7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
989
Okunma
2005 yılıydı. Yani emekli bir öğretmen olmamdan bir sene öncesi… Aylardan Temmuz ya da Ağustos filan olabilirdi. Ya da ay ne olursa olsun oldukça sıcak bir gün yaşıyorduk Fethiye’de..
Zaten Fethiye’yi bilen bilir; Yayla köylerinde Ağustos’un ortasında bile yorgansız yatamazsınız ama Karabel’den aşağısında başlar sıcaklar ki aman Allah’ım. Özellikle de yaz aylarında deniz bile sanki ılıtılmış gibidir.
Her neyse…İşte böyle oldukça sıcak bir güne denk gelmişti Muharrem Ayı. Yani diğer deyişle Aşure…
Hani övmüş olmayayım ama benim hanım nefis yapardı aşureyi. O sene de yine döktürmüştü doğrusu. İşin doğrusu herkesin aşure yaptığı ve konu komşusuna dağıttığı bir yerdi Fethiye o bakımdan da milletin ellerinde siniler, sinilerin içinde tas tas aşure, komşu komşu dolaşmasının ne anlamı vardı pek anlamasam da Fethiye ikram konusunda dünyanın hiç bir yerinde göremeyeceğinizi tahmin ettiğim bir özelliğe sahipti.
Haa pek anlamasam da dediğime bakmayın. En azından benim hatun havasını atardı. ‘’ Bir milletin yaptığı aşureye, bir de benim yaptığıma bak da kıymetimi bil’’ Diye…Yani sanırım her evde aynı muhabbetin yapılmasına vesile olurdu bu herkesin birbirine aşure dağıtması.
Evet..Ne diyordum? ‘’Fethiyeliler ve cömertlik, misafirperverlik, eli açıklık ‘’ diyordum…
Mesela bir gün hiç unutmam görev yaptığım köyün içinden geçen kara yolu üzerindeki kahvede arkadaşlarla muhabbet ederken bir vatandaş yanaştı kahveye ve ‘’ Arkadaşlar, buralarda şöyle karnımızı doyuracağımız bir lokanta var mı?’’ Diye sordu. O zamanlar köyde lokanta filan yoktu. O köylü olan kahveci adamın sorusuna cevap verdi: ‘’ N’tceeen logantayı bizmoğlan? . Bag şu ileride düğün var. Gir aralarına, otruve zofraya, bi güzel garnını doyur’’
Adam şaşırdı tabii ki ‘’ Yahu olur mu? İnsanları tanımam etmem. Hem biz bir aileyiz baksanıza. Bu kadar insan, hiç tanımadığımız insanların düğününe gidip de yemek yemek ayıp olmaz mı?’’
Fethiye’de böyle bir soruyu sormak ayıptı asıl. Adamın ve ailesinin koluna girip aslında benim de öyle bir samimiyetim olmadığı düğün evine götürdük ve bahçede kurulan sofraya oturttuk. Bir güzel karınlarını doyurup kalktı gittiler dualar ederek.
İşte böyle bir yerdi Fethiye? Haa Manavgat, Finike, Korkuteli gibi yerlerde de bizzat gözlerimle şahit olduğum bir durumdur bu. Hiç kimse sormaz oralarda ‘’Sen oğlan tarafı mısın yoksa kız tarafı mısın’’ Bunun hiç bir önemi yoktur. Tamamen tarafsız biri olarak da o sofraya oturabilirsiniz rahatlıkla.
Mesela o yörelerde kadınlar sacda ekmek yapmaya başlayınca iki hamur teknesi hamur yoğururlar. Teknelerden birinin hamuruyla yapılan ekmekler yağlanıp yağlanıp yoldan gelip geçenlere dağıtılır. Yani hiç kimsenin nefsi kalmaz oralarda. Her kokuyu duyan mutlaka yer o ekmekten. İkinci hamur teknesi ise eve aittir.
Mesela Kurban bayramlarında o yörelerde kurban kesmeyene rastlamazsınız. Çok nadirdir kesemeyen. Zaten oralarda Kurban Bayramında asıl bayramı kurban kesemeyen yapar. Kurban kesenden kat kat fazla eti olur dolabında.
Haa bir de…Adamlar / veya kadınlar her bir olayı millete ziyafet çekmeye vesile ederler.
Vatandaşın oğlu kızı nişanlanır, millete ziyafet…Oğlu sünnet olur, millete ziyafet. Oğlu askere gider, millete ziyafet. Ev yaptırır, millete ziyafet, Hatta hiç unutmam, vatandaşın biri emekli oldu, adam emekli ikramiyesi olarak diyelim ki 30 Milyar aldı, bunun 3 Milyarı ile köye, köylüye ziyafet çekti. Kırk mevlitleri, elli iki mevlitleri, sık sık adak ziyafetlerini hiç saymıyorum…
İşte böylesine cömert ve eli açıktır bu yöre halkı.
Neyse..İşte o aşure ayında bizim aşureler hazırlandıktan sonra hanım sordu:
-Sami..Yahu bizim şu İngiliz Komşular var ya onlara da aşure verirsek dinen bir sakıncası olur mu?
İşin doğrusu bizlere karşı oldukça iyi bir komşu olan ve hemen bitişiğimizdeki iki katlı evde oturan Tim ve ailesiyle öyle bir muhabbetimiz yoktu. Sadece gördüğümüzde biz ona ‘’ Hello ‘’ Derdik o da bize ‘’ Merhaba’’ ))) ( Komik ama öyleydi )
Hanıma cevap verdim:
-Hiç bir sakıncası yok. Bir tas da onlara koy.
Hanım aşureyi doldurdu, üzerini süsledi illevelakin aşureyi kim siniye koyup da götürecek? Kangallar evde yok. Denize yüzmeye gitmişlerdi sanırım. Hanım bir taraftan yemek yapmakla meşgul, ben götürsem bu sakat ayakla mutlaka bir yerlere takılır dökerim. Kala kala o sıralar henüz 12 yaşında olan kızım kalıyordu. Kızımın eline tepsiyi verip üzerine de aşureyi koyup Tim’in evine yolladım. Bir taraftan da pencereden bakıyorum. Acaba Tim ne yapacak?
Kızım kapıyı çaldı. İçeriden ‘’Hev hev hevv.’’ Diye bir ses geldi. Yok yok yanlış anlamayın. Havlayan Tim değil. Tim’in minik, topak türü köpeği.
[Bundan sonraki kısımda yazacağım İngilizce cümleler belki söyleniş ve yazılış olarak tam böyle değildi ama ben aklımda kalan şekliyle yazacağım.]
Az sonra Tim kapıyı açtı. Kızım aşure tasını uzattığında da önce ‘’ Thank you very much ( Çok teşekkürler) ’’ dedi sonra da sordu?
-What is this? ( Bu nedir.)
Kızım okuldan öğrendiği İngilizcesiyle cevap verdi.
-This is aşure ( Bu aşuredir )
Tim daha da merak etmişti.
-What is Aşure? ( Aşure nedir? )
Yok..Kızım çat pat İngilizce biliyordu ama aşurenin ne olduğunu anlatacak kadar değil. Haliyle olay Tarzancaya dödü. El kol işaretleriyle kızım ona ‘’ Mııımmm, nefisss. Diyor, ‘’ Gnamm gnamm gnamm’’ yaparak yemesi gerektiğini anlatıyordu.
Tim parmağını aşureye daldırıp sonra yalayınca oldukça hoşuna gitti
- Mııımmm Perfect ( Mükemmel)
Kızım Perfect’in mükemmel anlamına geldiğini biliyor muydu bilmem ama adamın mımmm demesinden beğendiği anlaşılıyordu. Gururla cevap verdi:
-Elbet güzel olacak. Onu benim anacığım yaptı.
Ancak Tim’in ülkesinde böyle bir şey olmadığından ve o güne kadar bizim insanımız da dinen sakıncalı olabileceğini düşündükleri için ona böyle bir ikramda bulunmadıklarından para uzattı benim kıza. Kızım tabii ki böyle bir parayı alamazdı ve almadı.
Evet..Biz bir Türk olarak Tim’e insanlığın, komşuluğun parayla alınıp satılan bir şey olmadığını öğretmiş olduk. Ama…
Ama beş dakika geçmeden Tim’den çok önemli bir şeyi de biz öğrenmiş olduk.
O gün aynı zamanda diğer tarafımızda oturan komşunun bahçesine duvar yapıyordu yaşları 20-25 olan genç erkek işçiler. Hanım bu Anadolu’nun kim bilir neresinden gelmiş olan işçilere de aşure verelim dedi. Yine taslara doldurduk ve siniye koyup on iki yaşında bir kız çocuğu olan kızımın eline vererek siniyi, bu işçilere yolladım.
Kızım evin köşesini döner dönmez bir baktım Tim hızla evinden çıktı ve koşa koşa gelip kızımın elinden tepsiyi aldı. Aşurelerin işçilere gittiğini anlamıştı. Kızıma el kol işaretleri yapıyor ve ‘’No no nooo. You are a little girl( Hayır hayır..Sen küçük bir kız çocuğusun.)’’ diyordu. Benim pencereden kızımı takip ettiğimi gördüğü halde 12 yaşında bir kız çocuğunun delikanlı adamlara o aşureleri götürmesine izin vermedi. Tepsiyi alıp kendisi götürdü işçilere.
İşte o anda Timden iki şey öğrendim: 1- Bir insana ( Hangi milletten olursa olsun ) iyilik edersen ya da kalbinin tüm sıcaklığı ile dostluk elini uzatırsan bunun karşılığını mutlaka görürsün.
İkinci öğrendiğim şey neydi yazmayacağım. Okuyucuların yorumlamasını daha uygun buluyorum. Neydi sizce değerli okurlarım?
Ancak yine de bir soruya cevap vermeden geçemeyeceğim.
SORU: What is aşure
CEVAP : Aşure means frienship ( Aşure dostluk demektir )
Yarımyamalak İngilizce ile sürç-ü lisan eylemişsek affola.