağınıza ortalıkta seyirlik oluyorsunuz. Hadi durmayın. Senelerce yaptığınız gibi gidip şu dutun altında oturun. Karşılıklı kahvelerinizi içip barışın. Köpüğümü höpürdetirken ettiğiniz onca dedikoduları ortalığa dökmeye mecbur etmeyin beni. Yoksa mahalleyi terk etmek zorunda kalırsınız ona göre.
F: Yaa gördün mü bak. Kahvenin marifetleri saymakla bitmez. İşini gücünü geleceğini aşkını kahve fallarına bağlayan ne insanlar var. Politikacılar ünlü isimler bunların başında geliyor.
H:: Bu fallara inanıp kendi ağız tatlarını kaçırırken falcıları üfürükçüleri büyücüleri servet sahibi yapanlar da var.
F: ( hüzünlü) Kahvenin ağızlarda tat bırakanı kız görmeye gidildiğinde içilenidir. Size geldiğimiz akşamı hatırlıyormusun. Hey gidi günler hey.
H: (dalar) Nasıl hatırlamam. Rahmetli Faruk’la üniversiteden arkadaştık. Bir zaman sonra okul arkadaşlığımızın gönül arkadaşlığına dönüştüğünü gördük. Beni sizlerle tanıştırmaya getirdiğinde hem çok heyecanlanmış hem utanmıştım. Ama biliyormusun Fati? Daha o ilk gün hepinizi çok sevmiştim. Hele seni. Ne kadar anlayışlı ve sıcak davranmıştın bana. Bu ailede çok rahat edeceğimi o gün hissetmiştim. Zaten Faruk’un kişiliği tavrı ailesinin hakkında ipuçları veriyordu ama yine de insanlar farklı ilişkilerde değişiklik gösterebiliyorlar. Birbirlerini şaşırtıp yanıltabiliyorlar. Ama biricik sevdiceğim can yoldaşım arkadaşım her şeyim Faruk’ cuğum beni hiç yanıltmamıştı.
F: Biz de seni ailece ilk gördüğümüzde çok sevmiştik. Hiç unutmam rahmetli babam senin arkandan annemin gözlerinin içine şöyle bir bakıp (babasının taklidini yapar) “Bana bak kaşık düşmanı. Söyle oğlana bu kızın peşini bırakmasın” Düriye halam da yandan yandan tüttürdüğü sigarasından keyifli bir nefes çekip. “Doğru söylersin. Bu kızdan hem bize iyi bir gelin-kız olur hem Faruk’uma iyi bir kadın” demişlerdi.
H: Sen bana takılır durursun ya ‘şehirli kızı’ diye. Oysa bizimkiler Faruk’u hiç görmemişti. Anneme çıtlatmıştım bir ara utana sıkıla. Faruk’la aramızda konuştuktan sonra o akşam geleceğinizi anneme nasıl söyleyeceğimi düşünmüştüm uzun uzun. Söyledim sonunda. O da babama aktardı. Babam da “Buyursun gelsinler.Tanrı misafirini geri çevirmek olur mu hiç” demiş anneme.
F: Sen kahve ikramına gel Hayal’ciğim. Onca insana köpüklü okkalı kahve yapmayı becerebilmek kolay mıydı hı?
H: (duygulanır) Ay Fati. Canım benim. Tedirginliğimi bakışlarımdan anlamıştın. Ben mutfağa geçtiğimde sen de arkamdan seğirtmiştin hemen.Kahveleri sen yapmıştın. Ben de ikram etmiştim.
F: ( üzgün) Faruk’un heyecandan kahveyi olduğu gibi iki bacağının arasına dökmesi geldi gözümün önüne.
H: (sesi titrer) Ah canım Faruk’cuğum. Kibar asil zarif sevgilim benim. Nasıl da utanmıştı. Ne kalkıp banyoya gidebilmişti ne temizlemesi için getirdiğim peçeteyi kullanmıştı.
F: O anın etkisinde kaldığından mıdır bilmem ama ne zaman utandığı bir durum olsa başını hep bacaklarının arasına odaklardı. Mahcubiyet utanma terbiye saygı diye çok değerli kavramlar vardı bir zamanlar.
H: Şimdinin zamane çocuklarına ne diyorsun Fati?
F: Ne diyebilirim? Adı üstünde zamane çocuğu. Rahmetli halamın ta o zamanlarda söylediği bir söz vardı “şimdiki çocuklar yumurtadan çıkmadan oyniyler” derdi.
H: Sana anlatmayı unuttum. Geçenlerde alış-verişe çıktığımda Ümran’a uğradım ayak üstü. Torunu da ondaydı. Uzun zamandır görmedim yaramazı bir merhaba diyeyim dedim. Odanın kapısına geldiğimde çevirdiği yarım başıyla bana gülümsedi şöyle bir. İkisinin de yaş ortalamaları 5-6 yaşları arasındaydı. Hem cüsse hem zihinsel olarak gelişmişlikleri beni hayretler içinde bıraktı. Yanındaki erkek arkadaşıyla konuşmasını sürdürdü. İkisi de beni unutmuşlardı sanki. Ben de odayı inceliyor gibi yapıp konuşmalarına kulak verdim.
F: Nasıl konuştuklarını az çok tahmin edebiliyorum ailemizdeki kristal çocuk örneklerinden dolayı.
H: Kristal çocuk mu? O ne demek oluyor?
F: Duymadın mı? Yetmişli yıllarda ‘İndigo’ deniyordu o zamane çocuklarına. Spiritüel inanışlara göre bunlar düzeni değiştirmeye gelen üstün özellikleri olan asil görünümlü özgüvenleri yüksek otoriteyle disipline edilemeyen ve sisteme başkaldıran çocuklarmış.
Günümüzde ise yerini süper beyinler insanüstü varlıklar anlamına gelen ‘Kristal Çocuklar’ aldı.
H: Helal olsun sana Fati. Süpersin.
F: Hadi gel o zaman. Bizim o masum biraz da salak doğal çocukluğumuzu unutup bu günün kristal çocukları olalım bir an. Hem eğlenmiş oluruz ne dersin?.
H: (ellerini çırpar) Yaşasın tam bana göre Bayılırım çocuklaşmaya.(sandığı karıştırır. Bulduğu aksesuarları
Fatma’yla paylaşır)
F: (aksesuarlara bakar ) Ben erkek çocuk oluyorum o zaman.
H: Tamam.
(Kıyafetlerini giyip yan yana otururlar)
Erkek Çocuk: Biliyormusun dostum? Türkiye hiç adaletli bir ülke değil.
Kız.Çocuk: Tabii ki değil. Kadın erkek arasındaki adaletsizlik en başta Osmanlı mutfağının tatlı ve yemeklerine verilen isimlerle başlamış. Örneğin geleneksel hamur işi tatlılarımızın isimlerine bakarmısın? Hanım göbeği. Kadınbudu köfte. Dilber dudağı. Kadının erotikliğini ön plana çıkaran dolayısıyla erkeğin iştahını daha da kabartan cinsten isimler değil m sence de?
E Ç: Vezir parmağı. İmam bayıldı. Sarığı burma gibi şifresi henüz çözülememiş isimler de erkeklere yakıştırılmış. Parmağın asıl işlevini, imamın neye neden bayıldığını, sarığın ne anlama geldiğini kristal çocuklar olarak bizler çözeceğiz günü gelince.
K Ç: Hani şu meşhur leylek hikayesine kanan çocukları düşünsene.
E Ç: Neyse daha sonraları leylekler yerini doktorculuk oyununa bıraktı da cinsellik sorunu az da olsa yol aldı biraz.
K Ç: İşte orada dur biraz. Son zamanlarda bu iş öyle bir yola girdi ki tecavüzcüler ülkesi olarak tarihte yerini aldı dostum .
YORUMLAR
DEVRİM DENİZERİ
Benden de çok sevgiler.
DEVRİM DENİZERİ
Selam ve esenlik dileklerimle.