13
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
969
Okunma
Dün Adana-Aladağlarda bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonucu biri yurt görevlisi, on biri küçücük kız öğrenciler olmak üzere on iki canımızın diri diri yanarak Hakkın Rahmetine kavuşmuş olması tüm ülkeyi derinden sarstı.O yangınla birlikte ülke olarak hepimizin ciğerleri yandı.
Bir taraftan ölenlere rahmetler, fatihalar okurken öte taraftan da bu yangına sebebiyet verenlere lanetler yağdırdık.
Evet. Böyle bir elim olayda her kimin ihmali ve kusuru varsa elbette Allah’ın laneti onun üzerine olsun.
Ben bu gün bu sayfada dünkü yangın ve ölen on iki canla ilgili olarak yapılan yorumlar içinde en çok üzerinde durulan ‘’ Yangın merdivenlerinin kapısı kilitliymiş’’ Konusu üzerinde duracak ve bu konuda siz değerli okurlarımın görüşlerini almaya çalışacağım.
Yukarıda iki resim görüyorsunuz. Resimlerden sağdakini tanıdınız. Adana- Aladağdaki yurdun yanışı ile ilgili…Soldaki resim ise yedi sene görev yaptığım Kocaeli- Akmeşe Yatılı Bölge Okulunun yatakhanesi..Yani tam ik yüz yirmi öğrencinin yattığı yer... Sadece yatma ve alt katı depo olarak kullanılan bir bina. ( Şu anda okul yatılı olmaktan çıktığı için artık sadece tarihi bir eser )
İşte bu bina ta 1600 lü yıllardan kalmış bir binadır. O yıllarda adı Armaş ve bir Ermeni köyü olan bu köyde Türkiye’nin ilk ve tek Ermeni Ruhban okuluymuş o bina. Yani o binada Ermeniler için rahip yetiştiriliyormuş. 1920 li yıllardan sonra Ermeniler köyü tamamen terk etmişler ve bir kaç sene tamamen boş kalan bu köye önce Yunanistan’dan mübadele ile, daha sonra Bulgaristan, Yugoslavya ve en son olarak Romanya’dan soydaşlarımız gelmiş yerleşmişler.
Zamanla devlet o koskoca binayı ne yapacağını düşünmeye başlamış. Öyle ya koskoca ve sapasağlam bir bina var orada ama öylece boş boş duruyor.
İşte o bina önce Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu olarak kullanılmış. Yani hem derslikler, okul idaresi vs. o binada, hem de yatakhane yine o binada imiş. Daha sonra bir de okul yapılmış o binadan bayağı uzak bir yere, o bina da sadece yatakhane ve depo olarak kullanılmış.
Daha sonra da okul Yatılı İlköğretim Bölge okulu olmuş ve ben 1989 yılından 1996 yılına kadar o okulda hem öğretmen hem de idareci olarak çalıştım.
İşte o gördüğünüz yatakhanenin içi, taban ve tavanı, merdivenleri, pencere çerçeveleri tamamen ahşaptı. Taban tahtaları her sene yaz tatillerinde tahtakurusuna karşı mazotlanırdı. Yani en küçük bir kıvılcımda cayır cayır yanması işten bile değildi.
Evet..Böylece ‘’Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’’ konusuna duhul eyledik. Tahtaları mazotlamasan çocukları tahtakurusuna teslim edeceksin, mazotladığında ise zaten ahşap olan tabanı , merdivenleri ve pencereleri en ufak kıvılcımda tutuşacak hale getiriyorsun.
İşte bu sebeple o binada kış mevsiminde soba yanmazdı. Şimdi ‘’ Soba da ne yahu. Kalorifer yok muydu?’’ dediğinizi duyar gibiyim. O binada kalorifer hiç bir zaman olmadı. ‘’ Eee..Kışın ne yapardı o çocuklar? ‘’ Öyle ya Kocaeli öyle kar yağmayan, don olmayan bir yer değil ki. Hele de Akmeşe’nin bayağı bayağı bir dağ - orman köyü olduğunu söylersem kışları nasıl bir soğukla karşı karşıya olduğumuzu anlarsınız. Vehasılıkelam bizler lojmanlarımızda meşe odunu yaktığımız sobalarımız sayesinde sıcaktan gevreyerek yatarken öğrencilerimiz battaniye üstüne battaniye örter o vaziyette yatarlardı
Öğrencilerimizi, soba yakmamak suretiyle yangından koruyorduk ama bilindiği üzere yangın elektrik kontağından da çıkabilirdi ve dediğim gibi o bina oldukça eskiydi. Yani elektrik tesisatı da her an başımıza büyük bir yangın felaketi çıkartabilirdi. Ayrıca tüm önlemlerimize ve sert cezalarımıza rağmen tek tük sigara içen öğrenci de vardı. Kısacası öğrenciler aslında çok büyük bir tehlike ile iç içeydiler hep. Ancak. Onları bekleyen bir tehlike daha vardı: Bizim yatakhanemizde de yangın merdivenleri öğrenciler yattıktan sonra kilitlenirdi.
O resmini gördüğünüz yatakhane’nin arka tarafındaydı yangın merdivenleri. Gündüzleri, bina havalansın diye tüm pencereler açıldığı gibi zaman zaman yangın merdivenleri de açık olurdu. Öğrencilerin evlerine gitmedikleri haftalarda, Cumartresi-Pazar günleri gündüz saatlerinde yine açık olurdu yangın merdivenlerinin kapısı ama öğrenciler yatarken mutlaka kilitlenirdi.
Bu uygulama şimdi siz okuyucularımıza ‘’ Çocukları resmen ölüme terk etmek’’ Gibi gelebilir. Öyle ya bir yangın çıksa ne olacak? Aynen Adana’da olduğu gibi ya yangın merdivenlerinin önünde ya da binanın çıkış kapısı önünde ölüp gideceklerdi çocuklar, eğer bir yangın çıkmış olsaydı. Zira binanın giriş çıkış kapısı da kilitli olurdu.
Öncelikle bu kilitli kapıların anahtarı kimlerde dururdu oradan devam edeyim anlatmaya.
Bu kilitli kapıların anahtarlarından biri nöbetçi öğretmende, diğeri okul gece bekçisinde,bir diğeri de okul müdüründe bulunurdu. Esas itibariyle okul nöbetçi öğretmenlerinden biri ( Her gün iki öğretmen nöbetçidir) o binada en alt katta nöbetçi öğretmen odasında yatmak mecburiyetindeydi. Ancak lojmanlar iki adımlık mesafede olduğu için ve de okulun bir gece bekçisi olduğundan, nöbetçi öğretmenler yatakhane binasında yatmazlardı pek. Yani ‘’ Umudumuz gece Bekçisi’’
Gece bekçisinin, bekçi saati vardı ve her saat başı o saati kurmak mecburiyetinde olduğundan onun uyuması söz konusu değildi. Ayrıca öyle ki gece bekçimizin tabancası bile vardı, dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı. ( Özellikle de kız öğrencilerimizi kaçırma olaylarından çekinirdik ama Alllaha şükür hiç öyle bir olay olmadı.)
Evet..Gelelim şimdi ‘’O kapılar, özellikle de yangın merdivenleri niçin kilitli olurdu?’’ Sorusuna.
O yangın merdivenlerinin kapısı kilitli olurdu çünkü öğrenciler – Özellikle orta okul öğrencileri, bilhassa da artık birer ergen olan son sınıflar- okuldan kaçarlardı zaman zaman.
Şöyle bir ufak anıyla anlatayım:
O resmini gördüğünüz bina erkek öğrencilerin yatakhanesiydi. Kız öğrencilerin yatakhaneleri ise hemen o binanın arka tarafında, daha küçük bir binaydı.
Bir gün sabah yoklamasında 8. Sınıf kız öğrencilerimizden birinin eksik olduğunu gördük. Sorunlu bir öğrenciydi zaten. Okuldan kaçtığını anlamak zor olmadı. Kaçtığı yer ise tabii ki kapatılması unutulmuş olan yangın merdiveniydi. Hemen köydeki jandarma karakoluna haber verdik durumu. Jandarma Karakol komutanı derhal bir ekip çıkartıp aramaya başladı. İki saat sonra da kızı buldu getirdi. Nerede dersiniz? Ormanın içinde..Soğuktan ve yorgunluktan bitap düşmüş bir vaziyette. O ormanda başına her şey gelebilirdi. Allahtan gelmemişti.
İşte ‘’Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’’ durumlardan biri de budur. O kapıyı kilitlersin, çocukları bir yangın tehlikesinde büyük bir felaketle başbaşa bırakırsın, kilitlemezsin, bu sefer de okuldan kaçan bir öğrencinin başına gelebilecek bir felaketin hesabını hiç kimseye veremezsin.
Örnek olarak kız öğrenci yatakhanesinden kaçan bir öğrenciyi versem de erkek öğrencilerin yattığı yatakhaneden kaçma teşebbüsleri de sık sık karşılaştığımız olaylardandı.
Kısacası çok zordur yatılı okullarda ya da yurtlarda görev yapmak.
Yatılı okul veya öğrenci yurtlarında görev yapacak olan insanların her şeyden önce uyku denen kavramı kafalarından silmeleri gerekir. Her an uyanık olması lazım oralarda görev yapanların. Bilhassa gece görevi yapanlar… Ayrıca artık devlet şu her an cayır cayır yanma tehlikesiyle karşı karşıya olan binaların yurt, pansiyon, yatakhane vs. olarak kullanılması olayına son vermelidir. Sonra nasıl yapılır bilmem ama bu tür binalardaki elektrik tesisatının, yangın söndürme ekipmanlarının kontrol ve denetimleri de sık sık yapılmalıdır. Çok önemli bir husus da yangın tehlikesine karşı o binalarda kalan çocukların çok iyi eğitilmeleri ve binaların içinde mutlaka yangını önleyici alet ve yangın söndürme tertibatının bulunmasıdır.
Yangın söndürme tertibatı dedim de…
Bilirsiniz. Özellikle bir özel okul açabilmeniz için o kadar çok kriter ortaya koyulmuştur ki şaşarsınız. Mesela sınıf kapı genişliği 80 cm olan bir dersliğe 20 den fazla öğrenci alamazsınız. Kapıyı genişletip 85 Cm yaptığınızda sanki o derslik de genişleyebiliyormuş gibi 25, hatta 30 öğrenci alırsınız. Efendim okulun mutlaka bir bahçesi olacak. Kız ve erkek öğrenciler için ayrı, bay ve bayan öğretmenler için ayrı tuvaletler olacak, laboratuvarlar, spor alanları, Atatürk Köşesi vesaire…Bu arada tabii ki Yangın söndürme alet edavatı…
Bu gözler hiç bir vanaya ya da musluğa bağlı olmayan, sadece duvara monte edilmiş bir yangın hortumuna ‘’ Okulun yangın söndürme tertibatı vardır’’ diye rapor veren yetkilileri de gördü maalesef.
Bu arada çok önemli bir hususun daha altını çizeyim: Okulumuz bir yatılı okul olduğu için sık sık denetim yapılırdı. Bu denetimlerden birini hiç unutamam. ( Aslında o denetimlerin hiç birini unutmak mümkün değildir)
Müfettişler geldi okulu denetliyorlar: Madde madde yazayım olmazsa denetim raporundan bir bölümü:
1- Dersliklerin olduğu kısımda bir eksiklik görülmemiştir. Bütün dersliklerde Atatürk resmi, İstiklal Marşı, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin var olduğu görülmüştür..
2- Okulun Atatürk köşesi vardır ve talimatlara uygun olarak tanzim edilmiştir.
3-Dersliklerin olduğu binanın önünde de, yatakhane binasının önünde de bir Atatürk büstü vardır ancak yatakhane binası önündeki büstün sarı yaldız boya ile boyanması gerekmektedir zira boyası dökülmüş vaziyettedir.
4- Okulun revir bölümünde yeterince ilaç ve tıbbi malzeme olduğu görülmüştür ( Oysa bir iki aspirin ve gazlı bez, tendürdiyottan başka bir şey yok ) Ancak revirde Atatürk resmi olmadığı görülmüştür. Okul idaresine konuyla ilgili uyarı yapılmıştır.
5- Banyoda öğrencilerin -üzerinde soyunup giyindikleri banklar tahtadan olduğu için öğrenciler bu banklar üzerinde üşüyebilirler. Bankların meşinle kaplanması gerekmektedir.
6- Yemekler listeye göre yapılmakta olup gayet güzeldir. Dağıtımında bir sorun görülmemiştir. Ancak aşçının, başına aşçı şapkası takması ve önlük giymesi gerekmektedir. Yemekhanedeki Atatürk resmi talimatlara uygun değildir.
7- Öğretmen ve öğrenci kılık kıyafetlerinde bir aksama göze çarpmamıştır.
8- Okulun yatakhane bölümünde ve tüm birimlerinde Yangın Talimatlarının asılı olduğu tarafımızdan görülmüştür.
Evet.. 8. Madde önemli: Yangın talimatları var ya, yangın söndürme ekipmanları olmasa da olurdu.Talimat varsa başka bir şeye bakılmazdı pek… ‘’ Talimatla memleket yönetilemez’’ Diyen Atatürk her ne kadar çok haklı olsa da bizde her şey talimat olarak çerçevelettirilir ve her belaya karşı muska misali bir yerlere asıldı mı tüm işler hallolmuş olurdu.
Yok yok merak etmeyin. Hiç bir öğrencinin hatta bizlerin bile yerinden kaldıramayacağımız içi kum dolu kovalar, yangın baltaları, kürekler, kazmalar, çengelli sopalarımız ve bir iki yangın söndürme tüpümüz vardı elbette. Yatakhane binasının çatısında bir su depomuz bile vardı ama köyde sular o kadar sık kesilirdi ki bazen depodaki su bile yetmez olurdu da yemek yapmak için köy çeşmesinden tenekelerle su taşıttırırdık öğrencilere.
Yani ‘’Denetim’’ diyoruz ya. Denetim de işte böyle bir şeydi genel olarak.
Bazı arkadaşların da belirttiği gibi para hırsı bazen böyle büyük felaketlere yol açabiliyor maalesef. Dün yanarak hayatını kaybeden o minicik yavruların başlarına gelen elim olayda da böyle bir para hırsı var mıydı bilemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyebilirim: En ufak bir ihmali, kusuru, görevi suistimal edeni varsa Allah kahretsin onu/onları…
İçimizi kavuran bu elim olayda hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Allah bir daha yaşatmasın böyle acıları.