- 333 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-BİR KOZMETİK EFSANESİ-
Çocukluk yıllarımın reklamlarında karşıma çıkan bir marka bana bir Holywood yıldızını çağrıştırırdı. Açıkçası isim soyad kombinezonu bir film yıldızı edasıyla zihnime pencere açardı. Kimbilir görsel etkileşim kurmadığım bir ad filmlerde izlediğim nice yıldızdan daha karizmatik bir duruşa sahipti belki de.
Bir kozmetik imparatoriçesinden Helena Rubinstein’den söz ediyorum. Derhal “çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır” sözünü terennüm edenler olabilir. Bu sözün kaynağı ya da neyi ifade ettiği üzerinde uzun yıllar durduğumu söyleyemem. Ta ki son yıllarda Google kanallı rast geldiğim bazı fotoğraflara kadar. Görsel sitelerde karşıma çıkan birkaç karenin tılsımı bozduğunu söylemeliyim. Hani fotoğrafların bir dili vardır deriz ya, bu söz ettiğim husus onlardan.
Hemen söylemeliyim ki görsel manzaralar bir gerilim filmine senaryo olabilecek çağrışımları derhal uyandırabilir. O fotoları uzun uzun süzdüğüm anları düşünüyorum. Bunlarda farklı bir ışık, bir enerji var demekten alamadım kendimi. Tüm ömrünü kadınları güzelleştirmeye adamış bir insan duruşu değildi beni karşılayan. O bakışlarda, o duruştaki deyim yerindeyse şeytani pırıltıyı gözledim. Ve fotoğraflardaki ihtirası, politik duruşu düşündüm. İlk bakışta garipseyebilirsiniz. Sonuçta Rubinstein bir iş kadını değil mi? Yoksa bir iş adamı olsaydı böyle homurdanmaz mıydım? Bu sorular bizi hızla konunun özünden uzaklaştıracaktır. Söz ettiğim kişi bir erkek kozmetik patronu söz gelimi Maximilian Factorowicz’de olabilirdi. Evet bildiniz, Max Factor.
Her iki isimde 1870’lerde dünyaya gelmiş bir Polonya Yahudisi olmaktadır. Kuşkusuz Antisemitik bir nutukla karşı karşıya değilsiniz. Tam tersi Yahudi varlığının Musevilik bünyesinde tarihi ve kültürel derinliğinden her zaman söz edebiliriz. Örneğin 18’inci yüzyılda ve yine Polonya’da gelişen “Hasidizm” mistik bir Yahudi tarikatı olmaktadır. Hani derim ki, insanlığı manevi ve kültürel düzlemde besleyen bir damar Musevilik alanında da karşımıza çıkabilir de bu bizi konumuzun dışına sevk edecektir.
Üstte söz ettiğim hususa dönersem 19’uncu yüzyıl Polonya’sı hareketli bir sosyal yapıya sahip olmaktadır. Çeşitli alanlarda burada ismini yâd etmemiz anlamsız kaçacak birçok ismin yetiştiği dönem ve ortamı önümüze koyabilir. Bir bakıma Çarlık Rusya’sı ve Avrupa arasında iki dünyanın geçirdiği değişim ve dönüşümlerin meydana getirdiği sirkülasyon zihnimizde uyanabilir.
Tabi konumuz açısından Helena Rubinstein esastır. Rubinstein zaman içerisinde tıb alanında eğitim alır. Sonraları uzun yıllar Avustralya’da yaşar. Önceleri bir çiftlikte çalışan kadınların karşılaştığı günlük cilt sorunlarını gideren kremler geliştirdiyse de zamanla işlerin genişlediğini ve tüm dünyayı çepçevre kuşattığını söylemeye gerek yok. Öldüğünde modern çağın alanında bir numaralı ismini ardında bırakacaktır.
Pek ala, üstte söz ettiğim ve görsel sitelerde yer verilen fotoğrafların uyandırdığı duyguları besleyen faaliyetler nelerdir? İsrail devletini maddi açıdan destekleyen birini karşımızda bulmamız ilk anda yadırganmaz. Hayatının son yıllarında Telaviv’de hizmete giren bir müzenin açılışı dolayısıyla kurdela kesimine davet edilmesi de anlamsız değildir. Kuşkusuz sıkı bir sanatsever olarak da anılır. Hatta meşhur ressam Salvador Dali tarafından yapılmış resimleri de vardır.
Nihayet ölümünden kısa bir süre önce artık doksanlı yaşlarda olmakla birlikte bir gazetecinin sorduğu soruya cevaben söyledikleri ilginç olmalıdır. Hayatının hiçbir döneminde kendisine büyük paralar ve şöhret kazandıran ürünlerinden kullanmadığını belirtecektir.
Öyleyse her aldığımız kozmetik ürünle siyonizmin ördüğü bir dünyaya birkaç kuruş daha katkı yaptığımızı söylersek acep mübalağa mı ederiz? Kısacası aman hanımlar güzel ve zarif olmak için su ve sabunun yeterli olduğunu zihnimizden uzak tutmayalım. Demem o ki, öyle Estee Lauder esmedi Max Factor ya da Helena Rubinstein’a paydos! Hiç şüphesiz hanımlar özgürlüklerinden asla taviz vermezler. Ancak ikna müessesesine de saygılıdırlar, değil mi?
L.T.
YORUMLAR
Bir bayan olarak kozmetik benim igimi çekmese de bu yazınızı ilgiyle okudum.
Çünkü anlatımınız, değindiğiniz noktalar beni kendine çekmeyi başardı ve sayenizde yeni bir bilgi edindim.
Çok teşekkürler, çok tebrikler
levent taner
Saygı ve selamlarımla...
Haddinizi hiç bile aşmadınız, üstadım...
Zaten ferasetinizle ayrıcalıklı bir yeriniz var sitede...
Demem o ki bütünüyle katılıyorum yazınıza...
Evet, yakışıklı görünmek istemeyen erkek, güzel görünmek istemeyen kadın olmaz...
Ayrıca "çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır" sözüne itirazım var...
Yani, aslında insanın ne kadar çirkinleşebileceğini de en iyi kadınlar gösterir...
Bizdeki 'kancık' yargısı anlatmak istediğimi tam olarak yansıtıyor...
Çünkü, fiziksel kusurun neden olduğu travmayı en açık biçimde kadın yansıtır...
Yani, bu açıdan bakılırsa, kadın çok kolay çözümlenir...
O nedenle kadın imajı reklamların öngördüğü provakatif algıyı çabucak oluşturur...
Tabii, andığımız sözü de bu anlamda yorumlamalı, diyorum...
Tam bir 'satıcı' sözüdür yani o...
Aynı zamanda kadını 'seks objesi' olarak gören, ötekileştirici bir yorumdur...
Sizin dediğiniz gibi, nihayet üstadım, kadın yüzüne gözüne bir şeyler sürdüğünde güzelleşeceğini sanan bir ilkel algısına değil de, bilinçli bir beslenmeyle ait olduğu ırkı daha güzel ve zeki olarak dünyaya getirme algısına sahip olmalı...
Bilmem, ne dersiniz...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Haddini aşmışlık bahsim gerçeklik vurgusuyla değil de latife mahiyetinde bir söyleyiş
Yoksa naçizane yazımın bütünlüğüyle bağdaşmayan bir eziklik, bir nevi günah çıkartma değil şüphesiz
Nihayet
Yerli yerinde dillendirdiğiniz hususlar her dem eşik değer verebilir bizlere
Bu bağlamda, katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...