- 1255 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Ölümle Yaşam Arasında Sev Beni
Ey damarımda çağlayan,
Kurumayan sevda mürekkebimin utangaç sözcükleriyle sesleniyorum sana.
Yokluğunun huzurunda, beklemenin güzelliği kuşattı gecemi... Derin bir nefes çektim yosun kokulu özleminden… Ay sustu, ıssızdı sahil yine… Ve hep toprak kokardı yağmur sonrası… Akşam sefaları boynunu büktüğünde deli bir rüzgara sarıldım. Dudaklarıma bir fısıltı dolandı. “Özlem biriktirilmemeli” dedim içimden. Yağmur dillendi gözlerimde… Ağladıkça yalnızlaşıyorum…
Biraz kırgınım, biraz da yorgun…
“Bu yollar hep uzaklara mı gider” dedim rüzgara…
“Herkesin uzağı mı vardır yani.”
“Peki sevdaya giden bu yolların kılavuzu yalnızlık mıdır her daim.”
Sustu rüzgar… Sustum… Oturup kaldım yaslı duvar diplerinde. Yoktu düşlerimden başka gerçeğim.
“Bak bu düşlerden kalma gül bahçesi benim
Maşukum olur musun söyle bana.
Üzgün cevaplarını yakıştırma sorularıma.”
Bir sabah kalkacaksın belki ben olmayacağım –ki hiç olmadım aslında… O vakit şöyle diyeyim. Bir sabah kapın çalmayacak parmak uçlarımda tık, tık, tık… Ve topuklarım koşmayacak hayata. Gülümseyen yüzümden nasiplenemeyecek bir faytoncu. İlk kez aynı acı dağlamayacak yüreğimizi. Soluklarımızı paylaşamayacak aynı hava ve bu gök kubbe barındıramayacak ikimizi. Ne bileyim işte uzatsan tutamayacağım elini. Bazen içinde bir boşluk, bazen anasonsuz tatlı bir sarhoşluk olacağım. Bu ıssız sahili, suskun Ay’ı ve göz kırpan yıldızları sana bırakacağım ey kanayan… Ben olmayacağım işte.
Önce yıkarsınız beni ve silik gamzelerimi… Arındırmak için sevdalı günahlarımdan dudaklarınızda ıslak dualar biriktirirsiniz ihtimal. Ne olur bari musalla taşında güleç yüzüme ilk defa bak ve son defa okşa ıslak saçlarımı. Ve kızma gül kokan göğsümde kalbim sen atmıyor diye… Al beni hadi omuzlarında taşı ve unutma ölümde bir tür yaşam biçimi. Nefesimi yitirdim sadece, ruhum hep seninle. Unutma toprağın kızıyım ben… Sonsuz yolculuğum başladığında toprak anamın kucağına taze bir gelin gibi ellerinle bırak beni, yıldızları bırak toprakla ört üzerimi. Gözlerinde bir damla hüzün olursa hakkımı helal etmem sevgili.
Buz kesen gecelerin küfürsü dizelerinde bulmak istemiyorum yüreğini. Sönük de olsa yıldızlar yokluğumda, yenileyeceksin elbet mutluluk düşlerini farklı bir özne ile de olsa. Yemin olsun ki her gece yarısı sen uyurken yüreğinden toplayacağım hüzün kırıklarını. Güneş bin hüzünle batınca, içinde hikayemiz olan hicazkar şarkılar fısıldayacağım kulağına, tatlı tatlı gülümseyeceksin dünyayı unuturcasına. Ve ben yokluğunun cehennemine şükredeceğim o vakit sevgili.
Sen hep orda kal ne olur.
Ölümle yaşam arasında…
Şiirler dağılsa da karanlıklara
Sana vurularak öldüğümü unut
Eylül’ü bekle yine yeni özlemlerle
Gözyaşlarım yağarken bulutlardan
Sırılsıklam oldukça gömleğin
Büyüse de içindeki yalnızlıklar
Hayata ve ölüme inat
Düşlerimizde yaşat beni…
Kısalan günlerle birlikte sana geleceğim sevgili
Güz olup avuçlarına düşeceğim bir gün
Sararan yapraklar gibi.
Ağustos 2008
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
yaşamla ölüm arası hayatlar en çok sonbaharın ilk ışığı gibi eylülde beliriverir. sevdiklerimizden koparız bazen ve konmasızca uçarız uzaklara, ne sevdiklerimizden oluruz nede onlarla oluruz , sadece içimizi yaksın kavursun diye mi bilemem ama cehenneme çevirircesine özlem yakıtını biriktiririz içimizde.
ve derken ölüm silik bir gamze gibi yer eder beyinlerimizde.........
bunlar döküldü ayşegül tezcan klasiğini okurken..
tebrikler ayşegül tezcan. uzun bir aradan yazınızla merhaba dedim. ve merhaba edebiyat ailesi merhab....
beyzade tarafından 9/1/2008 12:15:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
“Bu yollar hep uzaklara mı gider” dedim rüzgara…
“Herkesin uzağı mı vardır yani.”
Herkesin bir uzağı var. Yakındaki bile uzaktır, uzaktaki yakındır.
Kar yangını gecenin en dar vaktinde seni düşünüyorum yokluğunu yüreğimde kanatarak. Suskunluğuna uzanmış bedenimle demlenmiş yalnızlığını yudumluyorum dudaklarımı acıtarak. Başucumda yokluğun, bir beden bol gelen hüznün gömleği sırtımda kan ter içinde yalnızlığına akıyorum. Yetim düşlerimi ezip karanlıkların içinde sensizliğini kanatıyorum.
Dağ başı ıssızlığına inat rüzgarın avuçlarında açan kır çiçekleriydik biz seninle. İmkânsızlığın toprağına sımsıkı tutunmuş çınar ağacının umuda gülümseyen kökleriydik biz. Ne sen Mecnun’un Leyla’sı ne de ben Şirin’in Ferhat’ ı.
**** Biz seninle aynı uçurumun birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak iki yakasıydık. ****
Der gibiydi uzaktaki yazkınlık.
Okudum, gittim, geldim yeniden okundum.
Günüme düşen yazı. Günümün yazısı.
Yazarı kutlarım.
Sevgiyle.
Buz kesen gecelerin küfürsü dizelerinde bulmak istemiyorum yüreğini. Sönük de olsa yıldızlar yokluğumda, yenileyeceksin elbet mutluluk düşlerini farklı bir özne ile de olsa. Yemin olsun ki her gece yarısı sen uyurken yüreğinden toplayacağım hüzün kırıklarını. Güneş bin hüzünle batınca, içinde hikayemiz olan hicazkar şarkılar fısıldayacağım kulağına, tatlı tatlı gülümseyeceksin dünyayı unuturcasına. Ve ben yokluğunun cehennemine şükredeceğim o vakit sevgili.
Sen hep orda kal ne olur.
Ölümle yaşam arasında…
Şiirler dağılsa da karanlıklara
Sana vurularak öldüğümü unut
Eylül’ü bekle yine yeni özlemlerle
Gözyaşlarım yağarken bulutlardan
Sırılsıklam oldukça gömleğin
Büyüse de içindeki yalnızlıklar
Hayata ve ölüme inat
Düşlerimizde yaşat beni…
Kısalan günlerle birlikte sana geleceğim sevgili
Güz olup avuçlarına düşeceğim bir gün
Sararan yapraklar gibi.
................................
Bütün ölümsüz düşlerin fırtına hesaplaşmalarında yanık bir yürektir özlemin haritasıyla yolculuklara çıktığımız. Kaybolmuş coşkuların ve içimizdeki uhdelerin derin nefesleriyle her sarsılışta ve her kendimize kalışta bir başka atar yüreğimiz. Çiçekli baharlar tez gelir, Eylül'ün gözlerinden öperek er geç denizler özlemi yüreklere getirir...
Tebriklerim sonsuz. Günümün yazısına kocaman alkışlar...