EY AŞKI DELAL
"Ey ehli aşk!" diye seslendim aşk tellalı gibi.
Harput’tan Elazığ’a doğru.
Sesim yetişsin istedim Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye...
Türkiye duysun istedim feryadımı, figanımı sağır olanlar bile işitsin istedim.
İmkansızı istiyorum, olmazı...
Sokaklarda sesim yankılandı durdu. O kadar ahenkli bir şekilde bana dönüyordu ki seslenişim Narkisos’un kendi suretine aşık olması gibi ben de kendi sesime aşık oluyordum neredeyse!
"Ey aşk-ı delal, yahut aşk-ı helal!" O kadar içsel bir seslenişti ki bu! Ve tabi ki şiirsel... Nasıl ki deme çay suyunu koyup kıvamını bulması için bekliyorsak bende bu aşkta kıvamımı buldum, demlendim. Koyulaştım hüzünde, yârsizlikten mecalsizleştim.
Ey aşkı derunum!
Saf altın gibi safi senim.
Bana kaldı seni anlatmak! Bu aciz adama, bu hakir gönle, bu haraptara, kemtere... Sensiz her günü cehennem olan adama! Ömrü adını sayıklamayla geçen ve önü ardı, sağı solu hep sen olan adama! Bana yani sana derin bir aşkla bağlı olan, kara bir sevdayla sana tutkulu olan, bir mahkum gibi sana tutuklu olan ve bozuk bir saat gibi sana takılı olan, aklını seninle bozan ve yazdığı her şeyi mutlaka bir şekilde sana iliştiren bana kaldı seni anlatmak? Anlıyor musun beni? İfadelerim pek de yavan kalırsa kızma bana! Pek de cılız kalırsa duygularımı ifade etmem, hoş gör. Bir yaralı kuşu anlatmak ve o kuşu sağaltıp aşkın semalarına salmak cana kaldı. Can ise sensizlikle hak ile yeksan!
Vazifem seni sevmektir sorgusuz sualsiz.
Adını andığımda dahi ayaklarım yerden kesiliyor.
Seni görmektir en büyük mutluluğum.
Bundan geliyor kutluluğum, seni sevmekten...
Geceyi, ruhuna emen vampir bir yanım var, aşkı içine çeken vakum bir yanım, gözyaşlarımı sebepsiz döken deli bir yanım ve hüznü ağzına sağan saklı bir yanım var. Bu ne muhteşem bir nidadır naçizane benden çıkıyor ve yine seyrüsefer eyledikten sonra yine acizane bana dönüyor. Yâr duyuyor muydu bu avazımı acaba?
"Ey aşkı şahane!
Ey Leyla-yı zamane!" diye haykırıyordum yârin mahallesinde. Saklayacak neyim vardı ki? Seni sevmek beni zorda bırakacaksa ve tek başıma koyacaksa bu dünyada, başım gözüm üstünedir bütün zorluklar. Sesim ona ulaşıyor muydu? O kadar kalbi sesleniyordum ki uçuşan kuşlar sesimin armonisine ritim tutuyor ve gökyüzünde dans ediyordu. Ağaçlar sanki hışırtısını benim sesime göre ayarlıyordu ve nazlı nazlı salınıyorlardı o ahenkle. Bulutlar dahi sesime göre yer değiştiriyor; kâh yeryüzüne yakınlaşıyor ve daha beyaza bürünüyor, kâh gökyüzünün en üst noktalarına kadar çıkıyor daha da grileşiyorlardı.
"Senden sonra benden ne kaldı geriye? Allah aşkına söyle bana! Senin olduğun bu gönül, güllük gülistanlıktı. Kuşlar ötüşürdü yüreğinin salkım saçaklı dallarında, çiçekler açardı her yaprakta. Filizlenirdi umudum, yeni yetme bir sabinin aşkı gibi palazlanırdı sevdam ve büyüdükçe içimdeki sen iyice yalazlanırdı."
Ne aşktı yaşadığım?
Ol derya içindeki mahilere benziyordum. Ol mahilerden tek farkım içinde olduğum deryanın farkındaydım. Aşk deryasına balıklamasına atlamışım. Ağzıma kadar aşka saplanmışım. Tıka basa aşkla dolmuşum.
Ah be yârim, iyi ki sevmişim seni.
İyi ki tanımışım, bilmişim ve sevmişim.
Yoksa ne de eksikmişim.
Yani sensizmişim.
Şimdi kurak mevsimindeyim aşkın, sen yoksun. Her tarafım kuru dallarla dolu, kırıldım kırılacak gibiyim. Ağacın dalındaki son yaprağa benziyorum düştüm düşecek gibiyim. Her karış toprağım şerha şerha yarılmış, susuzluktan kurumuş dudağa dönmüş yüreğim. Tuz basmak bile çare değil. Bir saman çöpüyüm hani bir kibrit çaksan ve üzerime atsan...
Şimdi sen bahar yağmurları gibi gelsen diyorum ya da ansızın bastıran bir yaz yağmuru gibi dökülsen topraklarıma. Islatsan beni baştan ayağa, sana sırılsıklam kesilsem ve bir ince tül gibi yapışsan tenime. Hissetsem seni olabildiğince...Toprak koksam aşkına, kirpiklerine asılı bir damla yaş olsam... Hiç ağlamasan mesela bir ömür asılı kalsam kirpiklerinde, gözlerinin önünde dursam...
"Ey ehli dil, dili mecruh!" Hâlimi bilenler umursamadan ama acıyarak geçiyordu yanımda. Oysa benim umurumda değildi onun dışında hiç kimse. Varsa yoksa oydu benim tek meşgul olduğum, sevdiğim.
Kezzap dökseler yüreğime senin aşkından daha fazla yakmaz.
Tutup kesseler yüreğimi, parça parça etseler, senin yokluğundan daha fazla acıtmaz.
Yüreğimi sökseler yerinden, senin yüreğimden gitmen kadar koymaz bana. Ey kem gözlerden uzak duranlar, bed seslerden sağır olanlar! Kendisini bu hitapta bulanlar, bu hitabı kendisine kabul edenler, bu hitaba uzak duranlar, bu hitabı üstüne almayanlar, anlayanlar anlamayanlar!
Parasıyla değil, yüreğiyle geleni seviyorum.
Cakasıyla değil, bekasıyla geleni seviyorum.
"Ey sevdam!"
Bir ateşin külüyüm ardından.
Bir yağmurun çamuruyum sensiz.
Bir güneşin cılız ışığı ve sıcaklığıyım senden sonra.
Hani bir ses gelir de ömrünüzü bahar şenliğine döndürür, bir nefes gelir de tomurcuklarınızın çiçeklenmesine vesile olur. İşte o ses senin sesin ve o nefes senin nefesindir.
Beni mahrum etme sesinden, beni nefessiz koma!
Sensiz kalırsam eğer adresim hep koma...
Dünyada daha tatlı olan ne var yârdan başka? En tatlı yemişleri mi sunacaksınız önümüze? Yâr varsa onlar ne de tatsız tuzsuz yemiş olur. Yârin bir bakışı güneşi bile sönük bırakmaz mı? Bir gülüşü dünyayı durdurmaz mı? Bir cilvesi dahi ömrünüzü sonlandırmaz mı?
O yâr yarasıyla gelir yüreğinize. Baş üstüne olur bu geliş, hoş safalar olur. Hoş gelişler olur, velhasıl kalp üzre olur.
"Ey yâr!
Neyi bekliyorsun gelmek için?
Cenazemi mi?"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.