- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
416 - KORKU VE ÜMİT
Onur BİLGE
Bir yağmur sonrası açan pırıl pırıl bir Antalya güneşi altında, uçlarından ışıltılı elmas taneleri gibi damlacıklar sarkan turunç yapraklarını seyrederek dalgın dalgın yürürken aniden kavşağa girmiş olduğumu fark ettim! Bir anda vızır vızır geçmekte olan arabaların arasında kalıverdim! Ne ileri, ne geri... “Sevdalı, önüne baksana!” dedim, kendi kendime... Bazen ben durdum, arabalar yol aldı bazen onlar durdu ben geçtim. Süratle yaşanan bir ölüm kalım savaşıydı! Karşıya nasıl geçtim, bilemiyorum!.. Mutlaka Allah yardım etti!
Dazıra dazır yaşanan dünya hayatı, tüm mücadelesi, hengâmesi, akşam vakti sıkışıklığı ve kargaşasıyla tıpkı büyük bir şehrin trafik akışı… Zaman zaman menenj… Dünya da işlek ve oldukça tehlikeli bir kavşak… Girmişiz bir kere... Cennet de var içinde, cehennem de... Pul gibi yapışmak da var yere! Eninde sonunda olan o zaten. Gömülme de pul gibi yapışmadır, ananın sinesine. İade edilen mektuplar gibi geri döndürülmek… Bumerang gibi dönüp gelmek, yola çıkılan yere…
Sadece pul gibi yapıştırsalar!.. Yalnız yapışmak olsa… Olsa da öylece kalsa! Yırtıp atacaklar, belki yakacaklar da!.. Belki de koleksiyona katılır. Değerliyse… Öyle ya! Bir umut!..
Her insan mektup misali… Eteneyle zarflanıp geliyor, kefenle zarflanıp gidiyor. Üstünde gideceği yerin açık adresi… Birbirine taban tabana zıt iki mekândan hangisine gönderilmek istediyse oraya… Seçim, tercihine bırakılmış. Bilinç sahibi olan herkes kendi eliyle yazıyor, zarfının üstünü. Gönderen de kendisi, tıpış tıpış giden de…
Öyle bir mektup ki yerine ulaşmaması mümkün değil! Asla geriye dönemeyeceğine göre gönderenin geçici ikamet adresine de gerek yok. Gideceği yeri yazması yeterli…
Gelmek veya gelmemek elimizde değildi. Yaşamak da değil ve bambaşka bir cesaret ve uğraş gerektiriyor. Günahtan kaçacaksın, iyi iş yapacaksın... Her an gözetlenmekte ve hep dinlenmektesin. Her halin kare kare resmedilmekte, her anın aksaksız kayda geçmekte… Her iş, Hakim’in huzurunda işlenmekte ve en az iki kişiyle şahit altına alınmakta… İnkârı olanaksız! Dünya çok çekici, yaşamak çok güzel ama bu böyleyken ne kadar zor bir iş!
Korku ve Ümit… Dünya hayatı için de öteler için de geçerli… Kırmızı adamın gözetimi altında, doğumla başlayan geri sayımın işlemekte ve rahatça izlenmekte olduğu bir kavşakta gibiyiz. Topraktan çıkmış taş gibi şaşkın!..
Öyle bir geçit ki, kıldan ince, kılıçtan keskin! Geçen geçer, geçemeyen düşer!.. Zaman vurdumduymaz! Başına buyruk işlemekte… Ömürse sınırlı, en keskin hatla! Ecel, kesin kararlı ve acımasız! Adım adım ilerlemekte, an be an yaklaşmakta…
Yaklaşmakta korku… Birazcık ümit!.. Mümin olma ve son ana kadar öyle kalma, kalabilme hürmetine!..
Ah nefis! Zalim nefis!.. Doymak bilmez canavar! Yedi başlı ejderha!.. Lain ise kıyamete kadar izinli… İşini aksatmadan yürütmekte… Takdire şayan bir vaziyette… Kıs kıs gülmekte… Ya insan? Ne kadar çaresiz, ne denli yalnız! Acınası!..
Kavşak kırış kıyamet!.. Kavşak Sırat! Engellere çengellere takılmadan selametle ilerlemek ve karşıya ulaşmak büyük mesele! Sırat dünya…
Yaşam, işlek ve sıkışık bir trafikte güya başkalarıyla, aslında yalnız, yapayalnız yol almaya çalışmak… Yollar karmakarışık… Her köşe başında tabelalar… Kim nereye gitmek istiyorsa oraya sevk eden… Uyarılar… “Aman hata yapmayın! Dikkatli olun! Kurallara uyun! Koruyun kendinizi! Şurada şu var, burada bu var!.. Yavaşla! Dur!..”
Aşk da aniden giriliveren bir kavşak… Ne olduğunu anlamadan ortasında kalını verilen ruhsal bir ölüm kalım meselesi! Onda da durum aynı… Ne ileri ne geri… Akıbet meçhul… İçsel bir savaş ki ölümüne!..
Severken, sevilirken bir korku gelip yerleşir ya insanın içine. Kaybetme korkusu… En güzel duyguyu yakalamışken… En mutlu olduğunu hissettiğin zamanda… Korku ile ümit arasında kalınır ya…
Korku nedir bilmeyen, ümit yüklü kalbim, aşkın aslında nasıl bir his olduğunu öğrendiğinde, korkuyla ürpermeyi de öğrenmiş oldu. İçimde yine kıpır kıpır ılık umutlar… Aralarında korku kol gezmekte… İçimi ezmekte…
Ruhumda yer etmiş iki kelime tahterevalli oynamakta… Bir biri, bir diğeri yükselmekte ve bu hareket hali hiç bitmemekte… Ümit güvendirmekte, korku sindirmekte… Birbiriyle güreşmekte olan bu iki dev hiç mi hiç yenişememekte…
İçimde bir deprem! İçimde çalkantılı bir deniz! Dev dalgalar dövüp durmakta falezlerimi! Ne kadar güvendeyim, ne kadar tehlikede? Huzur ve huzursuzluğun mücadelesi hiç ama hiç dinmemekte…
Çıkmaz sokaklara gire çıka, karmaşık yollarda döne döne yorgun argın ana caddeye çıkıp derin bir oh çektiğim anda… Karanlıklardan kurtulup aydınlığa kavuştuğum zamanda…
Havf ve reca… İkisi arasında mekik dokumaktayım…
Sevinç ve keder… Gecenin bir yerinde yatağımdan kaldıracak kadar rahatsız eden, pencereden bakınca mutluluğa gark eden, bu ikisinden başkası değil! Yalnız ben değilim bu halde olan. Kimse hiçbir şeyle tam anlamıyla mutlu ve hiçbir şeyden tam emin değil! “Elle gelen düğün bayram!” diyeceğim, en iyimser olduğum zamanlarda ama ateş içinde düğün bayram yapanların ins değil, can olduklarını söylerler! Uzun ince yol da gide gide biter, bitimli her şey gibi nihayet ama caba nerde biter?
Hiçbir duygu katkısız değil. Aşk gibi en saf ve en değerli duyguya bile rahatsızlık veren bir takım duygular karışmakta… Onun için bir yüzü parlak, diğer yüzü mat… Boşlukta dönüp durmakta… Bir yere düşüp kalmadan belli olmaz ki ne olacağı! Bilinmez ki hangi yüzüyle bakacak bize. Yazı mı tura mı? Hep aynı ihtimal… Umut ve mutluluğun yanı sıra kaybetme korkusu…
Güven… Aşkın ana dayanağı… Çadırın orta direği… Ne denli sağlam? Nereye kadar? Bilemiyorum. Güçlü bir rüzgârla bir anda başıma yıkılır mı yıkılmaz mı? Emin değilim. Bu da beni hep tedirgin ediyor.
En çok korktuğum, onunla konuşmak! Ya hiç mi hiç işitmek istemediğim bir söz çıkarsa dudaklarının arasından! Ya bunca zamandır özenle besleyip büyüttüğüm, doruklara çıkardığım sevgim çığ gibi kayar düşer de ezip geçerse aşkımı, ümitlerimi, mutlu geleceğimi, beni!.. Dünyamı başıma yıkıp geçerse!..
Her şeye razıyım. Sonsuza kadar susmaya, mesafeye, ayrılığa bile… Her halükârda toz konmayacak ya aşkıma! Tek başıma yaşayayım, içimde saklı kalsın ama hiç eksilmesin! Ne olursa olsun, kötü bir söz duymayayım! Dayanamam!.. Berelenir ruhum, oradan çürür gider, iğne değmiş elma misali. Kristal kulem yerle bir oluverir! O taş hiç gelmesin ondan yana! Teğet bile geçmesin!..
Varsın hep paralel kalayım ona. O da hiç dokunmasın sözcüklerle bile bana! Teğet bile geçmesin yanımdan! Bir şey demeyeyim, en güzel sözler olsa da diyeceklerim. Hiç denmemiş dizeler hazırlamış olsam da içimde… O hiç bilmesin dile gelebilecek yanını duygularımın. Hissettiği, hissedebildiği kadarıyla kalsın! Aşkıma en küçük bir toz tanesi konmasın! Hep böyle zirvede kalsın! Yücelerden yücede… Hep böyle temiz, tertemiz… Bir ben bileyim bir de Yücelerden Yücesi!..
Beklentisiz sevmek ne demek? Sevmek için ille de ille bir şeyler mi beklemek gerek!
İnsan, ihtiyaç sahibi… Beklentileri saymakla tükenmez! Yalnız Yaratan öyle değil. Hiçbir şeye ihtiyacı yok! Hiçbir şeye… Tapılmaya bile… Sevilmeye bile… Bunlara bizim ihtiyacımız var. Tapmaya, sığınmaya… Zayıf olan biziz, her türlü güç O’nda! Biz en çok sevgiye muhtacız. Sevmeye ve sevilmeye…
Sevgi… Anadan babadan, arkadaştan, sevgiliden basamak basamak Yaratan’a… Sevgi adım adım En Sevgili’ye… Aşk, süflisinden ulvisine… Onda korku yok! Ne kadar seversen, o kadar sevilirsin! Hatta daha çok… Sevdikçe seversin, eksilme nedir bilmez! Hiçbir canlı diğerini öylesine sevmez, sevemez!.. Aşkın katkısızı, sevdanın mest edeni, hiç mi hiç bitmeyeni, sonsuza kadar süreni…
Âşık ateş içer. Bir kulunu sevsem kayar da gider! Her şeyi ortada koyar da gider! Kul aşkı içime sinmez Ya Rabbi! Seni seven çıkar, inmez Ya Rabbi! Asla elleri boş dönmez Ya Rabbi!..
Korku ve ümit… Havf ve reca arasında kal! Vaat edince sözünden dönmez, asla! Cenneti de cehennemi de ağzına kadar dolduracak, ins ve cinle!..
Hem sevin, çılgın gönlüm hem de en derin acılar içinde inle!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 416
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.