- 8037 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PARAGRAF OLUŞTURMAK
PARAGRAF OLUŞTURMA
Kelime anlam birimidir. “Kalem” denilince gözlerimizin önünde yazmaya yarayan bir gereç canlanır; “ağaç” denilince gövdesi, dalları ve yapraklarıyla doğal bir varlık düşünürüz. Tıpkı bunlar gibi “bulut, yeni, koşmak” kelimeleri de bize bir varlığı, bir niteliği veya bir hareketi çağrıştırır. Bir dilde varlıkları, kavramları, nitelikleri ve hareketleri karşılayan kelime sayısı ne kadar fazlaysa o dil o kadar zengin demektir.
Bu tespitten hareketle edebi eser oluşturmaya niyetlenen bir kişinin edebî gücü ile kelime dağarcığının zenginliği arasında paralellik kurabiliriz. Bir şair veya yazar ne kadar çok kelime biliyorsa duygu ve düşüncelerini o kadar rahat ifade eder. Shakespeare, Tolstoy, Honore de Balzac gibi meşhur edebiyatçılar kelime dağarcığı çok zengin kişilerdir. Bizde bu kategoride anılacak kişiler Peyami Safa ve Nurullah Ataç’tır.
Kelimeler dizisi cümleyi meydana getirir. Cümle yargı birimidir. Yani cümle; bir duyguyu, düşünceyi veya olayı tam olarak anlatan kelime dizisidir. Türkçe cümle yapısında özne başta, yüklem sonda, tümleçler ortadadır. Bizim geleneksel cümle yapımız budur diyerek hep aynı tip cümleler kurmak bir çölde tren yolculuğu yapmaya benzer: Sıkıcı, renksiz ve tekdüze…
İyi bir yazar bazen kurallı, bazen devrik; bazen uzun, bazen kısa cümlelerle anlatımını canlı ve akıcı kılmalıdır? Gerçek veya sözde soru cümleleriyle, eksiltili cümlelerle yazısına güzellikler katmalıdır. Kısaca Türkçe cümle yapısının tüm imkânlarını bilmeli ve yazılarında bildiklerini uygulayabilmelidir. Bu yeteneğe sahip bir yazarın üslûbunu ovalardan, vadilerden, köylerden, kentlerden geçen bir trenle seyahat yapmaya benzetebiliriz. Böyle bir yolculukta dışarıdaki manzara sürekli değişir ve yolcunun dikkati hep canlı kalır.
Meselâ İstiklâl Marşı’ndaki “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?” dizesi sözde soru cümlesidir. Şair bu cümleyi özne / tümleç / yüklem sıralamasına uyarak “Herkes bu cennet vatanın uğruna feda olur.” şeklinde yazsaydı bu dize hiç de şairane olmazdı ve okuyucuyu fazla etkilemezdi.
Art arda sıralanmış cümleler paragrafı oluşturur. Paragraf ise düşünce birimidir. Yani bir paragraf tek bir fikir çerçevesinde oluşur. Diyelim ki okullarımızın eğitim-öğretim sorunlarını içeren bir makale yazacağız. Paragrafın birinde sınıfların kalabalık oluşundan; diğer paragrafta okullarda müzik, spor salonu gibi mekânların bulunmayışından; bir başka paragrafta ikide bir değişen sınav sistemlerinden vb. bahsetmeliyiz.
Paragrafın birinde “altmış kişilik sınıflarda eğitim-öğretim yapılamaz” düşüncesini işliyorsak o paragrafta velilerin ilgisizliğinden bahsedemeyiz. Veya bir paragrafta ÖSS, OKS gibi sınavların öğrenciyi bunalıma sürüklediğini, veliye ise dershane masrafları nedeniyle külfet yüklediğini anlatıyorsak öğretimin ezberci bir nitelik kazandığını vurgulayamayız. Velilerin ilgisizliği, öğretimin ezbere dayanması aynı yazının başka paragraflarında ele alınmalıdır.
Roman, hikâye, makale, deneme, mektup… Türü ne olursa olsun her yazının bir yazılış amacı vardır. Bu amaç o yazının ana düşüncesidir. Ben ana düşünceyi bir denize benzetirim. Nasıl ki bir denizi ırmaklar, dereler, derecikler, yağmur ve kaynak suları besliyorsa bir yazının ana düşüncesini de paragraflar besler. Giriş, gelişme ve sonuç paragrafları hep bir ana düşüncenin destekleyicisi veya ispatlayıcısıdır.
Her paragrafın bir konusu vardır. İlk cümle, yani giriş cümlesi genellikle konu cümlesidir. Konunun iki öğesi vardır: Ana madde ve bakış açısı. Konu cümlesine veya paragrafın tamamına “Yazar bu paragrafta neyden veya kimden söz ediyor?” sorusunu sorduğumuzda verdiğimiz cevap ana maddedir. Böyle bir soruya “Şiirden, çocuklardan, mutluluktan; Mehmet Akif’ten…” gibi cevaplar veririz.
“Onun nesinden bahsediyor?” sorusuna verdiğimiz cevap ise bize bakış açısını verir. Böyle bir soruya “ Şiirin coşkulu oluşundan, çocukların saf oluşundan, mutluluğun göreceli oluşundan, Mehmet Akif’in işlediği temalardan” gibi cevaplar veririz. İşte bu cevaplar, yani ana madde ve bakış açısının birlikte ifadesi o cümlenin veya paragrafın konusudur.
“Eleştirmenler sanatçıya ve okuyucuya yol göstermelidir.” cümlesinde yazar kimden bahsediyor? Eleştirmenlerden… Peki onun nesinden bahsediyor? Yol göstericiliğinden… O halde bu paragrafın konusu eleştirmenlerin yol göstericiliğidir. Dolayısıyla bu cümleyle başlayan paragrafta “eleştirmen yazara nasıl rehber olur, okuyucuyu nasıl aydınlatır” sorularına cevaplar aranacaktır.
“Eleştirmenler edebî eserlere nesnel bir bakış açısıyla yaklaşır.” cümlesiyle başlayan paragrafta eleştirmenlerin tarafsız olması anlatılmalıdır. Bu paragrafta eleştirmenlerin sanatçıya kılavuz olmasıyla ilgili bir cümle bulunmamalıdır.
“Eleştirmen her şeyden önce Türk edebiyatını iyi bilen kişidir.” cümlesiyle başlayan paragrafta onun edebiyat bilme zorunluluğu vurgulanmalı, bu paragrafta eleştirmenlerin memleket meselelerini takip etmesi gerektiği veya eleştirmenlerin sevilmeme nedenleri anlatılmamalıdır.
Şimdi ifade etmeye çalıştıklarımızı birkaç örnek paragraf üzerinde uygulayalım:
“Bir müzik parçasını yazıyla, sözle anlatmaya çalışmam. Bunun doğru dürüst yapılabileceğine de inanmam. Sanırım bu yargı az çok bütün sanat dalları için geçerlidir. Sözgelişi, bir ressamın tablosunu yazıyla nasıl anlatırsınız? Bir şiiri nasıl açıklar, bir heykeli nasıl değerlendirirsiniz? Bunu yapanlar da var ama onlar da eseri bütün yönleriyle tanıtamıyorlar.”
Şimdi kendi kendimize soralım? Yazar bu paragrafta neyden söz ediyor? Cevap: Sanat eserlerinden… Peki onların nesinden söz ediyor? Söz veya yazıyla açıklanamayışından… O halde bu paragrafın konusu “Sanat eserlerinin sözlü veya yazılı olarak açıklanamayacağı”dır. Dolayısıyla bu paragrafta sanat eserlerinin etkileyici oluşu, ebedî oluşu gibi bir düşünceyi içeren konu dışı bir cümle yer almamalıdır. Eğer yazarımız bu fikirleri de iletmek istiyorsa onlar için ayrı paragraflar oluşturmalıdır.
“Eskiden bizde “ruzname” deniyordu günlüğe. “Jurnal” ya da “hatıra defteri” diyenler de oldu. Sonra Salah Birsel’in “Günlük’ü kitap olarak basıldı. Arkasından Ataç’ın “Günce”leri gazetelerde, dergilerde yayımlanmaya başladı. Oktay Akbal da başta “günce” sözcüğünü yeğlemişti Ataç gibi. Ancak “günce” gazete karşılığı olarak da kullanılıyordu. Giderek günlük sözcüğü tuttu, yaygınlaştı.”
Bu paragraftaki konunun ana maddesi günlüktür. Bakış açısı ise hangi adlar verildiğidir. Paragrafta konu dışı hiçbir cümle yoktur. Bu makaledeki diğer paragrafların birinde “günlüğün içe dönük bir tür oluşu”, bir başka paragrafta biçim özellikleri vb. anlatılmıştır.
“Bu roman birçok yönüyle sanatçının öteki romanlarından oldukça farklı özellikler taşıyor. Her şeyden önce, sanatçının başkişisi kadın olan tek romanıdır. Romanın hemen tümü, kahramanın güncesinden oluşmakta ve yaşadığı olaylar birinci tekil kişi olarak onun açısından anlatılmaktadır. Ayrıca, genellikle ele aldığı kentli aydın tipleriyle tanıdığımız yazarın bu yapıtının kahramanı bir köylü kızıdır. Bu kızın köydeki yaşantısı belgesel sayılabilecek ayrıntılarla işlenmiştir.”
Kendimize tekrar soralım: Yazar bu paragrafta neyden söz ediyor? Cevap: Yazarın yeni romanından… Onun nesinden söz ediyor? Farklı özelliklerinden… O halde “yazarın son romanı ile diğer romanları arasındaki farklar” bu paragrafın konusudur. Aslına bakarsanız ilk cümlede konu zaten vurgulanmıştır.
Yazar bir mimar gibi olmalıdır. Nasıl ki mimarlar inşa edeceği binanın her metre karesini, hatta her santimini planlıyor; temelde, kolonlarda, kirişlerde hangi çapta ve ne kadar demir kullanacağını hesaplıyorsa yazarlar da önceden plan yapmalıdır.
Okullarda Türkçe ve Edebiyat öğretmenleri kompozisyondan söz ederken hep şunu söylemişlerdir: “Her kompozisyonun giriş, gelişme ve sonuç bölümü olmalıdır.” İşte paragraf da böyledir. Yani iyi kurulmuş bir paragrafta giriş cümlesi, gelişme cümleleri ve sonuç cümlesi olmalıdır.
Paragrafın giriş cümlesi daha önce ifade ettiğimiz gibi konu cümlesidir. Daha sonra, belirlenen bu konuyla ilgili olarak ulaşılmak istenen ana düşünceyi ispata yönelik örnekler, benzetmeler, alıntılar, sayısal veriler ve başka ayrıntılar gelişme cümlelerini oluşturur. Son cümle ise ana düşünce cümlesi olmalıdır. Bu tespitlerden hareketle paragraf için “minyatür bir yazıdır” demek yanlış olmaz sanırım.
Düşünce paragrafı için “minyatür bir makale” veya “minyatür bir deneme” ; betimleme paragrafı için “minyatür bir tasvir” ; olay paragrafı için “minyatür bir hikâye” ; çözümleme paragrafı için “minyatür bir tahlil” diyebiliriz.
Kusursuz bir düşünce paragrafı örneği veriyorum:
“Şiirimizde Birinci Yeni akımı da, İkinci Yeni akımı da kalıcı olamazdı. Nitekim olmadı da. Bir kere Birinci Yeni bize uzaktı. İkinci Yeni ise bir modaydı; konup göçtü. Göçmek zorundaydı çünkü bizimle hiçbir bağı yoktu. Edebiyatımızın uzantısı, aşaması değildi. Fransız şiirine özenip Fransız şairlerini taklit ederek köksüz bir şiir çıkardılar ortaya. Her iki akımın günümüzde ayakta kalan temsilcileri ise şiirlerini geliştirip başka şiire yöneldikleri için unutulmadılar.”
Şimdi kendimizi bir edebiyat araştırmacısı olarak düşünelim. Bu paragraftaki düşünceleri on beş sayfalık bir makale halinde işleyeceğiz. Önce Birici Yeni mensuplarını, onların ilkelerini; sonra İkinci Yeni mensuplarını ve ilkelerini araştırıp yazmamız gerekir. Daha sonra bu akımların kalıcı olmama nedenlerini paragrafta belirtildiği gibi kanıtlamamız gerekir. Birinci Yenilerin Türk edebiyatına uzak olma nedenlerini halk şiirleri ile onların şiirlerini karşılaştırarak ortaya koymamız gerekir.
Aynı şekilde İkinci Yenilerin de millî edebiyatımızdan uzak olduğunu vurgulamamız gerekecek. Ayrıca Fransız şiirinden alıntılar yaparak İkinci Yenilerin onları taklit ettiğini belgelememiz icap edecek. En sonunda da bu moda akımlardan vazgeçip farklı tarzda şiir yazabilenlerin günümüzde hâlâ okunduğunu ispatlamamız gerekecek.
Görüldüğü gibi yazarımız kısacık bir paragrafta bir makalede anlatılabilecek düşüncelere yer vermiş. İşte bu nedenlerle bu paragraf minyatür bir makaledir.
Şimdi de bir yazarın iç dünyasından bahseden bir çözümleme paragrafı örneği veriyorum:
“Bir sanatçının ilk kitabının ortaya çıkması, gerçekten hoş bir duygu... Hangi sanatçı vardır ki kitabını vitrinlerde görünce içi titremesin, duygulanmasın? Bunu anlatmak oldukça zor… Sonra bu duygulanma yalnızca ilk kitap için mi geçerli? Yoksa yeni çıkan ya da çıkacak olan bütün kitaplar için de mi böyle? Bilemiyorum. Ama şu gerçeği çok iyi biliyorum: İnsanın içinde uyanan bu coşku; kişiyi, yeni yapıtlar hazırlamaya çağırıyor. Hatta yeni yapıtlar için zorlayıcı bir güç niteliği kazanıyor.”
Kitabı çıkan bir yazarın duygularını anlatmış yazarımız. Çok yalın ve akıcı bir anlatım… Sözde soru cümleleriyle yazısına akıcılık, içtenlik ve inandırıcılık kazandırıyor. Yazarımız paragrafını “yayımladığı her kitap, yazarı yeni eserler vermeye teşvik eder” gibi bir ana düşünceyle sonlandırıyor. İşte minyatür bir ruh tahlili; işte harika bir paragraf…
Son olarak betimleme paragrafı örneği vermek istiyorum:
“Bu yaşlı yazı ustasını herkes sever ve sayardı. Aşırı ölçüde kırışmış ve yorgun izlenimi uyandıran biraz uzunca bir yüzü, derin ve zeki bakışları vardı. Sanki burnunun üzerindeki kelebek gözlüğü ve elindeki ufacık kurşun kalemiyle doğmuştu. Ne bu kalemden ne de o gözlükten onu ayıramazdınız: bunlar onun en önemli iki özelliğiydi.”
Yazarımız bu paragrafta gazetede çalışan, herkesin sevip saygı gösterdiği bir yazarı betimliyor. Onu en belirgin ve diğer insanlardan farklı nitelikleriyle tanıtıyor. Gördüğümüz gibi bu paragraf da minyatür bir tasvirdir; betimlenen varlık bir insan olduğu için minyatür bir portredir diyebiliriz.
Paragrafın bir fikir küme’si olduğunu daha önce ifade etmiştik. Evet, paragraf bir fikir küme’sidir; yani birbiriyle ilgili cümleler topluluğudur. Paragraftaki her cümle konu, düşünce ve dil-anlatım yönünden birbiriyle bağlantılı olmalıdır. Kısaca her cümle aynı konuyu ele almalı, belirli bir ana düşünceyi desteklemeye yönelik olmalı ve cümleler arasında bağlantı kelimeleri bulunmalıdır.
Bu nedenle paragraftaki cümleleri bir zincirin halkalarına benzetebiliriz. Zincirin halkalarından birini çıkaramazsınız; çıkardığınız an kopukluk meydana gelir. Tıpkı bunun gibi iyi kurulmuş bir paragraftan herhangi bir cümleyi çıkarmak mümkün değildir. Cümlelerden birini silerseniz okuyucu bir eksikliğin veya bir aksaklığın olduğunu sezebilmelidir.
Bunun tam tersini de söyleyebiliriz: Bir zincirin halkaları arasına başka bir halka koyamazsınız. Bunu yaparsanız gereksiz halka hemen göze çarpar. Konu, düşünce ve dil birliğine sahip cümlelerden oluşan iyi kurulmuş bir paragrafta herhangi iki cümle arasına farklı bir cümle sıkıştıramazsınız. Bunu yaparsak okuyucu o paragraftaki gereksiz cümleyi, konu dışı unsuru hemen görebilmelidir.
Aşağıdaki paragrafı bu bakış açısıyla inceleyelim:
“(1)Bir şair, başkalarının şiirlerinde geçen kelimeleri kullanabilir. (2) Bunun gibi o şiirlerin konularını, temlerini, düşüncelerini yeniden işleyebilir. (3) Ama bu özellik onu ‘taklitçi’ yahut ‘değersiz’ saymayı gerektirmez. (4) Yeter ki o, bu kullanış ve işleyişte başkalarından ayrılabilsin. (5) Başkalarından aldıklarına, etkilenmelerine kendi kişiliğinin damgasını basabilsin. (6) Onları ayrı bir görüş, biçim ve yöntemle yeni bir bireşime sokabilsin. (7) Kısacası şiirinde bir kişilik gösterebilsin.”
Bu paragrafın konusu şairlerin benzerlikleri ve farklılıklarıdır. Yazar bu konuyla ilgili olarak şairlerin özgün olması gerektiği düşüncesini vurgulamaya çalışıyor. Paragraftaki her cümle bu ana düşünceyi ispata yönelik ayrıntılardır. Paragrafta konu dışı hiçbir öğe yoktur. Ayrıca 1. ve 2. cümleler “bunun gibi” bağlantı kelimeleriyle ve “kullanabilir” , “işleyebilir” yeterlik fiilleriyle; 2. ve 3. cümleler “ama bu özellik” bağlantı kelimeleriyle birbirine zincirin halkaları gibi bağlanmıştır. Ayrıca 4. cümlenin başındaki “yeter ki” edatı, 4. ve 5. cümlelerde kullanılan “başkalarından” kelimeleri; diğer cümlelerin başında bulunan “onları” ve “kısacası” sözcükleri hep dil- anlatım birliği sağlayan bağlantı unsurlarıdır.
Bu makalemde daha önce örnek metin olarak verdiğim paragrafları incelerseniz aynı özelliklerin onlarda da mevcut olduğunu rahatlıkla görürsünüz.
Ben paragrafı düz bir duvara da benzetirim. Aynı usta tarafından, aynı tuğlalarla örülmüş; aynı harçla sıvanıp kireçle boyanmış bir duvar düşünelim. Bu duvardan bir tuğla çıkarmak mümkün müdür? Evet, mümkündür. Fakat bu durumda boşluk tüm çirkinliğiyle göze batacaktır. Veya düz duvara fazladan bir tuğla ekleyebilir miyiz? Bunu yaparsak duvardaki kambur her göreni rahatsız edecektir.
Şimdi düz bir duvara benzettiğim bir paragraf örneği veriyorum. Fakat cümlelerden biri paragraftaki anlatımın ve düşüncenin akışını bozuyor. Başka bir paragraftan alınan, ana maddesi veya bakış açısı farklı olan bu cümleyi hemen fark edeceksiniz.
“(1) Sözcükler birtakım işaretlerdir. (2) İnsan bu işaretlerle düşünür. (3) Düşünürken nesnelerin yerine işaretleri, yani sözcükleri koyar. (4) Bir insanın söz dağarcığının zenginliği, ancak başkalarının söz dağarcığıyla karşılaştırıldığında ortaya çıkar. (5) Bu, zihnin işlemesini kolaylaştırır ve çabuklaştırır.”
Bu paragraftaki 4. cümle lüzumsuzdur. Çünkü bu cümlede konu (hem ana madde hem de bakış açısı) farklıdır. Ayrıca 3. ile 4. ve 4. ile 5. cümleler arasında bağlantı kelimeleri yoktur. 4. cümleyi silip 3’ten 5’e atladığımızda düşüncede ve anlatımda kopukluk olmadığını görürüz.
“(1) Çocukluğum Toroslardaki yaylalarda geçti. (2) Yayla hayatının kendine özgü, güzel yanları olduğu kadar sıkıntılı yönleri de vardır. (3) Sanıyorum bu yüzden suyu da ağacı da , suyla ve ağaçla haşır neşir olmayı da çok severim. (4) İsveç’e her gidişimde bu kadar mutlu olmam da belki bundan. (5) Çünkü İsveç gerçekten suyu da ağacı da bol bir ülke.”
Bu paragraftaki 2. cümle düşüncenin akışını bozuyor. Çünkü paragrafın tamamında ana madde yazarın kendisi, bakış açısı ise doğayla iç içe yaşamayı sevmesidir. Oysa ikinci cümlenin ana maddesi yayla hayatıdır, bakış açısı ise sıkıntılı yönleridir. Yazar yayla hayatının iyi veya kötü yönlerini başka bir paragrafta anlatmalıdır. Ayrıca yazarımız 3. cümleye “sanıyorum bu yüzden” diye başlamış. 3. cümledeki yargının gerekçesi, 2. cümledeki tespit olamaz. Yani yazarımızın doğayı çok sevmesinin nedeni yayla hayatının sıkıntılı yönleri değildir.
2. cümleyi paragraftan çıkarırsak cümleler arasında hem düşünce hem de dil birliği sağlanmış olur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.