Gerçek Seremoni
Gerçek Seremoni
Bizim için belki de son mevsimdi ilkbahar...
Farklı bir şeyler vardı sende, aşkın kokusunu hatırlatmıyordun, güzelliğini takdir etsem de gözlerimi güneş gibi yakmıyordun, yalnız kaldığım vakitlerde seni özlesem de düşlerime dalmıyordun. Arkadaşlarım ve dostlarımın hissettirdiği sıcaklığın üstünde bir tadın da vardı üstelik, yani anlamasıda anlatmasıda zor bir bağ. Anlatamazdım da zaten, zamana yenik düşecek her kahraman gibi son sözüm çok yakındı seninle tanıştığımda.Yani tam da bağlanmak tehlikeliyken ben seni yaşamak istedim. Kanser olduğunu öğrenen hastanın son dalıydın. Bitsin gidelim dediğim her şeye “keşke biraz daha” dedirtebileceğini nereden bilebilirdim. En güzeli bu olsun diye beklettiğim ve karalayarak israf etmediğim şiirimdin kısaca. Kıymetlimdin, gitmezdin ve gidemezdin. Mutluluğun, uzaklaşmana gebe kaldığında buruk bir gururla uğurlayacağımı da kendime itiraf edemezdim. Hiç bitmeyecek hayallere daldığım zaman, zamanın küçücük bir ân’ın zammı olacağını ve çabucak uçacağını anlayamazdım. Küçüğüm senin cennetini yaşamana benimse yılların hasretini mezara vereceğim günlere ramak kaldığında fark edebildim. Veda etmelerimiz olacaktı, edilecek bir veda yokken; depremlerime sebep olacak vedalarımız, kaygılıydım. Kaygım boşunaydı belki; neticede öz kızım olsan alnından öpüp uğurlamak zorunda kalırdım. Kardeşim olsan kıskana kıskana göz yumardım, annen olsam güzelliğinle gururlanıp ağlardım. Peki ya baban değilsem, abin değilsem, annen değilsem, beş dakikalık muhabbetlerde ki figüransam ben sadece, yani sana mecbur olmadığım halde bu denli bana ait hissetmişsem seni ve kiralanmış bir sevginin kontratını erken bitirmişsen söyle bana seni nasıl affedebilirim?
Affedemem. Yirmi dördünü kasımın hatırlar mısın? İkimizin de kara bulutları tepesinde ve kusmamak için kendini tutan gözyaşlarının gecesinde, hayata küskün, hayata kırgın ve geç kalmış ödüllerinden umudunu kesmişken Allah’ın, birbirimizin omuzlarına tutuna tutuna güç bela dikilmiştik, sende yitirilmeye yüz tutmuş umutlara sığınacak bende de geç kalınmış maceralara hayıflanacak güç kalmadığında söylediğin cümleyi yani, hatırlar mısın? Beni tüm insanlığa düşman edebilirdin o gün. Tüm arzın mutluluğunu bir anlığına senin mutluluğuna takas edebilirdim o gün. O gün öyle öfkelendim ki kadere, seni mutsuz eden her bir bireyi karınca gibi parmaklarımla ezebilirdim. Ben öyle öfkelenmem kolay kolay bilirsin. Sen bilirsin ne kadar sakin olduğumu. O gün cehennem içmiş ejderha gibi, el ele tutuşan tüm güzelliklere bir anda ateşin gerçek tadını sunabilirdim. Gücüm yetse o anda durdurup zamanı yüzü gülen herkesin suratına bir bıçak yarası atabilirdim. O günü sahi hatırlar mısın? Hani mutluluğuna iki gün kala söylediğin o cümleyi. Benim yıllarıma bir tablo gibi astığım ve dürüstlüğün, içtenliğin, sevmenin, samimiyetin ve sevdiğimde ne kadar tehlikeli olduğumun resmi olan o cümleni. Seni sevmek için binlerce sebebim vardı. Ama en çok niye sevdiğimi hatırlatan cümleni hatırlar mısın? Dur biraz hatırlatayım;
“Yalnızdın, yalnızdım. Sen aşka aşıktın, ben aşkından uzak aşıktım. İkimiz de yorgunduk, bıkmıştık, bitmiştik, ömrümüzün çoğunda dışlanmıştık ama kazanmıştık. Dışarıdan bakan hangi göz üzüldüğümüzü, sıkıldığımızı, nefret ettiğimizi söyleyebilirdi ki? Her şeye inat hayat dolu gülümsemelerimizi, inadına insanları sevmelerimizi, tüm bıçak darbelerimizin yanında nefes alıyorum ya deyip gülebilmelerimizi söyle kim anlayabilirdi? Benim gerçekten kaybettiğim an halimi bir sen anlardın seni de bir ben anlardım sanırım. İki evsiz gibi yüzlerimiz birbirine dönük ve havanın ayazından titreyerek aynı korkularla ve inadına kafa tutarak “bu kez son” fikriyle ince ince örülen gecelerde ki kalp ağrısını ve o ağrıdan yavaşça akan katran göz yaşlarının rengini cidden başka kim anlayabilirdi ki? Abartıyorum sanıyorsundur, bilirim güçsüz görünmekten korkarsın ama bir defa da beni iç sesinle dinle ve gör kaderlerimizin nasıl da aynı gökkuşağıyla çizildiğini. Geçmiş yaşamımın izlerini ve bıraktığı acı hatıralarımın közlerinin senin gözlerinde de göründüğünü bil. Çok başka şeyler yaşadık tamam ama kaç tane drama aynı senaryoyu işleyebilirdi ki zaten. Ayrı ayrı yazılmış ağıtları seslendiren kadın seni de beni de şarkısında dillendirmişse sesinin tanıdık gelmesi cidden mübalağa mı? Yargılamazsın sen beni, yargılanacak bir şey de yapmazsın. Abartıyorsam da anlarsın. Hani abartmadığımı da anladığım ve değil beni ruhumu delerek söylediğin, ikimizin de az evvel anlattığım tüm her şeyi bize bir cümlede anlattığın o cümleyi diyorum, Hatırladın mı?”
Bekleyeceğine değecek dediğim sırrın buydu küçüğüm, o cümleydi işte. Sana verdiğim değerin hepsini hak ettiğini insanlara da kanıtlayabileceğime inandığım andı o an. Ama ben seni yine de en çok üç yapraklı yoncada da şans aradığın için sevdim.Çünkü ne olursa olsun delice zevk alıyordun yaşamaktan. Bu nokta da çok benzerdik birbirimize. Herkesin kalbini gömdüğü topraktan çıkacak ağaçlar batardı aklımıza. Dağlar aşıp son tepeyi gördüğümüzde o tepenin ardında ki köye ulaşacak olmanın korkusu ve hasretiyle dinlendiğimiz son duraktı belki de ikimize yaşam. Hem hazırlıksızdık yaşama hemde heyecanlı, hep kaybeden olsak da inadına yaşamaklı, hem biz öylesine çocukça zevk alıyorduk ki yaşamdan o bizi kussa da balıklamasına tekrar tekrar içine dalardık değil mi?. Ama seninle her benzeşmemin ötesindedir o cümle “biz mutlu olmayı hak ediyoruz” dediğin o gece, bu cümlenin altında yatan fırtınaları yalnızca ikimiz anlayıp paylaşabileceğimiz için seni herkesten daha fazla seviyorum. Bu yüzden benden uzakta geçirdiğin her gün canım yanacak ve yanmayacağı zamanlar geldiğinde hatıralarımda onurlandırılacaksın. Gel gör ki benden uzaklaşıp yeni mutluluğuna yelken açıyorken sen, bunu kaldırabilecekken ben, şurada yüzünü görerek geçireceğim bir yılı kendini mutsuz edecek bir aşkın peşinde koşarak geçireceksen ve bu yüzden ben seni göremezsem, özetle kendini mutlu edemezsen seni affedemem.
Evet, ben seni bir tek bu yüzden affedemem. Maskemi çıkartabileceğim kadar rahat hissettiğim hiç bir kalpten de gidemem. Gidemediğim kalbi bırak affetmemeyi o kalbe hiçbir zaman küsemem. Doğum günün kutlu olsun benim küçük kızım. Ne varlığına sebep olmama gerek var, ne de seni doğurmama, ne aynı annenin sütünü içmemize gerek var nede sevgili gibi oynamıyorum artık diyebilecek kadar yakın olmamıza, seni tanımış bir hastanın gözlerine bakıp ne şanslı kişi diyebileceğim küçücük bir anım, bir de kulaklarıma gelerek tebessüm ettirecek başarılarını duyacak kadar şansım olsun yeter. Hiç bir şey olamıyorsa aynı dünyada yaşadıkça aynı dünyada yaşıyor olmamız bana seni hatırlatacaktır.. Ama sana beni hatırlatacak bir şey olduğundan da emin olmak istedim o yüzden bu sana ilk doğum günü hediyemde hakkında hissettiklerimi ve benim için en anlamlı resmimizi kaleme aldığımı ve benim abartmayı sevsem de bu sefer hiç abartamadığımı, bundan dolayı kendime çok kızdığımı bil isterim. Çünkü ben seversem acıtmam acırım, kanatmam kanarım, ben seversem bokunu çıkartsam da kokutmam, ben seversem istila etmek istesem de işte şimdi olduğu gibi elim kolum bağlıyken teslim ol demeyi tercih ederim. Abartmak isterim bu yüzden, yıldızları avucuna koymak ve babil bahçelerinden çiçekler sunmak, öyle anlatmak isterim ki seni bin yıl sonra birileri okusun ve hayran kalsın, tüm babalar kızlarını benim anlattığım gibi anlatsın, kıskansın isterim tüm dünya, sen olduğun kişi olsan da ben seninle olabilecek en güzel canlı olduğun için gururlanmak isterim. O yüzden diyorum ya bu sefer abartamadım beni mazur gör. Seni tanıdığım gün hangi gündü bilemiyorum. Ama seni tanımama sebep olan en büyük gün doğum günün kutlu olsun iyi ki varsın. Bu arada en başında söylemiştim farklı bir şeyler vardı ya sende; Farklı çok şey var sende çünkü sen benim tek kızımsın, sevgilerimle...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.