- 405 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dil-Adlandırma 5
Her bir ön ittifak benzer şartlarla benzer totem mesleklerinden oluşmakla bunlar da bir süre yalıtım olan ittifaklardı. Benzer totem mesleğinin icracıları ayrı ayrı bölgelerde olan aynı gruplardı. Benzer mesleklerin adı o gruplar içinde birbirinden habersiz söylemleriyle farklı farklı isimle anılmalarıydı.
Ticaret ya da ittifakların ittifakı nedenle, köle edilmeleriyle bir araya gelenler aynı şeye (buğdaya-mısıra-ineğe-ata vs.) başka başka isimle hitap ediyorlardı. İşte dilleri karıştırma hikâyesi buradan rivayettir. Ayrı ayrı ortaklaşa olanı; şirkten yani ortaklaşa olandan uzak tutmanın yok sayması adına; köleci sisteme göre ilkte olan diye anlatılmasıdır.
Sinear denen Sümer bölgesine göçler ve yerleşimler başlamıştır. Bu hem yerleşik hayata geçişin; hem uygun tarım ve otlak alaların bulunmasıydı. Hem doğudan, batıdan gelen grupların ittifak olmakla yerleşmesi gibi çok uzun sürelerin karmaşık hareket etkileri bileşkesi olmakla göçler yaşanmaktadır.
Sinear bölgesine ittifak için gelen grupların; ittifaktan önce birbiri ile hiç girişmemiş olmakla birbirini tanımadıkları hatırlamalıyız. Buna karşın bir totem grubun kendi grupları içinde aynı totem meslekli isim ve işlerden oluşan sözcüklerin söylendiği aynı dili konuşan, totem meslekli kendi dilleri vardı.
İttifaklar; ayrı ayrı ya da aynı totem mesleklerinin farklı farklı isim dilini konuşan gruplardı. İşte ayrı ayrı totem meslekleri dilini konuşan grupların ittifakla yan yana gelmeleri başlangıçta; bir dil uyumu (harmonisi) olmayıp, bir dil karışıklığıydı (dil curcunasıydı). Dillerin karıştırılmasıydı. Aynı dili değil aksine farklı dili kullananların, dillerinin karışmasıydı.
Bu süreç özel mülkçü efendi egemenliğinde tevhitti. Özel mülkçü tevhit içinde olmakla nicelik veren Mamon sosyal mantığı vardı. Mamon’un sosyal mantığı kölecilik ve özel mülk sahipliği üzerineydi. Ön ittifaklar içinde karışan dilin tarih bilinci olan geri beslenme anımsaması; köleci sistemde şöyle çarpıtılacaktı.
“Aslında insanlar ilkin aynı dili konuşan bir kavimdi. Rab indi gelin onların dilini karıştıralım dedi” Dilini karıştıralım deyişle ifade edilen süreç; geçmişten kalan sisler gerisi olmakla, köleci anlamlara çekilip yorumlanıyordu. Eğer süreç bek raundunu bilmezsek; bir tek olan Mamon durup dururken insan dilini niye karıştırsın ki? Diyen sorumuzu iki anlamda yanıtlarız.
Bu yanıtlardan biri benim asla doğru bulmadığım öğütçü çıkarımlardır. İnsanlar azdı. Bu azmanın karşılığında azmayı önlemek, tartışmaları kesmek için birbirinin dilini anlamasınlar diye Rab insanların dilini karıştırdı” gibi söylemler olacaktır. Bunlar düzenin istediği çözüm değil, öğüt olmaktan öte asla doğru değildiler. Bir tartışma olduğu muhakkaktı da, bu tartışma azıp sapmaktan değildi. Ya da kavga Mamon’cu adalete göre Mamon’a isyandan doğan tartışmaydı. Mamon kendisine aykırı olan dirence insanı ben azıttım. İnsan benim yüzümden sapıttı, diyemediğinden; azıtıp sapıtma diyordu.
Burada özel mülkiyetçi ilişkiyi referans almanın yansıması olmakla insanın azıtması doğru bir tanımdı. Ama azmayı engellemek için dilleri karıştırmak tamamen sudan bir ahlaki öğüt olmanın vebali insana yüklemenin söylemidir. Dili karışmış bir üretim ilişkisi söner, yok olmaya yüz tutar. Ve süreç dinamik oluşunu yitirir. Sürecin verimliliği düşer. Onun için durum böyle değildir.
Oysa azalan verimlilik Mamon’un (egemen sınıfın) istemediği bir şey olurdu. Bu söylem lümpen sınıfın halkı hizaya getirmek için geçmişte anlattığı gerçek yaşamdaki karşılıklarını çarpıtan hikâyelerdir.
Geçmişte her biri ayrı totem meslekli dil kullanımı içinde olan gruplar dili bir, sözü bir gruplardı. İttifak için Sinear’da dili bir sözü bir olan gruplar bir araya geldiler. Bir araya gelen totemilerin karşılaştığı ilk sorunlardan birisi de "dili bir, sözü bir olmayan" dilleri karışan şey; her bir grubun ayrı ayrı olan kendi totem meslekli dilleriydi.
İttifak için bir araya gelen yapıcı gruplar arasındaki bu sorun; totem meslekli olan kültürlerin grubu içinde aynı dilin konuştuğu; fakat ön ittifak içinde ayrı ayrı farklı dilin karışıklığını yaşadıklarını anlatır. Farklı totem meslekli dillerin karışıklığını veren bu kaostuk süreç; yeni bir inşanın durulmasını vermesi ile insanın uygarlaşmasını başlatacak olmanın, ilk ön başlangıcı olan süreçtir.
Değilse azıtmayı önlemek için dili karıştırmak değildir. Tarihten gelen ve bilinmez kılınan bu ön ittifaklı aktarımları geri beslenme kaynağı oluşun teamülünü Lümpen sınıf hem kutsal söz veya "kutsal metin" olmakla koruyordu. Hem de bu kutsal ola gelen lafzı güncele göre yorumluyordular. Bu yorumlama bilerek ya da bilmeyerek yorumlama olmasıyla da bu yorumlar lümpen sınıfa bir getiri sağlıyordu.
Birinin bir yerde bilerek anlaşmalı yaptığı yorum; diğerlerinin kutsal muhafaza kuralı olmakla yapa geleceği işlere dönüşecekti. Lümpen sınıf (asalak din adamı sınıflığı) süreci bu şekilde yorumlamakla Mamon’a şirin gözüküp, efendilerin sömürüsünden avanta paylarını alıyorlardı. Ölüleri yıkamadan önce avantacıydılar.
Ölüm, devre oturma, kefaret, ıskat, adak, himmet vs. gibi türlü yollarla mucit olmaları bitip tükenmez avanta sömürüsünden başka başka olan yararlanma yollarıydı. Biliyorsunuz lümpen sınıf mülk sahibi ile sömürülen köleler arasına inşa olmakla; çalışmadan, üretime katkı vermeden sömürüde pay alan asalak sınıftı.
Şimdi bu açış eşliğinde anlatılan bu anlatım şekli; Sümer Akad destanına göre hayli değişmiş dönüşmüş olan Babil yaratılış destanından esin olmakla Tevrat’ın yaratılış kısmındaki bir parçayı, bu gözle okuyun lütfen.
Şunu da unutmayın ki Tevrat, ön ittifakı aktarımlardan yaklaşık 8-9 bin yıl sonra koruna gelen değişmiş dönüşmüş öğreti içinde kendi yorumlarıyla yazıya dökülen bir sözlü aktarımdır.
"… ve bütün Dünya’nın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear (Sümer) diyarında bir ova buldular, orada oturdular.
Birbirlerine ’gelin, kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim. Onların: taş yerine kerpiçleri; harç yerine ziftleri vardı.
Yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve âdemoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi.
Onlar bir kavim olup, hepsinin tek dili var. Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi"
Destanları okurken en ufak bir söylem farkını büyütüp, gerisi olan ara dolgularını arkeolojik kazılarda buluntu olan belgeler eşliğinde; destanları birleştirip bu dolgu malzemeleriyle doldurmaktır.
Aslında günümüzde balta girmemiş ormanlarda; insan ayağı değmemiş alanlarda kendi kültürleri içinde olan gruplar bulunmaktadır. Bunlar biraz gelişmiş totemi gruplardı. Bunlar sizi ön geçmişin kimi izlerine doğru sizi götürürler. Bu buluntularla eşleştirdiğiniz destan söylemleriniz; buna göre olur tanıklığı da ele vermektedirler.
Sosyal dilin köleci sistem içinde tarihi süreci ve tarih bilincini anlaması, böyleydi. Bu kayıt söyleme iyi bakılıp bek raundu iyi dolduruldunuz mu süreç anlaşılır olup; kodlanmış bir tarihi bilinç olduğu ortaya çıkar. Çoğu mitler kaybolur. Hem de Mamon diline iyi bakıldığında; bu cümle ön ittifaklı geçmişe ait olan bilinç kayıtlarının, köleci sisteme göre öğretilenin kodları içinde tekil dil olmuş söylem cümleler olmakla, olup biteni aktarırlar. İyi bir çözümleme ile bu kodlar, kendi tarihi karşılığını bulmaktadırlar.
Burada kısmen değinmekle anlatmaya gayret ettiğim ön süreçte, insanların varlıkları adlandırmaları durup dururken olmamıştır. İnsanlar doğada gördüklerini adlandırıp, bunun adı bu olsun; şunun adı da şu olsun diye söylemediler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.