- 413 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beðeni
DÝNGO’NUN AHIRI
DÝNGO’NUN AHIRI
Askerden yeni gelmiþtim. Toprak iyiden iyiye ýsýnýyor doða yeniden canlanýyordu. Bahçemizdeki zerdali aðacý týpký benim gibi çiçek açmanýn arifesindeydi. Doða canlandýkça hayata daha sýký ve güçlü tutunma arzusuyla coþuyordum. Heyecanýma diyecek yoktu. Enerjimi aylaklýkla deðil çalýþma yaþamýnýn içinde harcamaya kararlýydým. Arayýþým kâh gazete ilanlarýyla kâh iþyerlerinin yoðun olduðu cadde ve sokaklarda sürüyordu.
Samanyolu adlý caddeye girdiðimde, kapý önündeki iþ ilanlarýna bakarak ilerledim. Ýþyerleri nitelikli iþçi arýyordu. “Ofis elemaný” ilanýnýn hemen altýnda “bilgisayar, daktilo” gibi ofis araçlarýnýn kullanýlýp kullanýlamadýðý soruluyordu. Bazýlarý mühendis de arýyordu. Ellerim buz tutmuþ, yorgunluktan ayaklarýma kara sular inmiþti. Umudumu kestiðim o anda “Acemi iþçi alýnýr” tabelasýný gördüm. Zaman kaybetmeksizin içeri girdim.
Giriþteki pos býyýklý görevli beni durdurdu. Çok sert bir ifadeyle; “Burasý Dingo’nun Ahýrý mý?”
“Ahýrla, iþ yerine giriþim arasýndaki iliþki nedir ki?” dediðimde; görevli bu kez halimden hareketle daha yumuþak bir sesle; “Kardeþim önce þuraya oturuver. Ýn misin, cin misin? Burasý ciddi bir iþyeri. Öyle her önüne gelen elini kolunu sallayarak içeri giremez. Hatta maþallah sen de selam sabah da yok, destursuz giriyorsun?”
Þaþkýn ve bir o kadar yorgundum. Bu tepki karþýsýnda ne diyeceðimi bilemedim. Ben sadece iþ arayan biriyim, ne inim ne cinim. Ahýrla, iþ yerine giriþim arasýndaki iliþki burada çok uygun düþmedi.” diyebildim.
“Bu bir deyimdir ve tarihsel kökleri vardýr. Öyle boþuna da söylenmiþ bir söz deðildir, hikâyesi de vardýr. Anlatayým. Sen de bu arada biraz soluklanmýþ olursun.” dedi ve baþladý anlatmaya:
“Atlý tramvaylar zamanýnda; bunlar iki atla çekilirken, dik Þiþhane yokuþunu çýkabilmek için Azapkapý’dan takviye at alarak yokuþu çýkarlarmýþ. Tramvay Taksim’e kadar gelir, buraya çýkartýlan atlar, bugün Taksim alanýnýn batý kýsmýndaki sular idaresiyle Fransýz konsolosluðu arasýndaki Dingo adlý vatandaþýn ahýrýnda bir süre dinlendirilirmiþ. Sonra tramvaya baðlanmadan boþ olarak Azapkapý’ya götürülürlermiþ.
Gün boyu bir sürü atýn girip çýkmasýndan dolayý dilimize yerleþen bu deyim -giren çýkan belli deðil- anlamýnda kullanýlýr. “Burasý Dingo’nun ahýrý mý?” sözü buradan gelir. Bilmem anlatabildim mi?” dedi
“Anlatmasýna anlattýn da hâlen “at-ahýr” iliþkisi burada bize yakýþtý mý ki?” dedim nefessiz bir þekilde.
Ortam biraz sakinleþti. Yaptýðýmýn doðru olmadýðýný o küçük dinlenme anýnda anlamýþtým. Bu kez söze daha yumuþak tonla özür dileyerek baþladým.
“Kusura bakma abi, cahilliðimize ver.” dedim.
Görevli þöyle bir kalk bakalým der gibi. “Ha þöyle. Anlat bakalým ziyaret nedeniniz nedir?”
“Dýþarýda asýlý ilan üzerine iþyerinize –destursuz- girdim.”
Görevli latifeye karþýlýk uzun soluklu “hýmmmm” çektikten sonra, “Böylesine yardým da edilir.” sözünü çok cýlýz söyledi.
“Kardeþim nerelisin? Sakýn yanlýþ anlama öylesine söylüyorum. Bunu sorgu gibi de anlama ha!” dedi.
Fabrikanýn giriþinde baþlayan bu muhabbettin nereye doðru gideceðini kestiremedim. Biliyorum ki bunlara yanýt da vermezsem bu ilk barikattan içeri giremeyeceðim. Zira kapý ve kilit görevlinin elinde. Sakin ve o kadar cýlýz þekilde “Sivas Gürün’denim.”
Görevli, eþeðini kaybetmiþ ve bulmuþ çoban gibi sevindi. Þaþkýnlýðým tavan yaptý. Yüzümde bir gülümsemeyle aklýmdan hemþeri olmalýdýr, diye geçti.
Gür sesiyle, “Baþtan söylesene be kardeþim. Hemþeriyiz. Kangallýyým. Oralarý bilir misin?”
Ýyi güzel de oralarý terk edeli yýllar oldu bu soru karþýlýðýnda ne diyebilirim ki?
“Pek bilmem be abi çoktan göçmüþüz.”
O esnada telefon geldi. Biraz görüþtük¬ten sonra ahizeyi yerine koydu.
“Bilmem ki kardeþim bunlar Türkçe bilmez ve anlamazlar mý? Baðýrýyorum yine anlamýyorlar. Seni de beklettik bee hemþerim yukarýya telefon edeyim.” dedi.
Görevli telefon ederken bu kez diðer güvenlik görevlisinin soru sorma hamlesi içinde olduðunu anladým. Buradan olumlu sonuçla çýkma olasýlýðýmýn güçlü olduðu hissi uyandý. Onun için artýk sorular kim ve ne taraftan gelirse gelsin daha olumlu yanýtlar vermem gerektiði düþüncesine odaklandým.
Güvenlik görevlisi, “Demek Sivaslýsýn hemþerim. Biz de oralardanýz. Hangi mektebi bitirdin ki?”
Ýþ iyice sorgu hâlini almaya baþladý. Çok sýkýldým ama yanýtsýz býrakmak da olmazdý. Belki yarýn yüz yüze bakýþacaðýz düþüncesiyle; “Ticaret mektebinden ayrýldým.” Dedim.
Güvenlik görevlisinin durumuma üzüldüðünü yüzünün her hâlinden anladým.
"Bak hele bak. Hiç adam okulu terk eder mi be hemþerim?”
Baktým olacak gibi deðil gardýmý aldým. “Ne yapayým abi be. Okulu bitirsek n’olacak ki?”
“Öyle deme çocuk, öyle deme. Ah keþke ileri mektepleri okusaydým n’olmazdým ki.” dedi.
Anlaþýlan o ki güvenlik görevlisi, sohbeti çok seviyor. Ben ise bir an önce iþ baþvurusunu yapýp bütün gün sokaklarda yorulan bedenimi evimde dinlendirmek istiyorum. Güvenlik görevlisi hýzýný alamadý, kendi kendine konuþuyor, sorduðu soruya yine kendisi yanýt veriyordu.
“Oooo... Ne olmazdým ki. Polis olurdum, doktor olurdum, olurdum da olurdum.”
Diðer görevli o davudi sesiyle araya girdi.
“Tamam. Hemþerim, buradan çýkýp þu kapý¬dan girip saða dönüp karþýndaki ilk kapýyý ça¬lacaksýn.”
Emin olmamakla birlikte tarif ettiði kapýyý buldum. Yi¬ne de emin deðilim. Onun için ilk gördüðüm kiþiye yavaþ bir tonla: “Bakar mýsýn abi; personel müdürlüðü bu¬rasý mý?” dedim ama dediðime de piþman oldum.
Bu basit ve yalýn sorum karþýsýnda görevli çok sinirlendi.
“Kardeþim ne diyorsun? Lep lep edip duruyorsun!”
Gür ve kibar bir þekilde sorumu tekrarla¬dým. O da biraz daha yüksek volümlü: “Tamam, kardeþim buradýr. Ýçeri gir sola sap. Kapýnýn üstünde de yazýyordur eh iþte orasý.” dedi.
Vatandaþý daha çok sinirlendirmeden hemen uzaklaþmak için tüm enerjimi toplayýp hýzlý adýmlarla tabir yerindeyse kaçtým.
Kapý kapalýydý. O son enerjimle de ellerimi tokmak gibi kullanarak kapýya vurdum. Ýçerden herhangi bir ses gelip gelmediðine bakmadan da girdim. Ýþ için geldiðimi söyledim. Kýsa bir tanýþma faslý da burada geçirdim. Sonra iþ yaþamýna dair sayýn yetkili; “Çalýþmak bir ibadet gibidir. Hayatýn ritmini yakalar ona ritim katarsýnýz. Çalýþýrken ilgili üretim makinesinin ya da arkadaþýnýzýn bir parçasýsýnýzdýr. Sadece bir fabrikada çalýþmýyorsunuzdur. Bütünsellikli orkestrada bir nota olduðu gibi vurmalý çalgý ya da ötesinde bir yaylý sazsýnýz.”
Henüz oturmamýþtým. Biraz soluklandý. Beni baþtan ayaða süzdü. “Bilgenin çalýþma üzerine söylediði bu söz benim çalýþma yaþamýmda ilke gibidir. Demiþ ki; “Çalýþýrken yerkürenin en uzak noktasýný düþün. Çünkü üreteceðiniz þey ya oraya ulaþacak ya da onunla ulaþacaksýn. Çalýþarak sürdürülebilir bir yaþam ve onun paydaþý olarak yaþamayý sevmiþ olursun.” dedi.
Bu kadar aðýr sözlerden bir þey anladým mý? Koca bir hayýr. Ama anlamýþ gibi davranýyor, pür dikkat onu dinliyordum. Söyleyecekleri bitmemiþ olmalý ki; “Burada benim ne dediðimden çok senin ne yapacaðýn ya da ortaya koyacaðýn üretim biçimlendirecektir her þeyi. Hayatý ya çalýþarak seversin ya da çalýþtýðýný paylaþarak. Alýn terin kaderindir bizim ise sermayemiz. Ýþin, yaþamýn ve aþkýndýr. Aþkla üretemiyorsan yaptýðýn iþ mundardýr. Ýþine geldiði gibi davranma, içinde olsun her þey. Ve içinde ol her þeyin. Hayýrlý olsun.” dedi.
Bütün bu söylemlerden en iyi anladýðým þey ise “Alýn terimin kaderim olduðuydu.” Bu duygular içinde odasýndan ayrýldým.