- 827 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Küçük Bal Arısı -Bölüm 2-
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
TARLAYA ÇIKIŞ
Küçük bal arısı kapıya kadar gelmiş , dışarı çıkmak için sıra bekliyordu. Tarlayı hiç görmemişti. Yaşama başladığından beri kovanın içindeydi. Dışarısı hakkında bildikleri sadece genç arılardan duydukları kadardı. Genç arılar da konuşmayı fazla sevmiyorlardı. Güneş batana kadar çiçek özü toplayan genç arılar , kovana geldikleri vakit sadece dinlenmek istiyorlardı.
Işık gözlerini almıştı. Kapıdan çıkar çıkmaz uçmaya başladı küçük bal arısı. Ne yapacağını, nerede duracağını kestiremedi önce. Kovanın üzerinde daireler çizdi. İlk defa uçuyordu ve çok heyecanlıydı. İçinde bir şeyler küt küt atıyor ve damarlarındaki sarı kan sert bir ırmak gibi akıyordu.
’’Çook büyük, çook...’’ dedi kendi kendine. Tarlanın sonuna kadar gitmek istedi o anda. Lakin güzel bir koku onu yolundan çabuk çevirdi. Hemen yönünü aşağıdaki güzel kokunun kaynağı olan çiçeğe çevirdi. Kafasını içeri daldırıp çiçeğin özünü topladı. Sonra yanındaki çiçeğe ve yanındaki çiçeğe... Herhalde iki yüze yakın çiçeğe uğramıştı küçük bal arısı. Topladığı özleri arka ayağında biriktirmişti her arı gibi. Yaptıklarına kendi de şaşırmıştı.
Yeni bir çiçeğe doğru uçmaya başlamışken, ayağındaki yükün kendine ağır geldiğini hissetti. Artık kovana dönebilir, yükünü teslim edebilirdi.
Çıkarken hiç düşünmemişti ama şimdi kovanın yeri ezberindeydi. Kafasında bir harita oluşturmuş, şimdi gittiği yerleri ve sonra gideceği yerleri hesaplamıştı.
Güneş henüz tepedeydi. Akşama kadar beş altı defa daha tarlaya çıkabileceğini düşündü küçük bal arısı kovana dönerken.
Kapıda nöbetçiler vardı. Ayağındaki yükü gören nöbetçiler , onu koklamaya bile gerek görmeden ’’geç’’ vızıltısını vermişlerdi.
Bal arıları böyledir. Kovanda bazen 80-100 bin arı yaşar ve nöbetçilerin , bütün arıları tanıması imkansızdır. Ama her kovanın bir kokusu vardır. Bu koku kraliçeden gelir. Kraliçe arı yaşadıkça da bu koku kovandaki tüm arılara bulaşır. Hatta iki üç gün dışarıda kalsalar bile arılar üzerilerindeki kokuyu taşımaya devam ederler. Nöbetçilerde kovana girmek isteyen arıları , kokularına göre alırlar. Yalnız bir şartla ki, ayağı çiçek özü dolu olan bir arı kokusuna bakılmaksızın içeri alınır. Ne de olsa boş gelmemiştir.
Küçük bal arısı kovana geldiğinde , nöbetçilerde öldürdükleri sarıca arıyı kovandan çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu uğraş isteyen bir işti çünkü sarıca arı , bal arılarının iki katı kadardı.
Bal arısı onların işine hiç karışmayarak kovanın içine girdi. Topladığı özleri , daha 21 günlük olmayan küçük bal arılarına verip , tekrar tarla uçuşuna çıkmaya , kapıya yöneldi.
Geçen sefer gittiği çiçekler ezberindeydi. Onların özlerini topladığı için tekrar gitmeyecekti. Yalnız bu sefer gittiği çiçeklerde yeni bir şeyi fark etti. Çoğu çiçek kendi kokusunun dışında , arı kokusu da taşıyordu. Bu arı kokuları , çiçeğin özünün daha önce toplandığına işaret ediyordu. Bu koku bazı çiçeklerde o kadar bariz oluyordu ki , o zaman öz yeni toplanmış demekti. Bazılarında da çok az bir arı kokusu kalmıştı. Demek ki en son bu çiçeğe gelmiş olan arı , iki-üç gün önce uğramıştı.
O kadar çok çiçek vardı ki... Hele kovandan biraz uzaklaşınca hiç arı değmemiş çiçekler fışkırıyordu etrafta. Bundan sonra , biraz uzakta olsa , üzerinde arı kokusu taşımayan çiçeklere gider olmuştu bal arısı. Çünkü bunlarda bolca öz vardı ve onu alacak arıyı bekliyordu.
Güneş , dağların üzerinde batmaya başlarken , havadaki rüzgar da git gide kesilmişti. Nöbetçi arılar , tarlaya çıkanları , ışığın azaldığı konusunda uyarıyorlardı. Ama rüzgarında azalmasıyla hızlı hareket edeceğini düşünen bal arısı , bir sefer daha çiçek özü toplayabileceğini düşündü.
Şimdi kovandan çıkmış , kanatlarını hızla çarpıyordu. Kovanına getireceği zerre kadar bal için kendini tehlikeye atıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.