- 672 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEKİ ÖTEKİ
İÇİMİZDEKİ ÖTEKİ
Sabahın hiç istemediği kadar erken gelmesini istedi. Yatağa uzandı. İlk defa güneş saat kaçta doğar, merak etti. Uzun zaman oldu sevdiği kadınla buluşmayalı.
Güneş ne kadar uzak? Güneş günışığı kadar yakın. Kadın ne kadar yakın? Kadın bir gün kadar uzak. Buluşma fikri ondan gelmişti. Şimdi insan suretlerinin ayrımına varmayı bekliyordu.
Şehre en yakın yer 150 kilometreydi. Adına orman denen bir gezi parkı, güneşin ilk ışıklarını beklerken; yaşananlar bir geceye sığmayacak kadar uzundu. Artık zaman geldi çattı. Beklenmekte olan sabah, güneşinde ilk ışıkları belirdi.
Güneş her zaman ki vaktinde toprağa indi. Yüzü, güneş ışıklarıyla parıldadığında randevusunun sabahla mı, güneşle mi olduğunu bilemedi. Şimdi kadının adı sabah, onunki ise ışıktı.
Heyecanla tıraşını olup giyindi. Kokusunu sürerken aynadan kendisini izledi. Tıpkı Orhan Veli’nin dediği gibi “Tak takıştır sür sürüştür gel yanıma.” diyordu hal vaziyeti.
Gidilecek yer park, orman. Yoksa ormanda park mıydı ayırt edemedi? Yeniden baktı adrese. İşte buluşma mekânı orasıydı. Koyuldu yola. Güneş ışığı rehberi olunca yol kısaldı adeta. Sonunda park ormandaydı. Buluştular. Gündüzü yemeden, geceye merhaba demeden birliktelerdi.
…
Ayakkabıları ellerinde yürüdüler topraksı yollarda. Sonra bir patikaya saptılar. Kulaklarında kuş sesleri. Her kuş ayrı telden çalıyor, orman orkestrasında. Birisi susarken diğeri ötüyor. Patika yola daldıklarında rüzgâr, güzergâhında onları sürpriz bir şamarla karşıladı. Küçük kadının saçları dağıldı ormana.
Adam, “Güzel bir gün ve bu böyle güzelliklerle devam etmeli.” dedi.
Kadın “Bizimle daha güzelleşecek her şey.” diye cevapladı.
Dillerinde bozuk melodiler, ilerlediler. El ele, kol kola yürürlerken kuşlar küstü adeta. Kadının gözü değdi erkeğe. Göz gözeydiler şimdi. Hayat durdu. Kendi seslerinden başka ses yok etrafta. Koca bir kahkaha attılar. Şendiler. Rüzgâr hayli çılgın esti birden saç baş birbirine girdi.
Adam, dağılan saçlara uzattı elini. Parmaklarını gezdirdi saçların içinde. Durdu birden fren yapar misali. Bir ağaca dayandı. Bu kez yüz yüzeydiler. İki eliyle dokundu yanaklarına. Kaldırdı ellerini yukarı. Ayırdı saçlarını ikiye, kadın kaçtı göz göze gelmekten. Olayı akışına bıraktı. Bir yabancı gibi başladı kendini izlemeye. Ne bulmuştu bu adamda anlamadı. Bir duygudaşlık mı yaşıyordu. Bir kadın bir erkeği, bir erkek de bir kadını neden hep başka türlü sevmek zorundaydı? Bu ilişki normal bir Ayşe ile Fatma ya da Ali ile Veli gibi olamaz mıydı? Hep bir Leyla ile Mecnun olayı yaşanmak zorunda mıydı?
Aklı karışıktı. Şimdi kalbi daha hızlı atıyordu. Bir taraftan adamın kendisini öpmesini istiyor öte taraftan engellemek. Garip bir durumdu velhasıl. Sonra oluruna bırakmaya karar verdi. Ne olacaksa olsundu.
Adam, saçlarından indirdi gözlerini. Baktı yüzüne. Acep onda da var mıydı arzu? Yoksa bir taciz olayı mı yaşattırıyordu. Anlamlandırmak istedi. Bu kez gözlerine iyice baktı. Buğulu. Mesaj açık mıydı? Gözler sanki çağırıyordu onu. Elini beline attı. Adamı kadın itti ve birkaç adım uzaklaştı. Adam şaşırdı. Ne olmuştu ki. Çok mu sıkıp sıkıştırmıştı? Adam adımlarının uzunluğundan faydalandı. Yanına ulaştı. Yeniden baktı gözlerine. Ah! O gözler, sanki her bir şeyleri söyler gibiydi. Bu kez daha fazlasını yaparak öptü dudaklarından hızlıca. Nefessiz kaldı. Durdu biraz. Eliyle kadının çenesine dokundu, beden temasını kesmeden devam etti. Kadın ürkek bir kuş gibiydi. Kalbi çıktı çıkacak. Adam yavaş ve sıkıca sarıldı yeniden. Kadın bir şemsiyenin altında gibi korunaklı hissetti kendini şimdi. Hoşuna gitti. Onu sarıp/sarmalayan birisinin olması ne güzeldi. Bu hisleri ilk defa duyumsuyordu. Neredeyse “Ey hayat sen ne güzel şeylere kadirsin” diyecekti ki yanlış anlaşılırım korkusuyla ses çıkarmadı.
Adam, kadının çenesini, eline alarak ve hafifçe yukarı kaldırarak “Küçüğüm nasılsın?” dedi.
Kadın erkeğin gözlerine bakacak cesareti bulamadı. Yeniden başını kaydırdı hafifçe sağa ‘iyiyim’ diyebildi.
Adam yeniden belini kavradı. Başını eğerek kokladı saçlarını. Doğanın, tenin ve saçların kokusu birbirine karışmış gibiydi. Bu “aşk kokusuydu”. Adamın elleri kadının vücudunda gezinmeye devam etti. Ama bu kez yürüyorlar yine çıplak ayak ve sırılsıklam bir aşkla. Adam adeta çekiyor içine havayı, kadının kokusunu.
Kadının ayağına bir taş battı “ahh” dedi durdu birdenbire. Kaldırdı ayağını. Bir çakıl taşı ayak tabanını hafifçe çizmiş. Adam ayakkabıları giymesini söylediğinde; Kadın; “Hayır. Hep düşlediğim bir şeydi ormanda çıplak ayakla gezmek. Hiçbir şey tadımı bozamaz. Böyle yürüyeceğim.” dedi.
Bir ağaca dayandılar yeniden. Ormanı dinliyorlar. Ayrıca kadının acısının dinmesini de. Adam bir kez daha hamle yaparak öptü kadını dudaklarından. Kadın uzun süredir bir çift dudağa hasret. Olan bitene küçük tepkilerle karşılık verdi. Kuruyan toprağın yağan ilk yağmur damlalarına hasreti gibiydi duyumsadıkları. Panikledi tekrar itti. Sonra sildi dudaklarını hızlıca. Anlamsız mı davranmaya başlamıştı. Bunca olup bitenler çamurdu sanki. Dudaklarına şerbet bulaşmışçasına rahatsız oldu. “Ben ne yapıyorum şimdi dedi. Günah beni ormanda mı yakaladı. Doğanın bu kadar natürel olduğu bu güzellikler arasında doğal olmayan şeyler niye yapıyorum.” dedi kendi kendine.
“Nasıl bir duygu metaforu içindeyim ki ilk buluşmada yaşadım bunu. Yapılacak iş mi bu şimdi?” Evli olmadığım bir adamla bunları yaşamak doğru değil, diyerek konuşmaya başladı. Adamdan uzaklaştı.
Adam kaldı arkada. Bu tavra anlam veremedi. Ne yapmıştı ki kadına böyle davrandı.
“Nasıl oldu da bu duruma düştük. Nasıl? Nasıl söyler misin? Anlayamıyorum bütün bunları, yaptıklarımı?” diye seslendi kadın.
“Havadaki rüzgâr kadar sert estin yüzüme” dedi adama ve devam etti. “Kurudum kaldım biliyor musun? Kuruttun beni. Suç, sende değil. Suçlu, aramıyorum. Suçun büyüğü benim heveslerime yenilmemde.”
Adam şaşkın. Bu kadar arzuluyken bu tavrına anlam veremedi. Halk tabiriyle kadına dönüp sende “Ne emmeye, ne öpmeye geliyorsun.” dedi.
Bu kez kadın: “Şaşkınım, şaşırdım, utandım kendimden. Ben neymişim de haberim yokmuş. Meğer içimdeki öteki başka bir şeymiş, keşfettim. Ben kendimle bu kadar cebelleşirken, unutmuşum diğer beni. O ben, ben olmaktan çıkmış, başka bir şeye dönüşmüş. Başka ne diyebilirim ki.” dedi.
Aralarına bir ağacın gövdesini alarak arka arkaya oturdular. Adam yerden topladığı taşları bir bir karşı ağaca nişan alarak attı.
Kadın başladı birdenbire gülmeye. “Vay be, demek böyle oluyor her şey. Ne kadar bastırırsan bastır duygularını, düşüncelerini, olacak oluyor en sonunda. Bir balon misali patlıyorsun zayıf bir noktandan” demek ki.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.