- 1201 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Aratus (Soli’li Aratus)
Aratus
İlk çağın, Aratus’u büyük bir Yunanlı şair olarak göstermesine rağmen günümüze onun hakkında çok az bilgi ulaşmıştır. Latince deyişiyle Aratus, ya da yunanca deyişiyle Aratos İ.Ö. -315, -245 yıllarında yaşamış şair ve astronomdur. Muhtemelen Kilikya’da Soli’de doğmuştur. Atina’da Zenon’un kurduğu okulda stoa felsefesi okumuş, zamanının büyük kısmını şüphesiz Makedonya kralı Antigone Gonatas’ın sarayında geçirmiştir. Şair Theocrite’in çağdaşıdır. Astronomi üzerine Yunanlılar tarafından belirtilmiş, bilinen 48 takımyıldızın en eski tasviri olan “les Pronostics et les Phénomènes, Tahminler ve Olaylar ” başlıklı uzun bir şiir yazdı. Çiçero, Germanicus ve Avienus bu eseri şiir şeklinde Latinceye çevirdiler ve Hipparque, Eratosthen ve Theon onu yorumladılar.
Eski bir astronom olan Meton, kati hesaplarla her şeyin karıştığı büyük yıla bağlantılı olarak küçük yılı buldu. Ondan sonra astronomlar, her yılda kış, ilkbahar, yaz, sonbahar olarak 19 yıllık devre halinde güneşin dolanma tablolarını şehirlerde ilan ettiler. Bazı rüzgârlar ve bilinmesinde yarar olan diğer haller, Yunanlıların Mısırlılardan ve Kaldelilerden öğrendiği kesin olan bütün bu şeyler Aratus tarafından tanındı. 19 yıl gözlemlenen güneşin hareketi esnasında çoğu kez aynı olduğu görüldü.
Ben burada eserin yalnız " Tahminler" bölümünü Türkçeye çevirmekle yetineceğim. Amacım, insanlığın siyasi tarihi, savaş tarihi, sanat tarihi bir yana; fikir tarihinden bir örnek aktarmak olacak. Devletler kurulmuş, devletler yıkılmış; ülkeler alınmış, ülkeler verilmiş; eserler yapılmış, eserler tahrip edilmiş ama fikirler kaybolmamış aksine biri birini tamamlayarak artmış ve insanlık ortaya çıktığından bu yana bir adım geri gitmemiştir.
Tahminler
Türkçeye çeviren: Sunar Yazıcıoğlu
© copyright 24-12-2012 by Sunar Yazıcıoğlu
Her ayın başlangıcını işaret eden, Ay’ın batı tarafında ince bir boynuz gibi belirdiğini görmüyor musunuz? Gölgeden bahsedecek kadar ilk ışığının oldukça kuvvetli olduğu zaman, Ay dördüncü günündedir. Sekizinci günde, Ay’ın iki yarıya kesilmiş plağı onu ancak tek olarak gösterir; ama ayın ortasında, yüzünü tamamen gösterir ve batımında, bu safhalar aksine bir dönüşle, her tan sökümünde ayın hangi bölümünün başlayacağını açığa vurur.
Zodyak’ın on iki parçası gecelerin süresini ve bütün yıl boyunca, toprağın sürme, ekme, fidan dikme işlemine uygun olarak mevsimleri göstermeğe yeter. Bütün bu bildiriler bize her yerde tanrısallıkla belirtiliyor. Ve her kim bir gemi üzerinde fırtınaya ve yağmura uğradıysa kızgın Arcturus (Sığırtmaç) ’u, ya da sabahleyin okyanusun ortasında doğan diğer öteki yıldızları ve gecenin başında oradan çıkan yıldızları anımsar. Güneş her yıl uzun bir yol kat ederek onları dolaşır, bazen doğarak, bazen batarak, bazen birine bazen diğerine yaklaşır, bir zaman bir yıldızın ve başka bir zaman başka bir yıldızın tana hafifçe dokunduğu gibi. Parlak Güneşin aralarında biri birine tamamen eşit yıllık on dokuz dolanımından ve kuşaktan Orion’un ayaklarının ucuna ve gözü pek köpeğine kadar gecenin yıldızlarından dolayı onu bilirsiniz. Hatta Neptün’ün yıldızları ve Jüpiter’inkiler onları gözlemleyen insanlara doğa gereği olacağı haber verirler: o halde, eğer bir gemiye kendinizi güveniyorsanız, kış rüzgarlarını ve fırtınalı denizi önceden haber veren işaretlerini tanımayı öğrenmeye özen gösterin. Bunda az zahmet çekersiniz ve tedbirli insan orada büyük yarar bulur. Önce kendisi gerekli önlemleri alarak, diğerlerini fırtınanın yaklaşmasından uyarır, zira genellikle dingin bir gecede, sabahtan itibaren denizden korktuğu için, gemisini karada yerine bırakır; başka sefer, hareket gününü üçüncü güne ve bazen beşinci güne kadar uzatır. Ama aynı şekilde başka zamanlar kendisini tahmin etmediği tehlikeye atar, zira insanlar her şey hakkında bilgiyi Zeus’dan almadıkları için; onlardan saklanan, canı isterse onlara daha sonra bildirilecek olan, öyle yine pek çok şey var; zira her yerde saygın olduğu için o, ölümlüleri sever ve koruması onlara verdiği işaretlerde açıkça görülür. Böylece Ay, ancak yarısı görünür olduğunda, bize bazı şeyler öğretir, ve iki yanını doldurdukça, ve gene tam olduğunda, başka şeyler de öğretir. Gecenin sonunda, doğduğu zaman güneş için de aynıdır. Öteki yıldızlardan, gece olduğu gibi gündüz de yine başka tahminleri çıkarabiliriz.
O halde önce iki boynuzunu ilerleten Ay’ı gözlemleyin: akşam değişik zamanlarda ışığını çeşitlendirir. Ay hilal halinde çok çeşitli görünüşler alır, bir kısmı üçüncü, ötekileri dördüncü gün, ve başlayan ayın hava sıcaklığını onlarla kestirebilirsiniz. Zira Ay ince ve ışıklıysa, üçüncü gün gök açık olacak, ince ve hemen hemen kırmızıysa, rüzgârları haber verir; kenarları net değil ve boynuzlar iyi sivrilmemişse, ama ışığı üçüncü günde zayıfsa bu rüzgarın güneyden geleceğine işarettir, ya da yağmur az sonra yağacaktır. Eğer üçüncü günde, iki boynuzu da hiçbir değişime uğramıyorsa, ve de üstten parlamıyorsa, ama hilalin iki ucu eşit olarak her iki yandan da eğiliyorsa o gece esnasında akşam rüzgarları çıkacak; ama bu dördüncü günde, bu görünümdeyse, o havada birikmiş yağmuru işaret eder; ve eğer hilalin üst boynuzu aşağı inmişse kuzey rüzgarını bekleyin. Eğer aksine bu boynuz yukarı kalkmışsa, güney rüzgârı olacak; eğer üçüncü gün, tam bir çember gösteriyorsa, tamamı kırmızıysa, ansızın büyük bir fırtına çıkacak ve şiddeti kırmızılığı nispetinde çok olacaktır. Ay’ı dolunay olduğu zaman ve çatallı olduğu zaman, hilal olduğu zaman, ve boynuzlarına yeniden kavuştuğu zaman yine inceleyin; renklerinde o ayın sıcaklığının haberini bulacaksınız. Zira eğer görünüşü temizse, hava iyi olacak; kırmızıysa rüzgâr olacak ve çok ya da az loş ve donuk ise, yağmurun yağacağını tahmin edebilirsiniz.
Bu bildiriler her gün olmaz, sadece Ay’ın Dördün’ünden önceki üçüncü ve dördüncü günler içindir, ve Ay’ın Dördününden ayın ortasındaki Ay’a, aynı şekilde bu yarıdan azalan Dördüne dek anlamlıdır. Hemen ayın son çeyreğine ve sonra sondan sayarak üçüncüye ulaşılır. Eğer Ay iki ya da üç çemberle, ya da tek çemberle çevrilmişse, tek çember rüzgârın ya da dinginliğin işaretidir, eğer çember iyi şekillenmemişse, rüzgâr olacaktır; zayıfsa dinginlik olacaktır, ama Ay’ı çevreleyen iki çember, bir fırtınanın habercileridir, eğer daha karanlık ve daha parçalanmış bir üçüncü çember varsa fırtına çok daha kuvvetli olacaktır. Ay’dan ay içinde çıkaracağınız kehanetler bunlardır.
Karşıt iki uçtan güneşi incelemeye de özen gösterin, zira sergilediği işaretler en iyileridir. Önce ufukta yere dokunduğunda diski çok temiz olmalıdır, günün sakin olması isteniyorsa, üzerinde hiçbir leke olmamalıdır, ama tüm yüzeyi üzeride aynı parlaklık görünmelidir. Akşam çok temizse ve günün ortasından beri, hafif bir parlaklıkla bulut olmadan batıyorsa, ertesi gün tan güzel olacaktır, ama görünüşte çukurlaşmış gibi doğarsa ve de aralarından bazıları aynı zamanda çok parlak kalıyorken ışınlarının bir kısmı güneye, ötekiler kuzeye doğru yönelerek ayrılıyorsa, işte o zaman o size yağmuru ya da rüzgârı haber veriyordur. Şimdi, güneşin ışınlarının kendi üzerine döndüğünü görün, bu yapılacak en iyi bir gözlemdir. Çok kere bulutların gösterisiyle kırmızı olduğu gibi, güneşte kızarıklık varsa, bu rüzgâra işarettir, siyah olursa, gelecek bir yağmura işarettir; aynı anda siyah ve kırmızı olursa, yağmura ve rüzgara işarettir. Doğuşu ve batışı esnasında, ışınları bir araya gelir kalın bir demet oluştururlar, ya da geceden tan ağarmasına, ya da gündüzden geceye geçerken bulut yüklüyse, bütün bu günler sadece devamlı yağmur olacaktır: ve aynı şekilde, doğmadan önce birkaç küçük bulut olur da sonuçta ışınlarla süslü yükselirse, yağmuru bekleyin; doğarken donuk plağı genişlemiş gibi göründüğünde ve sonra daraldığında, hava güzel olacaktır, bununla birlikte bir az yağmur olabilir ve de batarken diski soluk olur.
Bütün gün devam eden yağmurdan sonra, güneş batımına doğru bulut yığınlarını inceleyin. Eğer siyahımsı bir bulut yığını Güneşi gölgelendiriyorsa ve çevresinde beliren ışınlar bulutu bir yandan öbür yana delip geçiyorsa, güneş doğarken, kapalı bir yerde kalmalısınız. Ama Güneş akşamın akışına bulutsuz dalıyor, batışı ve gözden kayboluşu esnasında kırmızımsı bulutlar ona yaklaşıyorsa, gece ve ne de ertesi gün için yağmurdan çok korkmaya bilirsiniz. Aksine Güneşin ışınları, zayıflayarak söner gibi gökten hızla salındığı zaman, Ay dünyaya ve Güneşe ters durarak, bir gölge yayıyorsa, ve Güneşin tandan önce parlamakta geciktiği esnada, şuraya buraya serpişmiş kırmızı bulutlar görünmüyorsa, o gün toprak kurak olur. Aynı şekilde, Güneş eğer henüz ufkun altında bulunduğu esnada, tan sökümünden önce sadece donuk ışınlar yolluyorsa, az sonra yağmurun yağacağını unutmayın; ve bu ışınlar ne kadar çok loşsa, siz de yağmurun asla yağmamazlık etmeyeceğinden o kadar emin olacaksınız. Ama eğer çok kere hafif bulutlarla olduğu gibi, ışınlar sadece az donuklaşmışsa, rüzgâr yaklaşınca daha fazla kararırlar. Güneş diskini çevreleyen çemberler, havanın dingin olacağını göstermez; onlar ona yakın ve siyah olduğu nispette, fırtınaların olacağını haber verirler; ve ondan sadece iki tane varsa, bu fırtınalar daha da şiddetli olacaktır. O halde gözlemleyin, Güneş doğarken ve batarken, onu çevreleyen parheli denen bulutlar ( ışığın buluta yansıdığı sahte güneş), güneyden ya da karşı taraftan ve yahut her iki taraftan birden kırmızıysa; bu gözleme anlamsız diye bakmayın, zira onlar Güneşi her taraftan çevirince, okyanusun yakınında, yağmur yağmakta gecikmez, kuzey tarafında kızaran bir tane varsa, rüzgar oradan gelecektir; ama güneyden, bu taraftansa, bilhassa aynı zamanda yağmur damlaları düşüyorsa, bu işaretler batı tarafından daha da kesin olacaktır, zira değişmeden daima o taraftan olacağını haber verirler.
Arıkovanı yıldız kümesi’ni (Messier 44, Crèche, latince adıyla Praesepe) gözlemleyin: Yengeç’in altında gök yüzünün kuzey kısmına yerleşmiş, küçük bir buluta benzer; ama çevresinde olsa olsa bir dirsek boyu gibi küçük bir mesafede, az belirgin iki yıldız yürümektedir, bunlardan biri kuzey, öteki güneyde. Onlara "Eşekler" denir ve onların ortasında hava temiz olduğunda hemen gözden kaybolan Arıkovanı (Messier 44) vardır. Eğer iki yandan birlikte yürüyen bu yıldızlar biri birlerine yaklaşır görünürlerse o zaman kırları bir su tufanı basar: eğer gök kararır ve bu iki yıldız renklerini korurlarsa, bu da yine yağmura işarettir; öteki parlakken, Arıkovanı’ndan (Messier 44) daha kuzeydeki "Eşeğin" ışığı ancak solgun ve loş ise, güney rüzgarına karşı uyanık olun; ve aksine, güney "Eşeği" kararır gibi görünüyorsa, özellikle kuzey rüzgarını gözlemleyin.
Deniz kabarmış ve dingin bir havada, uzaktan, kıyılardan ıslık sesleri işitiliyorsa ve dağların tepesinden keskin ve uzun süren sesler geliyorsa, yine rüzgâra işarettir.
Beyaz balıkçıl kuşu, alışılanın tersine, büyük çığlıklarla denizden karaya geliyorsa, deniz çok çalkantılı olacaktır. Ve çok kez angıt kuşları ya da su tavukları, sakin bir havada uçarlarken, esecek rüzgâra karşı yığın halinde yönelirler. Yine çok kere, yeri ve dağların tepeleri üzerinde uzanan bulut yığınlarını ve suyun yüzünde yüzen beyaz kengerlerin bitki tüyleriyle bitkilerden düşen çiçekleri kanatlarıyla çırpan yaban ördekleri ya da dalgıç kuşları, önce ya da sonra, aynı şekilde rüzgârı işaret ederler. Aynı şekilde, yazın, gök gürültülerinin ve yıldırımların nereden ortaya çıktığını gözlemleyerek rüzgârın nereden gelebileceğini bilebilirsiniz. Ve gecenin karanlığında, kendilerinden sonra beyazımsı bir çizgi bırakarak düşen yıldızların bulunduğu noktalarda rüzgârı göreceksiniz, ama onlar, bir kısmı ya da ötekiler değişik yönlerden kayarlarsa, öyle ki emin olamayacağınız, aralarında dövüşecek ve biri birine karışacak çeşitli rüzgarları hesaba katınız.
Yıldırımlar güney doğudan ve güneyden, ya da batıdan ve bazen kuzeyden çakıyorsa, denizdeki gemi sürücüsü şiddetli fırtınadan ve bütün bu yıldırımları doğuran yağmurdan korkmakta haklıdır. Çok kere, yağmurlar yaklaştığında, bulut yığınları yün yapağı gibi görünürler, ya da bir çift gökkuşağı tüm gök eğrisi altında uzanır, ya da bir yıldız karanlık bir sahayla çevrilir; deniz ya da bataklık kuşları, devamlı yıkanmalara doyamayarak durmadan dalarlar, ya da kırlangıçlar kabaran suyun sathını karınlarıyla sıyırarak bataklığın üzerinde uçarlar; ya da yılanlara yem olan kurbağaların en hırpalanmış türü su kenarında vıraklar; ya da yalnızlığı seven baykuş sabahtan itibaren öter; ya da gürültücü kuzgun kıyının üstünde, kasırga başlayacağı zaman, yere alçalır, ya da başını omuzlarına kadar suya gömer, ya da yüzerek oraya tamamen dalar, ya da bağırarak döner, tekrar döner.
Hatta öküzler, yağacak yağmuru sezdikleri için, başlarını göğe doğru kaldırırlar. Karıncalar yuvalarından olanca çabuklukla yumurtalarını taşırlar; kırkayaklar, toprağın bağırsakları denilen kurtlar örneği, duvarlara tırmanırlar.
Horozların döllediği ev tavukları, yeri eşeler ve suyun üzerine damla damla düşen suyunkine benzer bir gürültüyle gurk gurk diye ses çıkarırlar.
Her cins karga ve alakarga familyaları bir araya gelerek, atmacalarınkine benzeyen çığlıklarıyla aynı şekilde yağmaya hazır yağmurun işaretini verirler; kargalar tekrarlanan gürültülü gaklamaları ve sık sık kanat çırpmalarıyla başlayan yağmurun iri damlalarını taklit ederler. En yüksek yerlere tünemiş ördekler ve evcil alakargalar kuyruklarını sallarlar, ya da balıkçıl keskin çığlıklar atarak suya doğru koşar; bunlar yağmuru önceden kestirmek isteyen sizler için, hiçbirini göz ardı etmek istemeyeceğiniz çok sayıda işaretlerdir, keza kan için büyük bir açgözlülükle ısıran kara sineklerin gözü dönmüşlüğü; ne de gecenin zifiri karanlıklarında yanan mumların kıyısında yığılan yumaklar; ne kışın, alevlerinin şuraya buraya bir gaz kabarcığı gibi savrulan olağan dışı ve eğri büğrü hareketleri; ne de mat ve pırıltısız ışığı gibi. Aynı şekilde ördekler çok sayıda sürüler halinde uçuyor mu, üzerine bir tencere ya da üç ayaklı bir kap koymuş olacağınız ateşten, çok sayıda kıvılcım çıkıyor mu; kömürler kor halindeyken, küller oraya buraya darı taneleri gibi parlak noktalar şeklinde saçılıyor mu, gözlemlemeyi unutmayın, bütün bunların yağmurun işaretleri olduğunu göreceksiniz.
Ama eğer karanlık bulut sürüleri, büyük dağların, tepeleri açık kalırken, vadiler boyunca uzanıyorsa, aynen geniş denizin üzerinde bulut sürüsünün alçaldığı ve denizin kumsalının seviyesinde kaldığı, suyun sathından yukarıya yükselmediği zaman olduğu gibi, sakin bir hava olacaktır.
Hava sakin olduğunda, hiç mi bozulmayacak ve fırtınalı olduğunda, hemen açılacak mı gözlemleyin. Bunun için, Yengecin kuşattığı, az önce buluttan çıkan Arıkovanı yıldız kümesi’ni izleyin, zira o fırtınanın sonunda kurtulacaktır.Yıldızların parıltılarının dinginliği, ve gece esnasında baykuşun ağır ve yumuşak bağırtısı, ve akşam, kuzgunun ve aynı şekilde kargaların biri birlerine cevap veren ve sonunda hep birlikte gaklayarak, bir araya gelip yuvalarına dönmeleri, fırtınanın sonunu size haber verir, çıkardıkları gürültüyü düşünürsek, ıslak kuyruklarını sallayarak, tünedikleri ağaçların üzerinde neşelendikleri kanısına varırız. Sükûnetin dönmesinden önce, turnalar korkusuzca birlikte havalanırlar, ama dönerlerse, ve de bulut sürüleri olmadan göğün aydınlığı kararırsa iyi havanın döneceğinden hiç umutlanmayın, ne de başka bir kararma, ne de Ay’ınki, bütün bu şey sizin için iyi bir havanın belirtisi olamaz, ama kasırganın belirtisi olur; aynı yerde bulut sürülerini ve onların yanında ötekileri, bu berikiler geçer, ve öncekiler onları takip ederken gördüğünüzde; otlaklara giderken bağıran kazları işittiğinizde olduğu gibi. Dokuz yıl yaşayan kuzgunun gece, akşam kendini duyuran gece kuşunun, ve sabah vakti serçenin bağırtısı; denizden uzaklaşan bütün kuşlar, oyuğuna çekilen orchile [Aristo’nun da bir defa bahsettiği bu kuş hakkında fazla bir bilgimiz yoktur, sarı tepeli çalıkuşu olabileceği tahmin ediliyor] ve kızılgerdan, ve akşam otlamaktan dönen alakarga kafileleri, yine size tufanın işaretlerini gösterir. Yaban arıları bir kasırgadan önce yiyeceklerini aramaya çıkmazlar, ama içeride kendi işleriyle meşgul olurlar, ve havada uzun turna sürüleri uçuşlarını devam ettirmez, geri dönerler ve uçmayı bırakırlar. Aynı şekilde ne zaman rüzgar dursa, hafif olan ağlar çalkalanır, keza mumların alevleri donuktur, ya da zaten saf ve kuru olan meşalelerde ateş zorlukla ve kül bırakmadan yandığında, kasırgalara hazır olun. İnsanoğlunun fark edebileceği öteki bütün işaretleri söylemeye ne gerek var? Bu, gözlemleyebileceğiniz küle kadar olduğu gibi, hafif bir kara, yanan bir lambanın kızgın fitilinin çevresindeki darı tanelerine; ya da ateşinin içinde yaktığı, ortasında beliren, hafif bir bulutla yanan bir kömürün çevresindeki dolucuklara kadar gider. Meyveleriyle dolu meşe ve siyah sakız ağaçları kendi tarzlarında, bize işaretler vermekten uzak değiller. Çiftçi çok kere, yaz mevsiminin kendisine vadettiğini kaybetmemek için onları inceler. Palamutlarla donanmış meşeler sert bir kışın müjdecisidirler; başakların pek sıkı olmaması için kırlar pek örtülü olmamalıdır. Sakızağacı üç kere ve o kadar çok tarım çeşitliliğini gösteren üç zamanda ürün verir.
Gerçekte, toprağı işlemek üç zamana ayrılır: orta, başlangıç ve son. Önce tarla sürülür ve ekilir, sonra meyveler alınır, ve biter. Bütün bu şey verimliliği öteki meyvelerden üstün olan sakızağacında belirgindir. İlk meyveleri küçüktür, ikincileri öncekilerle sonrakiler arasında orta büyüklüktedir. Squille, üç zamanda çiçek açmasıyla, bize toprağı işlemenin aynı bölümlerini gösterir; zira bu çifcinin sakızağacının meyve vermesinde dikkat edeceği şeydir, o onu squille in beyaz çiçeğinde bulur.
Sonbahar mevsiminde, akşam Ülker yıldızlarının dönüşünden önce, yaban arıları, birçok gurup halinde toplandıklarında, önümüzdeki kışın bu arı yumaklarının iriliğiyle orantılı olacağından emin olunabilir. Otlamadan dönen erkeklerle karşılaşan dişi domuzların, koyunların ve de keçilerin çiftleşmeleri, yaban arılarında olduğu gibi büyük bir soğuğun şiddetini haber verirler. Fakir, dişi keçilerin, koyunların ve domuzların geç çiftleşmelerini görmekten memnun olur, çünkü ısınma imkanı olmadığından, onlarla kışın o yıl yumuşak geçeceğini önceden kestirir.
Çiftçi, yine aynı şekilde, turna sürülerini zamanında görmekten hoşlanır, zira onlar mevsimin dışında göründüğünde, kışlar da o derece düzensiz olarak gelir, kendini çok çeşitliliklerle gösterir; zira daha erken ve kısa görünürlerse, kış onların ardından gelir. Ama siz onların ancak geç ve sürü halinde olmadıklarını, az sayıda ve uzun zaman uçtuklarını görürseniz, kışın süresi size son çalışmalarınızı bitirmenize fırsat verecektir.
Eğer öküzler ve koçlar, sonbaharın sonunda, yere boynuzlarıyla vuruyorlar ve başlarını kuzey rüzgarına doğru kaldırıyorlarsa, Ülker yıldızları batıda fırtınalı bir kış getirecektir: toprak pek açılmamalı, zira kış uzun ve aşırı olacaktır ve o ne bitkiler için ne de tarım için uygun olmayacaktır. Bol bir kar geniş kırları örtmeli, ama bu yılın verimliliğinden yararlanılabilinmesi için, şu anda güçlü ve verimli olan mahsulün üzerine düşmemelidir. Gökyüzünde, kurak geçen yıllarda olduğu gibi, bir ya da birçok kuyruklu yıldız görmeğe gerek yok.
Çiftçi, yaz yaklaşırken, kıtanın üzerinden, kuş sürülerinin adalardan, ekili bu topraklar üzerine atıldıklarını hiç görmek istemez; zira mahsulünün tanelerinden yoksun kalmaktan ve verimsiz bir pas hastalığına uğratılmaktan korkar. Ama çoban, yeterince büyük sayıda geldiklerinde, yıl boyu bol süt alacağı ümidiyle bu kuşları memnuniyetle karşılar.
Bu şekilde, biz insanlar, her zaman bize gelecek hakkında bilgi vermek için önümüze çıkan işaretleri daima dikkatle inceleyerek, değişik yerlerde ama aynı çeşitli güçlükler içinde yaşıyoruz.
Çobanlar kuzular tarlalara giderken, bir yandan sürünün koçlarının, öte yandan kuzuların, bu berikilerin hafifçe dört ayaklarıyla, ötekilerin ise iki boynuzuyla, biri birlerine vurma oyunu oynadıklarını; ya da bir kaçının, akşam ağıla dönerken, şurada burada otladıkları için, çok kere çobanların kendilerine attıkları küçük taşları hatırlasalar da, isteyerek sürünün dışında yürümediklerini gözlemlerler.
Çiftçilerle sığırtmaçlar kopacak fırtınayı önceden fark etmeyi de öküzlerden öğrenirler; öküzler arka ayaklarının tırnaklarını yaladıklarında, ya da ağılda sağ yanlarının üzerine yatıp uzandıklarında, tedbirli çiftçi toprağı açmayı başka bir zamana bırakır; ya da öküzler alışıldığından daha fazla böğürerek, aynen ineklerin çayırdan ve otlamaktan döndükleri için, kasırgadan önce karınlarını doyurmak istediklerinin işareti olarak üzgün olmaları gibi; ne keçilerin meşelerin dallarını koparıp yemeleri ne de domuzların çamura gömülmeleri havanın iyi olacağı haberini vermez.
Kurt, ayrı bir köşede tek başına, kuvvetli bir şekilde uluduğu zaman, ya da insanların bir köşeye çekilip dinlendikleri yerlere, saklanması gerekirken, tedbirsizce yaklaştığı zaman, üç gün içinde bir kasırganın olacağını bekleyin. Böylece gördüğünüz ilk işaretlerle, esecek rüzgârları, tufanı ya da yağmuru aynı gün, ya da ertesi gün ve ya daha ertesi gün söyleyebilirsiniz.
Ne sıçanlar Eski insanlara, boğuk sesleriyle havadaki bazı değişiklikleri istemediklerini haber verdiklerini; hava güzel olduğunda, onları işitir ya da bir tür hareketlilik içerisindeymiş gibi daha sık koşuyor görürüz, ne de köpekler yeri iki ayağıyla kazdıklarında, yağmurun yaklaştığını hissettiklerini belirttiler. İşte o zaman tatlı su ıstakozu kasırga kopmadan önce karaya çekilmek için sudan çıkar. Sıçanlar yağmuru önseziyle hissettiklerinde evlerde dinlenmek için ayaklarıyla kendilerine bir yer hazırlarlar ve böylece onu önceden sezerler.
Bu işaretlerin hiç birini göz ardı etmeyin. Her ikisini de, birini ötekiyle kıyaslayın; birlikte uyuşurlarsa, gelecekten daha emin olursunuz, ama gene de bir üçüncüyle kendinizi daha çok güven altına alırsınız. Yıl boyunca bütün işaretleri biri birileriyle kıyaslayarak, belirtildiği gibi, hangi yıldızın doğuşuyla ya da batışıyla bir günün başladığını hesap edebilirsiniz. Hava hakkında hüküm vermenin daha güç olduğu, Ay’ın var ya da yok olduğu sekiz gece esnasında, ardışık ayların zamanları olan her Ay’ın dördünlerinde bu gözlemleri yapmak daha güvenilir olacaktır. Bir yıl boyunca ara vermeden yapılan bu gözlemler, hava durumu hakkında güvenilir olmayan hiçbir şey söylememenizi sağlayacaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.