- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
(N)İSYAN
Hayat teselli bulmaktır diyor, bir doğu klasiği. Kemal Sayar kitaplarından birini bu sözle yayımlıyor. Ne güzel bir söz. Hayatın faniliğini özetliyor sanki. Zira fani olan hayat hakiki hayata inkılap edene dek insanoğlunun teselli bulmasını özetliyor adeta. Hayat teselli bulmaksa madem bu teselli nefsin arzuları, boş heva ve hevesleri uğrunda olmamalıdır. Zira hayatın faniliğini anlamış bir insan hayat teselli bulmaktır diyorsa o vakit hayatı gerçeğe inkılap ettirene dek ‘dünya ahiretin tarlasıdır’ sırrınca tarlayı gereği gibi ekme gayretinde olmalıdır.
Hayat teselli bulmaktır hakikaten. Bir de şöyle bir yönü vardır bu tesellinin: Sevdiğinin peşinden bir daha ve ebedi olmak üzere buluşmak arzu ve ümidiyle teselli bulmaktır. İnsan en sevdiğini kaybedince şöyle mırıldanır; daha dün gibiydi seninle gülüşümüz… Ve bir dizi anılar defteri… Ve hayıflanmalar, yakınmalar, pişmanlıklar… Sonra bir teselli muştusu sarar yüreği; bir kere daha… Bekle ve gör…
Yaşarken de şöyle bir arzusu olur insanın. Eşler birbirlerine, anne baba evlatlarına ya da evlatlar anne ve babasına şöyle mırıldanır; Allah bana senin acını yaşatmasın! Bu cümleyi her duyduğumda içten bir tebessüm sarar beni… ve içim bir garip titrer… sonra bir gerçek, kor gibi düşer zihnime. Ve düşünce yumağına bürünürüm. Hakikati anlar teselli bulurum. Zira iki insandan biri illa ki diğerinin acısını tadacaktır. Öyleyse niye böyle bir istekte bulunur insanoğlu? Ah insanoğlu! İçindeki sonsuzluk arzusu hiçbir zaman yok olmayı, ölmeyi diline almaz, yakşıtıramaz bunu kendine ve gücüne gider bunca şeyi arkada bırakmak! Hep bu yüzdendir böyle teselliler bulmak. Allahım n’olur onun acısını bana yaşatma diye yakarışlarda bulunur. Lakin kendisi de iyi bilir ki insan hayat gereği illa ki sevdiğinin acısını yaşar. Veya kendisinin ölümüyle sevdikelerine bu acıyı yaşatır. Ama buna rağmen kalbini teskin etme babında böyle teselliler bulmaya çalışır. Bundan vazgeçemez insanoğlu.
Benim çok garibime gider bilir misiniz?
Ölümün olduğunu bildiği halde insanoğlu nasıl da hiç durmadan çalışır diye bazen düşününce, düşünceler yumağından çıkamaz olurum. Yaşadığım örnekleri düşünüyorum da sevdiğimizin ölümünden sonra en fazla bir hafta… Ve sonra yine hayata kaldığımız yerden devam…
Ah nisyan!
Kimi zaman felaketken kimi zaman da nimete dönüşüyor, tıpkı burada olduğu gibi…
Allah nisyan denen letaifi bahşetmeseydi insanoğluna sanırım sevdiğinin peşinden ağlamaktan çatlayarak ölürdü. Ne büyük nimete bürünüyor nisyan duygusu burada. Nisyan olmasaydı unutabilir miydi acep bir ölümü ya da ölümleri insan… her ölümde kendisi de ölürdü eminim. Hatta her gün ölür yeniden dirilirdi. Tabi buna dirilmek denirse. Zira yaşayan bir ölüye dönüşecekti insanoğlu. Bütün bütün hayattan el ayak çekmiş hüzün mevsiminden hiç çıkmayan bir kişilik yapısına bürünmüş karamsar ruh olacaktı insan. Ve işte tam burada ince bir çizgi devreye girer sadece bir harf ile dengeler değişir. Nisyan isyana dönüşebilir. Çünkü kabullenememekten dolayı isyana kadar da gidebilir bu iftirak ateşi. Kulun isyanı da Allah’ın gazabına ınkılab edebilir. Şükür ki nisyan var!
Lakin bu nisyan farklı mevzularda insanı boşluğa düşürebilliyor. Düşünün ki Allah’ı unutmuş biri ne etsin ki hayatın bütün cilvelerini. Bediüzzamanın deyimiyle, Onu bilen O’nu tanıyan zindanlarda dahi olsa saraylardadır bahtiyardır, O’nu bilmeyen O’nu tanımayan saraylarda dahi olsa zindanlardadır bedbahttır! Fazla söze ne hacet tablo düştü aşikare…
Ve şunu anladım sonra,
Hiçbir şey gereksiz değilmiş…
Mürsel DEMİR (Eğitimci-Sosyolog-Yazar ve Şair)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.