- 693 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
415 - AKİS
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
Hayat, acısıyla tatlısıyla yaşanası... Dünya, iyisiyle kötüsüyle çok güzel... Fakat ne yazık ki ikisinin de birer sonu var ve an be an yaklaşmakta...
Bu gece bir şiir okudum, yolun sonuna yaklaşmış bir şairin duygu ve düşüncelerini yansıtan. Anlatmaya çalıştıklarından anlayabildiğim kadarını, anlamak istediğim gibi yorumlayarak onun dilinden kaleme almak istedim. Kısa, öz ve çetin bir şiirdi.
Allah birdir ve Nur’dur. Yeryüzü suyun yüzü gibidir. Var sanılan her şey, Varlık’ın yansımasıdır. Her insanın bir yıldızı vardır denir. Aslında Nur birdir ve yerde çoğul görünmektedir yansımaları. Her bir su birikintisinde farklı görünmektedir.
Eskisi gibi gözyaşı dökmüyorum artık. Dünyayı önemsemiyor, hiçbir şeye üzülmüyorum. Sadece ülkem için… Çok değil, birkaç damla…
İşte yine bir gün daha bitiyor. Çocukluğumu anımsıyorum, gözlerim doluyor. Ben de bir yansımaydım. Dopdolu bir kuyu suyuna düşmüş bir yıldız, karanlığın ortasında… Çok zaman geçti o günlerden bu güne… O kuyunun suyu çekildi. Kurudu kuruyacak… Neredeyse silinecek sudaki aksim. Aslı mutlaka göklerde… Tek, eşsiz, emsalsiz ve sonsuza kadar var. Bense yok olacağım bir vakte kadar. Başka bir aynadan yansıyana kadar…
Bir çocukluğuma bir şimdiki zamana gidip geliyor, yansımadan ibaret varlığım. Her zaman, zamanla zamansızlık arasında mekik dokuyorum. Her zaman buradaymışım gibi oysa hiçbir zaman burada olmadım. Yaratan değil burada olan. Ben zavallı, yok olmaya mahkûm bir yansımayım. Bir iz düşümü, bir gölge…
Kısa bir süre sonra hiçbir zaman yaşamamış gibi olacağım ama ruhum her zaman var olacak. Ruhla beden arasında gidip gelme halindeyim. Hiç olacak zaman, azalmakta olan ömrüm. Oysa ben Sonsuz ile sonsuza ayarlı, sonsuzluğa programlı bir varlığım. Bu ruhu bana üfleyen var oldukça var olacağım.
Nerde o eski günler! Bir zamanlar benim de baharım vardı çiçeklendiğim. Meyveye durduğum zamanlarım… Haziranlarım, temmuzlarım vardı. Fakat ne yazık ki her açan gül solmak zorunda… Her doğan, ölümün altına imzayı atmış durumda… Açan her çiçek solar. Doğan her canlı ölür. Bir düş olur yaşananlar. Çünkü ne yazık ki zaman durmamakta, tıkır tıkır işlemektedir. İnsan da gül gibi solmakta, inceden bir acıyla sona doğru gitmektedir.
Çoktan unumu eleyip eleğimi duvara astım ve köşeme çekildim ama her ne kadar kendi halimde münzevi bir hayat sürmekte olsam da haksızlıklara göz yummuyorum. Yanlışlıklara itiraz ediyorum. “Hayır, hayır!..” diyorum. “ Yüz kez, bin kez, hatta daha da fazla…
Yeryüzünde hiçbir şey yok olmaz. Biliyorum. DNA larımız belli, kaderimiz belli, yaşadıklarımız belli… Neyi inkâr edebiliriz ki! Ses dahi yok olmuyor evrende… Her şey kayda geçmekte… Söylenmiş sözler kadar söylenmemişler bile… Şairler, yazarlar onları bulur çıkarır zamanla…
Gün ışığı mı yok olacak yani ben öldüğümde? Gecenin karanlığı mı? Yaşanmadan bilinmez ama… Her şeyi yaşayarak öğrendik. Ölürken bile öğrenmeye devam edeceğiz. Ölürken de nasıl ölündüğünü öğreneceğiz.
Bir yıldız var kısacası… Teşbihte hata olmaz. Bir Nur var ve bizler O/Nur’danız… Her yer karanlık… Evren karanlık… Işık olan O! Nur olan O!.. Bizler, O’nunla görünürlük kazanmaktayız.
İşte yine bir gün daha yaşandı ve bitti. Sabah olmayacak gibi ama geceler de bir avuç… Biraz sonra o da bitiverir. Şafak atmaya başlar. Çünkü zaman hiç durmaz. Saat hep işler…
Her zaman işler zaman… Aslında belki de hiç işlemez. İki olay arasındaki süredir o zaman denilen. Aya, güneşe göre ayarlanmış. Biz öyle varsayarız. Ona bağlı yaşarız.
Saat hep işler… Zamanla zamansızlık arasında… İnsanlar çeşitli işler işler… İyi işler, kötü işler ve boş işler… Bütün işler, işleyenlerle birlikte Allah’a döner. İşler, bizi fişler. Afişler asmalı sokaklara caddelere, her yere… Afişlerde ayetler, hadisler… Nasıl bin kere bin pişman, gafil yaşayıp gidenler…
İşler… Ah işler!.. O hiç bitip tükenmek bilmeyen işler… Zaman durmadan işler… Karışır da karışır işler… Gelişler, gidişler… Gelişler, gidişler…
Zaman, yaşayanlar için var. Doğumdan önce yoktu. Habersizdik biz zamandan. Var olanlar sayar dururlardı mutlaka… Doğunca başladı zaman bizim için. Yaşlarımızı saymaya başladılar. Ölünce zaman duracak, doğum öncesindeki gibi.
Sûr üfürüldüğünde: “Ne oldu bize? Bizi yattığımız yerden kim uyardı?” diyeceğiz, şaşkın şaşkın!.. Sanki henüz uyumuşuz, beş on dakika olmuş olmamış…
En yaşlımıza sorulsa ne kadar yaşadığı… “Uzunca bir gün…” der, tüm yaşamı için…
Varlık zaman, yokluk zamansızlık…
Koca bir ömür, yaşanınca yok oluverir sanki… Gelecekse, gelmeyebilir. Randevu vermedi kimseye… İnsan, içinde bulunduğu zamanı yaşar. Günün hangi saatinde, hangi anındaysa onu… Ne önü vardır ne de sonu…
Yaşanan, günün herhangi bir saatidir, yani herhangi bir ânı…
Sudaki akis gibi silineceğiz
Sanki hiç yaşamamış bilineceğiz
Bir görünmez bedene bürüneceğiz
Bambaşka bir âlemde görüneceğiz
***
Onur BİLGE
YORUMLAR
Dünden beri kaç kere geldim aksime...Kaç kere baştan sona okudum.
Bu sayfadaki umut nerede var?
Hadi, hadi der gibi her cümle. Kendini kötü hisseden herkesin bir daha tutunmaya çabalayacak kadar enerjiyi toparlayabileceği yazılar var bu sayfada. İyi ki var.
Sitenin en emektar yazarı iyi ki varsınız.
Sevgiler.
"Sudaki akis gibi silineceğiz
Sanki hiç yaşamamış bilineceğiz
Bir görünmez bedene bürüneceğiz
Bambaşka bir âlemde görüneceğiz"
Bu dörtlüğü çerçeveletip yatağımızın tam karşısındaki duvara asmalıyız ki, her sabah hayatın en büyük gerçeği ölümü hatırlayarak başlayabilelim güne. Çünkü yolun sonunda ölüm olduğunu hatırlayan bir insan şu iki günlük dünyada insanları kırmanın, saçma sapan hırslara kapılmanın anlamsızlığını bilir ve o doğrultuda atar adımlarını.
Çok aydınlatıcı bir yazı olmuş. Büyük bir keyifle okudum. Emeğinize sağlık :))
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtâb... iri güller... ve senin en ... (Yahya Kemal Bey)
Aklına bu mısralar geldi bu uykusuz ihtiyarın...
Cana banmışsın kalemini; yaz da yaz...
Canım benim.
Çok saygımla.
deniz_tayanç tarafından 11/29/2016 6:46:05 AM zamanında düzenlenmiştir.