- 743 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SORULAR HARABESİ
İçimizin denizleri büyür biz büyüdükçe, zamana hapis bu beden içinde. Cümlelerim bazen çok karmaşıktır, önce yazar sonra okumaya kalkar ve hiçbir şey anlamadan noktalarım. İçimden yürüttüğüm gemilerden güller dökülür kucağıma, sancıdıkça sancır ruhumun kalp duvarları, yankılandıkça yankılar yüzümde adi suratları…
Bahsettiğim birileri var bu masalda, anlatabilmek istediğim ruhlar var ve onlar da benim görüp başka kimselerin göremediği bambaşka karanlık bir dünya var. Korkum ise şu, bu dünyayı büyütüp içlerinde ki denizi kirletiyorlar ve kirlenen o denizden buharlaşan karbondioksitleri dışarıya verip bizim gökyüzümüzü ve temiz tutmaya çalıştığımız dünyamızı daha da kirletiyorlar…
İçimizin ormanları var bizim, hiç bilinmeyen bitki örtüsü ile hiç görülmemiş vahşi hayvanları var. Her gün çiftleşip her gün çoğalıyorlar ve her gün doğanlar var içimizde ölenlerden ziyade. İçimizin hayvanları ruhumuzda uğuldar bazen, seslenirler kulaklarımızın iç kısmından ve duyanlar yanlış anlar bu naraları ve haykırışları. İçinizde ki hayvanları dışınızda ki hayvanlar ile karıştırmayın lütfen, onlarla çiftleştirmeye kalkıp başka bir yaratığın varlığını merak edip kendi zehrinizi üretmeyin. Sanki elimizdekiler az gibi… Hep fazla, hep başka, hep daha farklıyı istemek ile geçerken ömür, tam da geçip giderken, arkamıza dönüp bir bakıyoruz ki farklı olan ne varsa tek gördüğü zarar ve ziyan olmuş. Kökü daha çok kötülük içeren hangi kelime varsa onların türemesine sebep olmuş. Biz olmuşuz, onlar olmuş, şunlar olmuş derken bile ses tonumuz dışımızın bize hükmeden sesi ile bir anda değişir ve kötüleşmeye, koyulaşıp kararmaya başlar, uykudayızdır anlamayız… Peki, düşünür müsünüz hiç, ben ne zaman kendi kontrolümden çıkıp dış güçler tarafından yönetilmeye başlandım ve içimde ki temiz cenneti bu uğurda cehenneme çevirip dışa akıttım. Ben bazen saatlerce düşünürüm çocukluğumu, büyümemi, büyütülmemi, büyümeye zorlanmamı… O zaman hormon ile büyütülmeye çalışılmış sebzeler ve meyveler gelir gözümün önüne. Maalesef o zaman anlarım sadece çalmıyoruz biz önce çalınıyoruz sonra da çalmak zorunda kalıyoruz. Beni bile bana bırakmamışlar şu dünyada, bana neden saflık bıraksınlar?
Bana neden sevgi bıraksınlar?
Bana neden saygı bıraksınlar?
Bana neden hayal bıraksınlar?
Bana neden temiz bir dünya bıraksınlar?
Bana neden huzurlu günler bıraksınlar?
Bana neden mutluluk bıraksınlar?
Bana neden düşünme özgürlüğü bıraksınlar?
Bana neden yaşam hakkı bıraksınlar?
Beni, ruhumu, bedenimi, kalbimi bile bana bırakmamışlarken…
O zaman susacaklar, ben fark ettiğim anda içimde ulumaya başlayan vahşi hayvanlarımı salmadan susacaklar. Dışımda ki dünya ölebilir ama içimde ki dünya defalarca dirilebilir! Ben istersem, sen istersen, o isterse!
İstemek için fazla vakit kaybetmek ise ahmaklıktır.
Bazen kendimde olmadım, bazen büyüyemedim bana da sebzeler gibi hormon verdiler evet ama bu benim başka yönlerimi olgunlaştırarak içimdeki dünyayı keşfetmemi ve tanımamı sağladı.
Sadece düşünmek ve sürekli olarak zihnimde yüzlerce insanla konuşmak durumunda olmak çok ama çok yorucu, kalbimden başlayıp beynime yürüyen insan kabilesi, içimdeki göçün en acı tarafı benim için. Sessizliğe hasret kalmak ayrı acı, içimde ki gürültünün benimle uyuyup benimle uyanması ayrı acı…
Zihninizde sürekli o insanlarla konuşan biriyseniz siz de benim gibi, dışa karşı sessizleşmeye başlar, içinizde ki dünyada yaşarsınız çoğu zaman ve içinizde kalın duvarlar var demektir. Bu duvarlar yüzünden sesli konuşanlar ve yüzleşemedikleriniz sizin için öldürücü bir gürültünün varlığını gün be gün arttırır. Önce duvarları yıkın, sonra yüzleşip bir kapı açın ve atın. Kocaman bir boşluk onları içine doğru çekerken elde kalan dünyanın yaşanılır tarafı ne kadar kaldıysa o tarafı ile idare edip bu ömrü vakti geldiğinde noktalayın.
Yüzünüz aydın, gözünüz kara olsun…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.