— Bir an mülteci bir çocuk olalım —
Adı Ahmet altı,yedi yaşlarında.Çocuk işte dedirttirecek kadar sevimli.Siz gülümseyince oda gülümsüyor ama ne gülümseme gözlerinin içinde mahcup utangaç bir tavırla.Hani insanın içinden geçmiyor değil,kendi çocuğunuzu veya bir yakınınızın çocuğunu sever gibi sevmeyi.Malum ülke cinsel istismarcılarla dolu iken bu sevgiden bile korkuyor insan.
Suriyeli,Iraklı veya Afgan ama bunun bir önemi yok çocuk işte.Irk,din,mezhep hiçbirini gözetmiyorsun karşında sana bakıp gülümseyen bir çocuk varken.Belki ebeveynlerinin,belki devletin belki de hepimizin hatası bu çocukları tanımak.Aslında bir değil birkaç taneler ellerinde Pazar arabaları öğleden sonra geliyorlar pazara hepsinin de gözleri gülüyor.Dünyadaki bu emanet hayatlarında neler olduğunun farkında bile değiller.Kiminin adı Dünya kiminin Rüya.
Savaşlardan zulümlerden ta buralara Çankırı’ya kadar gelmiş getirilmişler.Pazar günleri pazarcı esnaflara atacağınız bir şey varsa bize verin diyorlar.Pazar dağılırken karanlıkta yere atılan çürükler içinden topladıklarını,esnafların gönlünden kopanları o arabalara dolduruyorlar dünyanın ne boktan bir yer olduğundan habersiz onlarca tehlikenin farkında olmadan bu çocuklar yinede gülümseyebiliyorlar.Neyse çocuk olacaktık bir an Ahmet olacaktık.
Aslında onu birkaç hafta önce tanıdım.Tezgahın arkasından o ışıl ışıl umut dolu gözleriyle bana bakıyordu.Ben gülümseyince oda gülümsedi ama ne gülümseme bu iğrenç dünyadan kopuyor çocuk olmak istiyorsunuz bir an,Ahmet olmak yarına umut bağlamak için o gülüş yetiyor.Söyle bakalım adın ne dedim.Yüzüme baktı gülümsedi ben dediğimde anladı.Ahmet dedi.ne istiyorsun dedim.Gülümseyerek sadece işaret parmağını uzattı.Domates,biber,patlıcan hangisini göstersem istemem diye kafa sallıyordu.Ne gösterdiysem istemedi ben geri otururken bakışı değişti umudu kırılmış gibiydi.İstediğin karşı baharatçıda varmı derken anlamadığından yine gülümsedi.Elimle baharatçıyı işaret ederken istediği olmuş gibi takıldı peşime.
Ürkek çekingendi yolun ortasında durunca geri dönüp eline bir lira verip hadi sen al dediğimde koşarak gitti.Buzdolabındaki suyu gösterip su aldı.Susamıştı Ahmet kasaların yanındaki pet şişedeki yarım suyu göstermiş ne ben anlamış nede o derdini anlatabilmişti.Bir ülkede yabancı,dünyada çocuk olmak bu kadar zordu.Onun akranları pazarda anne babasıyla gezerken canları ne isterse tezgahlarda göstermeleri yetiyor Ahmet gurbette bir yudum su diye derdini anlatmak için ter döküyordu.
Bu gün akşama doğru pazarda bir gürültü koptu.İki kişi kavga ediyordu bir vatandaş ve bir pazarcı esnafı ve ayırmaya çalışanlar.Sonra ortalık duruldu herkes dağıldı sorun her neyse çözülmüştü.Bir delikanlı gördün mü kavgayı derken hani biraz önce Ahmet dediğin çocuk yüzünden çıktı derken şaşırdım.Neden derken,Ahmet tezgahından oyuncak tüfek çalmış tekme tokat girişti elinden aldın tüfeğini niye dövüyorsun çocuk aklı erse yapmaz derken haklıydı.
Ahmet çocuktu,susadığında 50 kuruş verip su dahi alamayan bir çocuk.Ahmet çocuktu sefalet içinde bir yabancı ülkede yaşayan,pazardan topladığı yiyeceklerle akşam annesi tenceresini kaynatacak bir çocuk.Ahmet meydanlarda mültecilere sahip çıkıldığını haykıranların ülkesinde mülteci bir çocuktu.Onlarca oyuncak içinden Ahmet üç kuruşluk naylon bir tüfek almıştı.Ahmet’in o küçük dünyasında kim bilir ne büyük düşleri vardı.Belki onu bu hale getirenlerden rüyalarında o tüfekle intikam alacaktı.Belki ülkesindeki babasını kurtaracaktı.Ne kadar çok belki vardı oysa,Ahmet bir çocuk ne dünyasına inilir nede düşleri bilinirdi.Var olan gerçekse Ahmet İnsanlar kenti,merhametliler şehri olan Çankırı’da kimsenin umursamadığı,görmediği bir çocuk!
Ahmet çocuktu işte…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.