- 1400 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KELAM-I AŞK
Hayata dair sorgulanan bir sualin içeriğinde gizliydi aşk ve sonu gelmeyen mefhumlarda sorgulanıyordu. Her daim onu zikrediyordu gönül dinmek bilmeyen bir sızıyla ve onu meşk eyliyordu giden her dönmeyeceğin ardından bitmez tükenmez bir umutla. Onu dillendiriyordu yürek , velhasıl ona ne hacet , söz yetmiyordu onu ifade etmeye , dil lal olup kalıyordu her serzenişte. Ona bir kalıp bulmada zorlanırken , silüet-i varlık onu yad ediyordu:
Aşk usul usul üç harfti ; önce saran, sonra sarsan ve sonra da alıp başına giden bir çırak. Aşk dinmek bilmeyen bir sızının dile getirilişinde duyulan hicranı betimlemede kullanılan bir tasvir. Ve aşk her daim gönüllerde taht kuran arsız bir hükümdar. Her yitişte yenilenerek yenilenen bir arzunun timsali. İşte aşk buna yakın bir tabirdi , söylenilenlerin arasında. Aşk aslında aşığın gönlünde tasavvur edip diline yansıtabildiğiydi. Ve sadece onun tasavvurunda gizli bir şifreydi maşuğuyla temasını sağlayan.
Aşık bilmeliydi her şeyden önce aşkı. Çünkü maşuğuna seslenişiydi bu onun. Maşuğuna baktığında görmeliydi onu. Zaten bakmakla yetinemezdi aşkı tadan , görmeliydi onu zerresine kadar. Ve bir fısıltıyla seslenmeliydi ona ve dahi tüm insanlara cihana. Sonra fısıltılara naraya dönüşmeli ve aşkın narında yakmalıydı onu. Zahir ancak bu yangınla hayata döner ve zuhrederdi suretin aslını.
İşte o vakit aşık senli sevdalara sığınır , hayatın keşmekeşinde takılı kalmazdı. Sade ve sadece bunu reçete edinir ve açardı gönül sayfasını. Bilinmezliğe doğru ilk adımını atar ve hayrolsun derdi cümle alem. Ve o sedalarda aşkın çığlığını işitir yekpare ona teslim ederdi kendini. Arzeylerdi endamını ve hikaye tezahür olurdu nice aşkı tatmak isteyenlere. Masal başlardı ve bir miraç yaşanırdı o vakit aşıkla maşuk arasında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.