Musallat - Esrar-ı Cin 4. Bölüm
İhtiyarı takip eden Emrah eve girdiği anda garip bir hisse kapıldı. Tavanı basık ev her an çökecekmiş gibi gözüküyordu. Duvardaki çatlaklar sanki bir desenin parçası gibi yayılmıştı. Emrah etrafına bakınırken gözü raftaki kitaba ilişti. Kitabın kapağında daha önce hiç denk gelmediği bir alfabede yazılar vardı. Daha çok resim gibi. O sırada ihtiyar eğilmiş çekmecede bir şeyler arıyordu. Emrah kitabı almak için uzandığı sırada bir hırlama sesi duydu. Başını ihtiyara çevirdi. Ses ondan gelmemişti. Kitabı almak için ikinci hamlesini yaparken hemen kulağının dibinde hırlama duydu. Ürpermişti. Duraksayıp tekrar ihtiyara baktı. Yüzünü kitaba çevirdiği sırada kulağında derin bir çınlama hissetti. O sırada bezlere sarılmış bir şeyi yerinden çıkartan ihtiyar gülümseyerek Emrah’a yaklaştı. “Sana elletmezler o kitabı evlat. Geç otur şöyle.” Diyerek koltuğu işaret etti. Kendisi de yere oturup bağdaş kurdu. Yavaş yavaş birbiri üzerine sarılmış bezleri açarken titrek bir ses tonuyla, “Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle. Melis diye birini tanıyor musun?”
Emrah "Hayır." Demekle yetindi. Ardından bahçede tanıştığı, ihtiyarın kovduğu kadın aklına geldi. “Şu senin kovduğun kadın. Adım Melis demişti.”
İhtiyar gülümsedi. “O Melis değil.”
Emrah kaşlarını kaldırıp, “Ama Melis demişti adına.”
“Bak evlat. Şimdi iyi dinle. Bu Melis dediğim kişiyle yakında tanışacaksın. Sana onu nerede bulabileceğini söyleyeceğim.” Bir taraftan da bezleri açmaya devam ediyordu. Devam etti, “Annesi ve babası öldürülmüş olabilir. Yaşıyorlarsa git önce onlarla konuş. Öldülerse şayet… Geç kalmışız demektir. O zaman sana söyleyeceğim yere gidip kızı bulman gerekecek. O da ölmeden…”
Emrah ihtiyarın yavaş yavaş birbirinden ayırdığı bezlere bakarken, “Amca. Sen ne anlatıyosun bana. Ne Melis’i. Ne ölmesi öldürmesi. Ben neden gidip kızı bulacakmışım. Benimle ne alakası var. Ben ne için geldim sen bana neler diyorsun. Bir şey anlamadım!”
“Ben senin neden geldiğini biliyorum. Sen gelmeden çok önce geleceğini de biliyordum. Derdine deva olmak benim harcım değil. Allah’ın işi o. Ben Allah’ın öğrettiği şeyleri yaparım. Şifanı bulursun, bulmazsın orası Allah’a kalmış. Ama bildiğim bir şey varsa o da bu işin içinde Melis’in de olduğudur.” İhtiyar sinirli bir ses tonuyla, “Sen kurtulmak istiyor musun, istemiyor musun? Bana onu deyiver.”
Emrah bakıp bir şey demeden başını sallayıp onayladı.
“O zaman dediklerimi yapacaksın evlat. Senin yolun Melis ile kesişecek. Sen deva istiyorsan önce onu bulman gerek. Yoksa zor…” deyip son bez parçasını da açtı.
Bezlerin içinden dikdörtgen, bir santim kalınlığında tahta parçası çıktı. Üzerinde yanıklar ve Arapça yazılar vardı. İhtiyar bir şeyler mırıldanıp tahtaya üfledi. Ardından tekrar mırıldanıp tahtaya üfledi. Yedi kere devam etti. Sonra Emrah’ın gözlerinin içine bakarak, “Bak oğlum. Bunu yanından ayırmayacaksın. Sana kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın kesinlikle bu sende duracak. Sakın ola bir başkasına vereyim deme. Aksi halde oracıkta helak olursun.”
Emrah gerilmişti. “Amca. Korksam yeridir. Ben neden bunu taşıyayım üzerimde? Neden kimseye vermeyeyim? Açıkça anlatsana!”
“Açıkça her şeyi göreceksin, ben anlatsam ne fayda. Dediklerimi unutma.” Dedikten sonra ihtiyar doğrulup sağ elini Emrah’ın alnına koydu. Gözlerini bir süre kapayıp bir şeyler mırıldandı. Elini çekip gözlerini açtığında sağ gözünden yaş geliyordu. “Tahmin ettiğim gibi…” deyip geri çekildi.
Emrah dikkatli gözlerle ihtiyarı inceliyordu. “Neyi tahmin ettin amca?”
“Bir büyü ki sorma. Bir tılsım ki yer ve gök cisimlerinin gücüyle yapılır. Üzerindeki Sihr-i Keldani. Babil sihri derler. Ki İbrahim (a.s) bunu telef için gönderilmişti. Sana bunu yapan sıradan bir büyücü değil. İş bir şekilde Melis’e bağlanıyor. Bazı cevaplar için onu bulman gerekli. Büyüyü yapanı bulman gerekli. Yoksa bu büyüyü kimse çözemez.”
Emrah’ın korkusu artmıştı. “Ben… Anlamıyorum. Neden bana… Kim bana böyle bir büyü yapsın ki… Kim yaptırsın…” Solukları derinleşmişti. Ayağa kalkıp, “Amca ne yapmam lazım, anlat!” dedi.
İhtiyar kalkıp bir kağıda bir şeyler yazıp Emrah’a uzattı. “Bu Melis’in evi. Gidip babası ile konuş. Yoksa buraya geri gel. O sırada ben de bir şeylere bakacağım evlat. Ve ne olursa olsun bu tılsımı üzerinden atma ve kimseye verme!”
Emrah kağıdı ve tılsımı alıp korku dolu bir şekilde evden çıktı. Birkaç saniye gözlerini kapatıp derin nefes aldı. “Sakin ol… Sakin ol… Adrese git, babasıyla konuş.” Diyerek kendine telkin verdi.
***
Komiser Ali büroya gelip hızlıca odasına girdi. Oturduğu anda kapı açılıp elinde klasörle bir memur içeri girdi.
“Amirim. Bugün işlenen cinayetle ilgili. Maktullerin bilgilerini getirdim.” Dosyayı uzattı.
“Bu ne hız. Aferin.” Derken dosyayı alıp açtı. “Bu otopsi sonuçları ne zamana çıkar?”
“Yarın sabaha anca amirim.”
“Tamam çıkabilirsin.”
Ali dosyaya göz gezdirirken bir an duraksadı. Dosyada öldürülen çiftin kızları Melis’in birkaç sene öncesinde paranoid şizofren tanısıyla tedavi gördüğü yazıyordu. “Kesin bu öldürdü ha.” Diye mırıldandı. Telefonu çıkartıp hızlı arama tuşuna bastı.
“Alo. Şahin.. Şu kızı bulabildiniz mi? Kız şizofrenmiş. Önceden yattığı hastaneye bi’ gidip konuşun bakalım belki bir şey çıkar oradan.”
Şahin, “Tamam amirim.” Deyip telefonu kapattı.
Ali dosyayı birkaç dakika daha inceledikten sonra saatine baktı. “Hadi ya! Geç kaldım. İhtiyar bekliyodu unuttuk onu.”
(Devam Edecek…)
Bahattin BERKDİNÇ