- 912 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
WHAT İS AŞURE?
2005 yılıydı. Yani emekli bir öğretmen olmamdan bir sene öncesi… Aylardan Temmuz ya da Ağustos filan olabilirdi. Ya da ay ne olursa olsun oldukça sıcak bir gün yaşıyorduk Fethiye’de..
Zaten Fethiye’yi bilen bilir; Yayla köylerinde Ağustos’un ortasında bile yorgansız yatamazsınız ama Karabel’den aşağısında başlar sıcaklar ki aman Allah’ım. Özellikle de yaz aylarında deniz bile sanki ılıtılmış gibidir.
Her neyse…İşte böyle oldukça sıcak bir güne denk gelmişti Muharrem Ayı. Yani diğer deyişle Aşure…
Hani övmüş olmayayım ama benim hanım nefis yapardı aşureyi. O sene de yine döktürmüştü doğrusu. İşin doğrusu herkesin aşure yaptığı ve konu komşusuna dağıttığı bir yerdi Fethiye o bakımdan da milletin ellerinde siniler, sinilerin içinde tas tas aşure, komşu komşu dolaşmasının ne anlamı vardı pek anlamasam da Fethiye ikram konusunda dünyanın hiç bir yerinde göremeyeceğinizi tahmin ettiğim bir özelliğe sahipti.
Haa pek anlamasam da dediğime bakmayın. En azından benim hatun havasını atardı. ‘’ Bir milletin yaptığı aşureye, bir de benim yaptığıma bak da kıymetimi bil’’ Diye…Yani sanırım her evde aynı muhabbetin yapılmasına vesile olurdu bu herkesin birbirine aşure dağıtması.
Evet..Ne diyordum? ‘’Fethiyeliler ve cömertlik, misafirperverlik, eli açıklık ‘’ diyordum…
Mesela bir gün hiç unutmam görev yaptığım köyün içinden geçen kara yolu üzerindeki kahvede arkadaşlarla muhabbet ederken bir vatandaş yanaştı kahveye ve ‘’ Arkadaşlar, buralarda şöyle karnımızı doyuracağımız bir lokanta var mı?’’ Diye sordu. O zamanlar köyde lokanta filan yoktu. O köylü olan kahveci adamın sorusuna cevap verdi: ‘’ N’tceeen logantayı bizmoğlan? . Bag şu ileride düğün var. Gir aralarına, otruve zofraya, bi güzel garnını doyur’’
Adam şaşırdı tabii ki ‘’ Yahu olur mu? İnsanları tanımam etmem. Hem biz bir aileyiz baksanıza. Bu kadar insan, hiç tanımadığımız insanların düğününe gidip de yemek yemek ayıp olmaz mı?’’
Fethiye’de böyle bir soruyu sormak ayıptı asıl. Adamın ve ailesinin koluna girip aslında benim de öyle bir samimiyetim olmadığı düğün evine götürdük ve bahçede kurulan sofraya oturttuk. Bir güzel karınlarını doyurup kalktı gittiler dualar ederek.
İşte böyle bir yerdi Fethiye? Haa Manavgat, Finike, Korkuteli gibi yerlerde de bizzat gözlerimle şahit olduğum bir durumdur bu. Hiç kimse sormaz oralarda ‘’Sen oğlan tarafı mısın yoksa kız tarafı mısın’’ Bunun hiç bir önemi yoktur. Tamamen tarafsız biri olarak da o sofraya oturabilirsiniz rahatlıkla.
Mesela o yörelerde kadınlar sacda ekmek yapmaya başlayınca iki hamur teknesi hamur yoğururlar. Teknelerden birinin hamuruyla yapılan ekmekler yağlanıp yağlanıp yoldan gelip geçenlere dağıtılır. Yani hiç kimsenin nefsi kalmaz oralarda. Her kokuyu duyan mutlaka yer o ekmekten. İkinci hamur teknesi ise eve aittir.
Mesela Kurban bayramlarında o yörelerde kurban kesmeyene rastlamazsınız. Çok nadirdir kesemeyen. Zaten oralarda Kurban Bayramında asıl bayramı kurban kesemeyen yapar. Kurban kesenden kat kat fazla eti olur dolabında.
Haa bir de…Adamlar / veya kadınlar her bir olayı millete ziyafet çekmeye vesile ederler.
Vatandaşın oğlu kızı nişanlanır, millete ziyafet…Oğlu sünnet olur, millete ziyafet. Oğlu askere gider, millete ziyafet. Ev yaptırır, millete ziyafet, Hatta hiç unutmam, vatandaşın biri emekli oldu, adam emekli ikramiyesi olarak diyelim ki 30 Milyar aldı, bunun 3 Milyarı ile köye, köylüye ziyafet çekti. Kırk mevlitleri, elli iki mevlitleri, sık sık adak ziyafetlerini hiç saymıyorum…
İşte böylesine cömert ve eli açıktır bu yöre halkı.
Neyse..İşte o aşure ayında bizim aşureler hazırlandıktan sonra hanım sordu:
-Sami..Yahu bizim şu İngiliz Komşular var ya onlara da aşure verirsek dinen bir sakıncası olur mu?
İşin doğrusu bizlere karşı oldukça iyi bir komşu olan ve hemen bitişiğimizdeki iki katlı evde oturan Tim ve ailesiyle öyle bir muhabbetimiz yoktu. Sadece gördüğümüzde biz ona ‘’ Hello ‘’ Derdik o da bize ‘’ Merhaba’’ ))) ( Komik ama öyleydi )
Hanıma cevap verdim:
-Hiç bir sakıncası yok. Bir tas da onlara koy.
Hanım aşureyi doldurdu, üzerini süsledi illevelakin aşureyi kim siniye koyup da götürecek? Kangallar evde yok. Denize yüzmeye gitmişlerdi sanırım. Hanım bir taraftan yemek yapmakla meşgul, ben götürsem bu sakat ayakla mutlaka bir yerlere takılır dökerim. Kala kala o sıralar henüz 12 yaşında olan kızım kalıyordu. Kızımın eline tepsiyi verip üzerine de aşureyi koyup Tim’in evine yolladım. Bir taraftan da pencereden bakıyorum. Acaba Tim ne yapacak?
Kızım kapıyı çaldı. İçeriden ‘’Hev hev hevv.’’ Diye bir ses geldi. Yok yok yanlış anlamayın. Havlayan Tim değil. Tim’in minik, topak türü köpeği.
[Bundan sonraki kısımda yazacağım İngilizce cümleler belki söyleniş ve yazılış olarak tam böyle değildi ama ben aklımda kalan şekliyle yazacağım.]
Az sonra Tim kapıyı açtı. Kızım aşure tasını uzattığında da önce ‘’ Thank you very much ( Çok teşekkürler) ’’ dedi sonra da sordu?
-What is this? ( Bu nedir.)
Kızım okuldan öğrendiği İngilizcesiyle cevap verdi.
-This is aşure ( Bu aşuredir )
Tim daha da merak etmişti.
-What is Aşure? ( Aşure nedir? )
Yok..Kızım çat pat İngilizce biliyordu ama aşurenin ne olduğunu anlatacak kadar değil. Haliyle olay Tarzancaya dödü. El kol işaretleriyle kızım ona ‘’ Mııımmm, nefisss. Diyor, ‘’ Gnamm gnamm gnamm’’ yaparak yemesi gerektiğini anlatıyordu.
Tim parmağını aşureye daldırıp sonra yalayınca oldukça hoşuna gitti
- Mııımmm Perfect ( Mükemmel)
Kızım Perfect’in mükemmel anlamına geldiğini biliyor muydu bilmem ama adamın mımmm demesinden beğendiği anlaşılıyordu. Gururla cevap verdi:
-Elbet güzel olacak. Onu benim anacığım yaptı.
Ancak Tim’in ülkesinde böyle bir şey olmadığından ve o güne kadar bizim insanımız da dinen sakıncalı olabileceğini düşündükleri için ona böyle bir ikramda bulunmadıklarından para uzattı benim kıza. Kızım tabii ki böyle bir parayı alamazdı ve almadı.
Evet..Biz bir Türk olarak Tim’e insanlığın, komşuluğun parayla alınıp satılan bir şey olmadığını öğretmiş olduk. Ama…
Ama beş dakika geçmeden Tim’den çok önemli bir şeyi de biz öğrenmiş olduk.
O gün aynı zamanda diğer tarafımızda oturan komşunun bahçesine duvar yapıyordu yaşları 20-25 olan genç erkek işçiler. Hanım bu Anadolu’nun kim bilir neresinden gelmiş olan işçilere de aşure verelim dedi. Yine taslara doldurduk ve siniye koyup on iki yaşında bir kız çocuğu olan kızımın eline vererek siniyi, bu işçilere yolladım.
Kızım evin köşesini döner dönmez bir baktım Tim hızla evinden çıktı ve koşa koşa gelip kızımın elinden tepsiyi aldı. Aşurelerin işçilere gittiğini anlamıştı. Kızıma el kol işaretleri yapıyor ve ‘’No no nooo. You are a little girl( Hayır hayır..Sen küçük bir kız çocuğusun.)’’ diyordu. Benim pencereden kızımı takip ettiğimi gördüğü halde 12 yaşında bir kız çocuğunun delikanlı adamlara o aşureleri götürmesine izin vermedi. Tepsiyi alıp kendisi götürdü işçilere.
İşte o anda Timden iki şey öğrendim: 1- Bir insana ( Hangi milletten olursa olsun ) iyilik edersen ya da kalbinin tüm sıcaklığı ile dostluk elini uzatırsan bunun karşılığını mutlaka görürsün.
İkinci öğrendiğim şey neydi yazmayacağım. Okuyucuların yorumlamasını daha uygun buluyorum. Neydi sizce değerli okurlarım?
Ancak yine de bir soruya cevap vermeden geçemeyeceğim.
SORU: What is aşure
CEVAP : Aşure means frienship ( Aşure dostluk demektir )
Yarımyamalak İngilizce ile sürç-ü lisan eylemişsek affola.
YORUMLAR
olsa da yesek
keşke çocuklarımıza daha fazla sahip çıkabilsek
ve yarın 3 aralık dünya engelliler günü
bunu en iyi siz yazarsınız hem şiir hem yazı olarak bunu çok iyi biliyorum
hem baba yüreğinizi hem güzel kişiliğinizi hem verdiğiniz mücadeleyi
yarın okumak dileğimle
siz yazın biz okuyalım Hocam
en içten saygı ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Öncelikle çok teşekkür ederim.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü ile ilgili olarak şiir yazmadım. Şu sıralar ilham perileri olacak zilliler başka mekanlarda sürtüyor maalesef.))
Yeni bir yazı da yazmadım ama üç sene önce yazdığım, pek çok yeni arkadaşımın okumadığı bir yazımı tekrar yayınladım. Zaten o yazı güncelliğin,i hiç kaybetmedi.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba hocam, aslında aşure ve benzeri ikramlarımızı gayrimüslimlere yapmak daha güzel değil mi? Böylelikle bizim geleneklerimizi yakinen öğrenmiş olurlar. İkram etmekle güzel bir şey yapmışsınız.
Soruya gelince, Tim´ìn ne düşündüğünü bilmem ama bizimkilerin ne düşüneceğini az çok tahmin edebildiğim için susma hakkımı kullansam olur mu?
güzel bir yazı idi tebrik ederim. Selamlar.
sami biberoğulları
Bir şey anlatacağım çok güleceğinden eminim:
Bir gün mahalle camiinin imamı kürsüde kimlere zekat, fitre verilerbilir anlatıyor. Anlatırken ''Zekat, fitre ve hatta kurban eti, Müellefe-i Kuluba da veriliebilir'' dedi. Dayanamadım: '' Hocam, cemaat bilmez müeellefe-i kulubun ne olduğunu . Lüften açıklar mısınız.'' dedim, hoca başladı terlemeye ''Iıııı''' yapmaya. baktım kendisi de bilmiyor. Ayağa kalktım ve açıkladım '' Müslüman olmasa da Müslümanlara ve İslamiyete sevgi ve sempati ile bakan, kalbi İslama yakın insana denir'' diye açıkladım.
Eğer benim Müslüman komşularım da hep duydukları ama anlamını merak edip de sormadıkları Müellefe-i Kulub'un ne olduğunu bilselerdi ya da hocalarımız Müellefe-i Kulub yerine kalbi İslama yakın, karşı olmayan'' anlamına geldiğini bilselerdi mutlaka Tim'e aşure verirlerdi.
Selam ve sevgilerimle.
This is a Ashure!
Aşurenin dini imanı yok! Bütün dünya milletleri Aşure yapıp dağıtsa dünya da düşmanlık olmaz.
Bazı sosyal deneylerde bu gibi konular gösteriyor ki insanlığın kişiye özel olduğu meydanda. Ayrıca o acayip kişiliksizlik'e de aynı derecede tepki gösteriliyor. İnsan her dinde ve her millette insandır.
Güzel bir anı okuttun ağabey. Var olasın her daim.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bir başka edebiyat sitesinde mutlulukla öğrendim ki bizimkiler Hollandalıları aşure yemeye ve yapmaya alıştırmışlar. Yani durum o kadar ümitsiz değil)
Selam ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
sami biberoğulları
2- Evet, kız çocuklarına savunma sanatlarından biri mutlaka öğretilmelidir.
3- Ülkemizde helva dağıtmak kız çocuklarının yanmasına bağlı bir olay değildir. 100 yaşındaki dedemiz, ninemiz ölse de helva dağıtırız.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, anladığım kadarıyla tepenizin tası iyice atmış...
O kadar zahmet ve sonrasında çok daha fazlasıyla sabır...
Olacağı buydu...:)))
Hani birini bir sofraya oturtursun, gak dedikçe yemek, guk dedikçe su verirsin, yine de memnun edemezsin ya densizi, terbiyesizi, işte o hesap...
Madem bunca ziyafet kesmedi sizi, alın öyleyse aşurenizi! deyip, çıkmışsınız işin içinden...
Yine de taviz vermeden edebinizden...
Varolasın, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Arada soluklanmak lazım. Aksi takdirde babamın tabiriyle '' İnfial edeceğim''
Yokk. Ben bu infialin Türkçesini de yazayım ki sonra millet yanlış anlamasın.
İnfial edeceğim..Yani patlayacağım....
Selam ve sevgilerimle.
Bir kap aşure üzerine yazılabilecek o kadar çok şey var ki...
Temeline inildiğinde yokluğun çokluğa nasıl dönüştürüldüğünü ve dostluğun nasıl perçinlendiğini anlatır aşure.
Bir yönüyle nimete şükrü anlatır.
Bir yönüyle komşuluğu...
Daha ne kadar çok şey anlatır o tatlı aş... ağız tadını... komşuluğun kıymetini... insanlığı... birlik olmayı... güçlü olmak için dayanışmayı ve paylaşmayı...
İnsan olmayı, insan kalmayı, insan kalanlara ulaşabilmeyi, selâmlaşmayı ve en önemlisi huzura daveti anlatır o bir kap aşure...
Sami Hocam,
Sağ ol...
Selâm güzel gönlüne....
sami biberoğulları
Şimdi siz bir kap aşure üzerine yazılabilecek o kadar şey var ki deyince aklıma geldi.
Mesela Nuh Tufanı bütün semavi dinlerde geçen bir olay. Tufanın bitmesi, Hz. Nuh'un karaya çıkması vs. Bu durumda en azından bizimki gibi olmasa da bir aşureye benzer gelebek hiç mi yoktur acaba Hristiyan ya da Yahudi dünyasında. Mesela siz senelerce Almanya'da görev yapmışsınız, hiç tesadüf ettiniz mi benzer bir olaya?
Ve tabii ki komşuluk.
Değerli hocam. O konuda çok şanslı olmalısın. Zira bildiğim kadarıyla yazdığım bu hususlar yaşadığın kent olan Denizli için de geçerli.
Selam ve sevgilerimle.
Zanla konuşmaktansa okuru mu zanna yönlendirdin? Hem ayrıca kız çocuğunu ne demeye her yere gönderiyorsunuz ki dünyanın binbir türlü hali var.
bu arada aşure bence paylaşmaktır...
Filiz Şahin. tarafından 12/2/2016 12:47:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
''Hem'' Diye başladığın cümleydi )))
Selam ve sevgilerimle.