- 754 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BABAMIN ADI TALİH SOYADI KUŞ
BABAMIN ADI TALİH SOYADI KUŞ
Sevgili okurlarım, haberlerde izledim. Annesi terlik fırlattığı için mahkemeye başvuran vatandaşın yaptığını duyunca ilk etapta şaka sandım. Bunun bir şaka olmadığını, televizyon ekranında geleneksel giyimli anneyi gördüğüm ana kadar. Büyüklerimize saygının küçüklerimize sevginin bizi yıllarca ayakta tutan bütün değerlerimizin yıllar sonra kaybolmuş olduğunu örfümüzün adetlerimizin en güzel değerlerimizin yitip gitmekte olduğunu yüreğim bin bir parçaya bölünerek öğreniyordum!..
Yıl 1996 oğlum on iki yaşlarında öğrenime açık ve akıllı bir çocuktu. Türkiye’ye aileme tatile gelmiştik. O dönemlerde köyümüzde çeşme ve kuyu suyu vardı. Evlere henüz musluk suyu gelmemişti. Mutfakta banyoda bağda bahçede su ihtiyaçlarımızı kuyu ve çeşme suyuyla gideriyorduk. Oğlumla kendisinden on yaş büyük kardeşimden çeşmeden su getirmelerini istedim. Dayı yeğen: “Sen git getir. Ben getirmem.” Diye kavgaya başladılar.
Kardeşim kavgada üstün geldi. Yenilgiyi kabul edemeyen oğlum öfkesini küfür ederek çıkarmaya çalıştı. Türkçeyi fazla bilmiyordu. Ettiği küfürle kardeşime değil anama küfür etmiş oldu. Tabi bu bilinçli yapılmış bir küfür değildi. Çünkü ebesini benim kadar hatta benden daha fazla seviyordu!..
Anamın yün çırptığı kızılcık değneğini öfkeyle elime aldım. Oğlumu çağırdım gelirse dövüleceğini bildiği halde kaçmadı ve yanıma kadar geldi. Etmiş olduğu küfrü Flemençe olarak kendisine tercüme ettim. Ve: “Sen dayına kızdın küfür ettin. Anlamını bilmeden etmiş olduğun küftü ebene etmiş oldun. Sakın bir daha küfür ettiğini duymak istemiyorum.” Deyip elimdeki kızılcık değnekle bacaklarına bir defa hızlı bir şekilde vurdum.
Tabi o zamanlar gençtim güçlüydüm canını çok yaktım. Yüzü canının acısıyla kıpkırmızı olan oğluma canımın acısıyla sımsıkı sarıldım ve o an vurduğum değneğin acısını kendi bacaklarımda hissettim. Tek bir kelime etmeden testiyi aldı çeşmeden istediğim suyu getirdi!..
O yavru on yedi yaşında Hollanda Savunma Bakanlığına asker oldu. Almanya Seedorf’daki birliğinden hafta sonları bir geceliğine evimizde yatabilmek için sekiz saatlik mesafeye aldırış etmeden yanıma geliyordu. Şuan üç tane kız babası onunla gurur duyacağım evlatlar yetiştiriyor. Çocuklar hata yapınca
popolarına patlatıp odalarına yolluyor. Öfkesi geçince çağırıp nerede yanlış yaptıklarını bir daha tekrarlamamalarını anlatıyor ve öpücükle güzel öğütlerle mükafatlandırıp sıkı sıkı sarılıyor!..
Sevgili anne babalar çocuklarınıza gerektiği zaman gerektiği yerde sevgiyi gerektiği zaman yanlışlarında ikazı gerektiği zaman öfkenizi gerektiği zamanda içtenlikle samimi duygularınızı onlardan sakın gizlemeyin. Çocuklar sizlerin tahmin edemeyeceğiniz kadar akıllı. Torunum Yraiza yedi yaşlarındaydı. Babasının adının soyadının anlamını araştırıp bulmuş ve bana soruyor: “Ebe babamın adı talih soyadı kuş. Bu demek oluyor ki, talih kuşu. Babamla bizler çok şanslıyız. Şans talih hep bizimle beraber olacak değil mi?” Diye gözlerinden mutluluk saçıyordu.
Onunla beraber büyümüş olduğum hayatın acı tatlı hatıralarını birlikte yaşadığım oğlumun çocukluğunda buna benzer durumları fazlasıyla yaşadım bir anne olarak çok şey öğrendim çok şey öğrettim. Torunlarımla da aynı anıları hatıralarımda kalacak özel durumları yaşıyorum. Çocuklarınız yanlış yaptığında ellerine poposuna vurmaktan korkmayın. Hatalarını gösterdikten sonra öpüp koklayarak sarılmayı unutmayın. Onlara iyiyi güzel değerlerimizi öğretin onların size öğretebilecekleriniyse kabullenmekten hiç gocunmayın…
Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan
YORUMLAR
Efendim, Türklerin göçebe zamanlarında çocuk eğitimi ile ilgili sorunları şimdiki kadar dallı budaklı değildi; çünkü, göçebe yaşamında çocuğun ana-babasının yaptığı işi diğer göçebe üyeler de yapıyordu... Dolayısıyla, çocuktan sorumlu olanlar ana-babadan ibaret değildi ve çocuk çok geniş bir ailenin ortaya koyduğu basit ve kolay sorumlulukları ortak bir gözetim altında taşımaya, kazanmaya çalışıyordu...
Köylüleşmeyle, yani mülkiyetin sınırlarla belirlenmeye başlamasıyla, topluluğun çocuk üzerindeki ortak sorumluluğu sona erdi...
Böylece, günümüzdeki çocuk eğitiminin değerlendirilmesini temellendirmiş olduk...
Hatta, bugün dert yandığımız bencilliğin tarihsel-toplumsal hikayesinin bir özetini de çıkardık...
Evet, bugünkü bencilliğin, şımarıklığın temelinde toplumsal ilişkilerin karmaşıklığının ve giderek toplumların yapısını kanser gibi saran yabancılaşma dediğimiz olgunun olduğunu anlarız ve bunu gözardı ettiğimiz sürece de gerçekçi bir çözüme ulaşamayız...
Hmen her değerin küreselleşmeye uyum sağlamaya çalıştığı günümüzde, çocuk eğitiminin bu akışa/akıntıya çaresiz bırakılmaması anlayışı söz konusu olmalı şimdi...
Buzulların erimesiyle doğal yaşamları bozulan kutup ayıları için çözüm bulmaya mecbur olan insanlık, bunun için ise çok daha fazla ve daima sorumlu olduğunu da keşfedecektir herhalde...:)))
Saygılarımla.