- 1447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜM VE ÖLÜM ACISI
İnsan, kendisi düşünce anlıyor acıyı.Düşmeler belki de bu nedenle gereklidir.Hayatında hiç düşmemiş olan, düşmenin acısını belki de sadece yediği acı biber olarak nitelendirir.Hafifçe düşmüşse, tesiri de buna göre azdır acının.En yakınımızın kaybı içimize ateş düşürür.Belki de ölümler bu anlamda bizlere hayat dersi veriyor.Bence bir anne,baba için evladının ölümü ne ise, bir evlat için annesinin veya babasının ölümü de farklı değildir.Çünkü acıların dili ortaktır. Hayır, hiç de öyle değil dediğinizi duyar gibiyim.Haksız da sayılmazsınız, öyle hayırsız evlatlar var ki, okumuşsunuzdur gazetelerde, mesela miras için acımasızca annesini, babasını öldürüyorlar. Sözüm taş kalpli olanlar için değil. Sözüm, insan gibi insan olanlar için.Başına gelmeyince bilemiyor insan. İllaki gelecek. Ama bu gün, ama yarın, mutlaka gelecek.Babamı kaybetmekle, örneğin evladımı kaybetmek arasındaki fark, hangisinde acımın daha az olacağı anlamına gelir? Var mıdır böyle bir acı ölçer? Yanmışsa içim, yanmaya devam edecek. Ölüm aynı ölüm.Ateş aynı ateş.Şiddetini ölçemez ki bir kalp.Hele ki ateşin içine düşmüşse kalp, her iki durumda da kavrulur,kömür olur.
Ölüm denilen acıyı çocuk yaşta yaşamamış olsaydım şayet, size nasıl anlatabilirdim ki bu acıyı? Tatsız, tuzsuz, yavan şeyler olurdu ki, kendim bile inanarak, o acıyı duyumsayarak yazamazdım.Bir de ayrılık acısı var.Her ayrılık olmasa da bazı ayrılıklar ölüm acısı gibi ağır gelir insana. Ölüyoruz ve öldükten sonra acı çekmeyeceğimizi düşünüyoruz. Kimse gidip gelmedi ama, anlatılanlara göre bir de kabir azabı, acısı varmış. Demek ki kanımıza, ruhumuza işlemiş bu acılar... Demek ki, bu acılardan ne bu ne de öbür dünyada kurtuluşumuz yokmuş. Sonra o acıların hepsi bitecekmiş bir gün.O gün ise, cennete gideceğimiz günmüş. Miş,müş, diyorum, çünkü gidip gelen var da benim mi haberim yok. Bu durumda nasıl diyebilirim ki, ölünce bitecek acılar diye.Acı biber yedikten hemen sonra dilimiz yanıyor, üzerine tatlı yiyoruz, yavaş yavaş geçiyor acısı. Ama şu vakitsiz ölümler yok mu, insana mıh gibi yapışıyor ve acısı da artarak devam ediyor.
Mesela, ’ çivi çiviyi söker ’ diye bir atasözümüz var.Hangi inşaat işçisi denedi de, ’ yetenek sizsiniz’ yarışmasına katılır gibi bu deneyi yaptı? Çivi çiviyi nasıl söker, bilmiyorum, denemedim de.Denesem de mantık olarak sökemezdim çiviyi çiviyle. Söken varsa neden kerpeten kullanmadı da zora soktu, bunu da bilmiyorum. Çok da saçma sözler var. Kafamı bunlarla da yormak istemiyorum.Bildiğim tek bir gerçek var, ölünce acılarımız devam edecekmiş... Miş’i bizler, geçmiş zaman olarak bilirdik, demek ki bilinmeyen gelecek zamanda da kullanılıyormuş. Yeni bir şey daha öğrendiniz değil mi? Ben de, evet ben de yeni bir şeyler öğreniyorum, sizin gibi. Ölüm yeni bir şey değil ama. Ölüm acısı hiç değil. Ama bu gün, ama yarın, ölüm denilen acılarla tanışır insan ve bu tanışıklık en sonunda kendi ölümüyle noktalanır.
Vecdi Murat SOYDAN
(Kara Kaplı Defterim)
04/12/2016, Isparta
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.