- 766 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
AYDINLIKTA YÜRÜMEK
Biraz evvel sabah ezanı okundu, fakat ben daha evvel uyanmış, kalkıp tuvalete çıkmıştım. Yatağa tekrar girdiğimde birdenbire nereden aklıma geldiyse taaaa çocukluk anılarıma gittim.
Haaaa.. tamam, anımsadım; soyadı Vural olan bir hanımefendi var, Facebook arkadaş listemde bir bayan arkadaş, birden bana ortaokulda Tarih öğretmenimiz Şükriye Vural’ı anımsattı, içimden ‘’Acaba onun kızı olabilir mi, onun da sarışın saçları ve mavi gözleri vardı ve anımsadığım kadarıyla, bir de kızı vardı, fakat adı neydi?’’ diye gibi düşlere dalmışken, çocukluğuma gömülüp kaldım, ilk gençlik yıllarım hâyâl hâyâl, perde perde açıldı gözlerimin önünde. O zamanın olanakları ile şimdiki gençlerin olanaklarını kıyasladım, çok ilginç, çarpıcı ayrılıklar vardı, eğitimde, ekonomide, sistemde, düzende...
İşte o zamanlar Antalya Lisesi’nin Ortaokul bölümünde 2. sınıfta parasız yatılı okuyan Pansiyon öğrencileri arasındaydım. Antalya Döşemealtı Killik köyünde babam ilkokul öğretmenliği yaparken beni de Beşinci sınıfta kendisi okutmuş, maddi olanakları zayıf olduğu için beni parasız yatılı sınavlarına sokmuş, bana başarılı olabilmem için, Şükrü Er’in hazırlamış olduğu bir test kitabı almış ve ben sınav kazanma heyecanıyla o kitabı kısa sürede yutmuştum! Sınavlara girdim, başarılı olacağımı umuyordum çünkü soruların büyük çoğunluğunu doğru yanıtladığımdan emindim. Emin olmadığıM belki 7-8 soru vardı kendimce...
Bir gün sonbahara doğru babam güler yüzle döndü Antalya’dan, beni görür görmez ‘’ Aferin kara Şaban, imtihanı kazanmışsın!’’ deyip beni alnımdan öperek kutladı. Babamın benden daha çok o sevinmiş bir hali vardı ve eseriyle gurur duyan bir ruha büründüğü her halinden anlaşılıyordu, bu duruma annem de çok sevinmişti. Çünkü benden iki yaş büyük olmasına karşın , bir sınıf önde olan ağabeyim de (Ben Altı yaşında ilkokula başladım, ağabeyim ise Yedi yaşında başlatılmıştı) bir yıl önce parasız yatılı okul sınavlarına girmiş, ancak kazanamamıştı, o nedenle ortaokula başlayınca şehirde ( Antalya’da Mustafa amcamın evine yerleştirilmiş, akraba da olsa el üstünde yatıp kalkması, okula gidip gelmesi, yemesi içmesi okul ihtiyaçları her şeyi ayrı bir sorundu.
Okumaya meraklı zeki bir öğrenci idim, babamın aldığı test kitabı sayesinde öğrendiklerim de başarı sağlamamda bana oldukça yararlı olmuştu. Fakat ilgi duyduğum konular ders kitapları değildi sadece, dergi, gazete okumayı, roman, öykü, makale okumayı daha çok seviyordum, bir de Tom Miks?! Daha o yıllarda sık sık kütüphaneye gider Memduh Şevket Esendal, Reşat Nuri Gültekin, Sait Faik Abasıyanık, Ömer Seyfettin Namık Kemal, Tevfik Fikret , Esat Mahmut Karakurt, Yaşar Kemal, Ahmet Haşim gibi yazarlarımızın yanısıra giderek Montaigne, Kant, Marks, Hegel, Çehof, gibi bir çok yabancı yazara ve özellikle felsefeye ve şiire de büyük ilgi duymuştum.
Yatılı okulda tam anlamıyla bir disiplin vardı. Yemekhane, Yatakhane, Mütalaa salonları ( çalışma salonu, derslik) oyun ve spor alanlarımız vardı. Yemek saatleri, Mütalâa saatleri, oyun saatleri, her şey okul idaresinin belirlediği belli bir program akışı içinde gidiyordu. O yıl anımsadığım kadarıyla yaklaşık 50- 60 kadar öğrenci Antalya’nın muhtelif kasaba ve köylerinden bu sınavı kazanmış çok sayıda devre arkadaşımız olmuştu. Öğrenci olarak tek başına bir başkasının yanında sığıntı gibi kalmak yerine yatılı okul sınavını kazanmış olmak beni de çok sevindirmişti bu yüzden. Arkadaşlar arasında büyük bir saygı, sevgi, kardeşlik ağabeylik ilişkisi vardı. Bilemediğimiz konularda akıl danışabileceğimiz, üst sınıflarda okuyan abilerimiz vardı. Çalışmalarımız, davranışlarımız, okul idarecilerimiz tarafından sürekli olarak yakın gözlem altında idi. Ders çalışırken, uyurken sık sık idareci öğretmenlerimizce kontrol edilirdik.
Ah, o yıllarda o kadar çok tatlı anılar vardı ki unutmak olanaksızdır. Tüm bunları kaleme alsam kaç cilt olur bilemem?!
Yine konuyu dağıtmadan Tarih öğretmenimiz Şükriye Vural’a dönmek istiyorum, çok tatlı dilli, yumuşak, anlattığını beynimize sokan, şefkatli, aydın, sevgi dolu ve titiz bir öğretmenimizdi; yanılmıyorsam, ortaokul ikinci sınıfta II- E şubesinde idim o zamanlar. Onun sevdiği bir öğrenci olmayı başarmıştım. Nasıl mı?! Çok ilginç; bir gün sınıfta Maraton Savaşından söz açılmıştı ve dersi anlatırken, Maraton koşusunun nereden ortaya çıktığını, bunu aramızda bilen bir öğrenci var mı diye sordu; ben hemen parmak kaldırdım, konu hakkında bildiklerimi anlattım Pheidippides adlı kişinin, Atina’lıların Pers’lere karşı kazanmış oldukları savaşın zaferini müjdelemek için, çok uzun süre koştuğunu, sonunda haberi ulaştırıp ‘’ Persler kaçtı, biz kurtulduk!’’ dedikten sonra düşüp öldüğünü, onun anısını yaşatmak için Maratonlar düzenlendiğini ansiklopedik bir bilgi olarak Tekelioğlu Kütüphanesi’nde okuyup öğrenmiştim.( Ancak bu konu bugün tarihsel olarak tartışmalıdır, Maraton savaşlarının Antalya’daki Olimpos antik kentinde Likya’lı kahraman Bellerophontes’in, Kimera (Chimaira) adlı, ağzından ateş saçan, başı aslan, kuyruğu yılan , vücudu keçi biçiminde düşlenen ejderhayı, uçan at Pegasus ile öldürmek ve onun zaferini kutlamak adına düzenlenmiş olabileceği ile yönünde de akla yatkın başkaca bir tez vardır.)
Fakat benim asıl vurgulamak istediğim, öğretmenimizin öğretme merakındaki derinlik ve ince ruh hali ve benim de okumak ve öğrenme merakımın o çağlardaki heyecan ve derinliği.
Verdiğim doğru yanıt öğretmenimizi çok mutlu etmiş ve beni de hemen not defterini çıkarıp, bir artı puanı ile ödüllendirmişti.
Geldiğimiz noktada öğrenci yurtlarında barınmak, okumak, eğitimin ve öğretimi kalitesi, müfredatın içeriği, her şey aşırı derecede dejenere edildi, raydan çıkarılmış bir Cumhuriyet treni uçuruma doğru hızla yaklaşıyor; ne acı, çocukluk hayâllerimiz, adam olmak, bilgi toplumu OLMAK GİBİ DÜŞLERİMİZ HEP SUYA DÜŞTÜ!!!
Bizler bilginin ödüllendirildiği, tembelliğin cezalandırıldığı, doğruluğun dürüstlüğün takdir edildiği bir dönemde, güzide öğretmenlerin elinde yetiştik. Kimse sınav sorularını çalıp, doğru yanıt anahtarını el altından yandaşlarına sızdırmıyordu.
Toplumsal yapıya egemen olan ruh, daha idealist ve realist bir çizgideydi. Gelinen noktada eğitim eğiticiliğinden, öğretmen öğretmenliğinden, ekonomi ulusal ekonomi olmaktan , devlet devlet olmaktan çıktı!! Yalakalık ödüllendirildi. İşbirlikçilik, kanunsuzluk meşrulaştırıldı, suçlar örtbas edilmeye başlandı!
Bilgisizlerin iktidarı ele geçirdikleri ve cahil çoğunluğun desteğiyle nereye gideceğimiz son yasalar ve çocuk istismarları ile açık seçik ortadadır.
BU GİDİŞE BİR AN EVVEL DUR DEME ZAMANIDIR! YOKSA CEHALET NESLİMİZİ KURUTACAKTIR! NE İÇLER ACISI BİR HALE DÜŞTÜK; DERT BİZİM DERDİMİZ ÇARE DE BİZ OLACAĞIZ!
HEP BİRLİKTE AYDINLIK GÜNLERE, DİRENÇLE, AZİMLE VE UMUTLA BİR GÜN; ’CAHİLLER KAÇTILAR BİZ KAZANDIK!’ DİYEBİLECEĞİMİZ GÜNLERE...
Şaban Aktaş
20.11.2016
YORUMLAR
Bazen diyorum ki keşke o yıllarda olsak en azından düşünce olarak babaların kızlarındaki azmi, yeteneği hevesi görmüş olsaydı başka başka kalıplarda değerlendirmek yerine güven aşılanmış olsaydı, onları küçük yaşta evlendirmek yerine okul kapılarına emanet edilseydi "kocaya boyun eğmek yerine "derslere eğilip şevkle eğitimin tadına varılsaydı
Belkide şuan toplamda küçük gelinler değilde Öğretmen ,doktor mühendis Ayşeler olacaktı çok yazık ki cahil bir toplumun yan etkilerini ömür boyu zihninde ruhunda taşıyan nesiller yenilerine nasıl faydalı olacaktır?
Uçurumun ağzındayız tek tek düşüyoruz da kimsenin umurunda değil
Yıl 2016 ve gündeme oturan konular çağ dışı
Bir toplum çığ gibi cahaletin ortasına düşer mi düşer şekil a da görüldüğü gibi
Eğitimciler de saygınlığını yitirdi çok acı gerçekten
Çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor!
Şaban Aktaş (Homerotik)
Teşekkür ederim. Katkınız değerli..
Selamlar saygıyla..
Bizler bilginin ödüllendirildiği, tembelliğin cezalandırıldığı, doğruluğun dürüstlüğün takdir edildiği bir dönemde, güzide öğretmenlerin elinde yetiştik. Kimse sınav sorularını çalıp doğru yanıt anahtarını el altından yandaşlarına sızdırmıyordu.
Toplumsal yapıya egemen olan ruh, daha idealist ve realist bir çizgideydi. Gelinen noktada eğitim eğiticiliğinden, öğretmen öğretmenliğinden, ekonomi ulusal ekonmi olmaktan , devlet devlet olmaktan çıktı!! Yalakalık ödüllendirildi. İşbirlikçilik, kanunsuzluk meşrulaştırıldı, suçlar örtbas edilmeye başlandı!