- 956 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MOLLA MESTAN (4)..
SAVAŞIN AYAK SESLERİ...
Babası her yıl Selanik’e gelecek senenin tütün ihraç siparişini almak üzere Avusturya şirketinin Türkiye
Direktörü Bay Walther ile görüşmek üzere giderdi.Cari yılda gönderilen tütünlerin istenilen evsafa uygunluğu analiz edilir,gelecek sezonun siparişleri alınırdı...
Genellikle Molla Mustafa takdirle ödüllendirilirdi bu toplantılarda..On yıllık sürece bakıldığında,artarak devam etmişti siparişler...Kumpanya Drama tütünlerini üç ayrı müesseseden almasına rağmen,en çok babasından memnundu...Ondan ithal edilenler;neredeyse yüzde yüz istenilen evsaftaydı...
Artık bu müessesenin kurumsallaşmasını istiyorlardı Avusturya firma yetkilileri.....
Bu yüzden Herr Walther Molla Mustafa ile beraber bu yıl çocuklarınıda davet etmişti Selanik’te bulunan Kumpanya Merkezine... Paydaşına bunun önemini anlatıp,çocukların neden bu konuda yetişmesi gereklilliğini anlatacaktı,onların mutlaka bu konuda eğitim almalarını isteyecekti...
En çokta Viyanadaki Fabrika Üretim Şefi Fransız Mösyö Pierre’in Molla Mustafaya verdiği ad hoşuna gidiyordu: ’Tütünün Kompedanı.....’
Molla Mestan Selanik’e gitme haberini Babasından alınca,sevinçten uçuyordu...Daha önce dedesi ile birlikte görmüştü bu kadim kenti,Annesinin vefat ettiği yıl...
Ama bir mekanı baba ile gezmek çok başka bir duygu idi...Rıhtımı,Beyaz Kulesi,Engin Denizi,Pastahaneleri,Elektrikli Tranvayı, her milletten insanı,içini ısıtmıştı bu haber...
Üstelik Ahmette yanlarında olacaktı bu iş gezisinde..
O ise abisinin hediye olarak getirdiği çikilatoları yıllarca unutamamıştı Selanik’in....
Trene Okçular İstasyonundan bindiler...Üçününde başlarında kırmızı püsküllü fesleri vardı...Kavaladaki Rum Terzi Stavri Efendi dikmişti takım elbiselerini...İskarpinlerde babasının Payitaht hediyesi idi...
Tren Selanik’e tıkırtılar arasında ulaştığında akşam olmak üzereydi,Şirketin bir yetkilisi onları istasyonda karşıladı ve konaklayacakları sahil kenarındaki lüks bir hotele yerleştirdi...Çevreyi en dikkatli Ahmet inceliyor,abisine de sorular soruyordu...
Ertesi sabah kahvaltılarını yaptıklarında,kendilerini istasyonda karşılayan şirket yetkilisi lobide hazır bekliyordu bile onları...
Bay Walther randevularında dakikti,muhataplarından da bu hassasiyeti istiyordu...
Onları ofisinin kapısında karşıladı. Hemen odasına aldı.Molla Mustafaya kahve,çocuklara limonata ikram etti...
-Sizi ne kadar özlemişim Herr Molla Mustafa...Diye söze başladı..Bu yıl gönderilen siparişleri Mösyö Pierre’in beğendiği haberini ona verdi..Uzun teşekkür faslından sonra gelecek yılın siparişine gelmişti söz...
-Sizden bu yıl 300.000 Atik Kiyye tütün istiyoruz Herr Molla Mustafa..Rakamı duyunca Molla Mestan babasına baktı.oda gülerek karşılık verdi...Bu sipariş bütün zamanların rekoruydu..Bay Walther:
-Size güveniyoruz ve başaracağınızı biliyoruz.. Dedi tebessümle...Aynı ciddiyetle cevap verdi babası..
-Başaracağız bundan emin olabilirsiniz..Allahın izniyle..
Çocukların eğitiminin önemini belki bir saat anlattı onlara..Molla Mustafanın Galatasarayı İdadisi fikrini oldukça beğendi..Çocuklarada kutusunda birer dolma kalemi,mürekkepleriyle birlikte hediye etti..
Bay Walther hızla yerinden kalktı, odasının camından Selanik Körfezini bir müddet temaşa etti..
Direktör bakışını onlara döndürdüğünde ciddileşmişti...Sıkıntısı çizgiler halinde yüzüne yansıyordu..
-Herr Molla Mustafa aslında böyle bir haber verip,moralinizi bozmak istemezdim ama Avrupada bu gerçek yüksek sesle konuşuluyor artık....
Dünyanın büyük bir savaşa doğru hızla yaklaştığını söylüyorlar,bilinen düşünce adamları..Kızma ama sadece siz Türkler fark etmiyorsunuz olanları...Sırplar,Bulgarlar hatta Karadağ Sırpları güçlerinin çok üzerinde ağır silahlarla donatılıyorlar...Yunanistan donanmasını on kat arttırıyor,İngiliz subaylar tarafından eğitiliyor..
Daha geçen ay bir büyük Alman gemisi bu limandan bir çok topu Sırbistana transfer etti... Bulgarlara hakeza..
Askerleriniz güvenliklerini bile sağladı...Bu Almanlara bu kadar inanmayın...Altınızı oyuyorlar haberiniz olsun...Viyana da ki büyük tirajlı gazeteler,İngilizlerin Dünyayı büyük bir ateşin içerisine,petrol sevdası yüzünden sürüklediklerini endişeyle yazıyorlar...Köşe yazarlarının korkuları da bu...Halk oldukça tedirgin...
Büyük endişe duyuyorum bu gidişattan...
-Selanik gazeteleri de aynı korkuyu taşıyor Bay Walther...Benimde düşüncen sizinkiyle paralel...
-Evet Herr Molla Mustafa,Selanik yabancı misyonunun düşüncesi de bu yönde...Konsolosluk davetlerinin de konusu bu elim gidişat...
Molla Mestan ilk kez duyduğu bu tip konuşmaları,zaman zaman babasının yazıhanesindeki sohbetlerde de işitmişti...Ama bu kadar yakın bir savaş tehlikesine burada şahit oluyordu...Hele Bay Waltherin onları uğurlarken söylediği...’Büyük bir savaşın ayak seslerini duyar gibiyim...’Cümlesi onu oldukça korkutmuştu...
Selanik rıhtımında gezinirken babasına sormuştu...
-Yani Büyük Savaş Selanik ve Drama da da mı olacak baba..? Bir müddet sustu Molla Mustafa..
-İnşaallah Mevla böyle bir savaştan ülkeyi muhafaza eder...Böyle büyük bir acıyı bizlere yaşatmaz...
Ağzından Molla Mestanın da bildiği bir Ayeti Kerime Meali döküldü...’İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak edrmisin Ya Rabbi...’
Ahmet kumsalda gezişen martıları kışş kışşş sesleriyle denizin bereketine doğru uçurmak istiyordu...
Otelde yemediler akşam yemeklerini.Molla Mustafa iki oğlunu Derviş İbrahim Efendinin ;
Balıkçı Lokantasında;dervişin elleri ile tuttuğu,
Selanik Körfezinin lezzetli balıkları ile çok güzel bir yeşil salata eşliğinde ağırladı..
Yemek sonrası hemen otele geçtiler..Babaları onlara ertesi gün,İkinci Murat Hanın kadim kenti Selanik’i gezdirecekti...İki kardeş oldukça heyecanlıydılar...
Sabah kalktıklarında konaklaldıkları hotelin hemen karşısındaki Beyaz Kuleden başladılar gezintiye...
Kanunı Sultan Süleymanın yaptırdığı bu ihtişamlı hisar, uzun süre askeri amaçlı kullanılmıştı Devleti Alide...Mimarının;Sinan olduğunu söyleyenler çoktu...Doksanüç harbinden sonra beyaza boyandığından hisar Beyaz Kule ismini almıştı...Şİmdiki görüntüsü ise eski haline dönmüştü...Tabii rengindeydi hisar...
Babalarının anlattıklarını ilgiyle dinledi çocuklar...Ara sıra soruda soruyorlardı merakla...
Molla Musatafa,büyük oğluna Kanuni Hisarının Kitabesini gösterdi okumasını söyledi..Dikkatlice Kitabeye yaklaşan Molla Mestan Okumaya başladı...:
’Şiri Merdan Hazreti Süleyman zaman,emriyle yapılıp burç-ul esed oldu tamam..
Şir-i Peyker ejdarha toplar ki etrafındadır,yaraşır bu kaleye,Burcu Esed dense tam...
Oldu tarih dokuzyüzkırkiki bukalenin,hicreti peygamber ahir zamandan vesselam..
Şehir Yunanlıların eline geçtiğinde;1913 yılında da tekrar beyaza boyanacaktı Kanuni Hisarı...
Kitabesi de yerinden sökülüp bir daha konulmayacaktı kale üzerine...Vaftiz edildiği söylenecekti ahaliye.....
Elektrikli tranvayla yaptıkları nostaljik şehir turu çocukları çok mutlu kıldı...Molla Mestan Selenik’in imbik,imbik ruhunun derinliklerine doğru süzüldüğünü,yavaş yavaş benliğini kapladığını hisseder gibiydi...
Vilayet Konağı,Kentin ilk yapılan Camii Hamza Bey Camii,...
İkinci Murat döneminde inşa edilen Bey Hamamı izledikleri mekanlardan oldu..
İshak Paşa Camii,Fatih Sultan Mehmet Hanın Sadrazamlarından İshak Paşanın 2.Beyazıt Döneminde Selanik Sancak Beyi olarak yaptırdığı Camidir dedi Molla Mustafa...
Yeni Hamam,16.yy vakıf sahibi,Hüsrev Kethüdanın yaptırdığı eseri dikkatlice izlediler,hatta Ahmet Efendi içeride yıkanmayı bile teklif etti...
Zengin Yahudi Tüccarların yaşadıkları mahalleye gittiklerinde bir villa dikkatini çekti çocukların...Yaklaştıklarında askerler tarafından çok sıkı korunduğunu gördüler...Molla Mustafa daha fazla yakınlaşmamalarını istedi...Tabi hemen soru geldi..
-Burası kimin baba...?
-Alatinilerin Köşkü...Şimdi içerisinde Sabık Padişah 2.Abdülhamit ikamet ediyor...Kirasını kendi ödeyerek....Bu güvenlik onun için alınmış herhalde...
Baba çocuklarına, 1492 yılından itibaren özellikle İspanyadan çok miktarda Yahudi İnsanının yerleştirildiğini anlattı bu kadim şehre ...
Bu günkü Yahudi nüfus,Selanik’in yarısından fazladır dedi.... Molla Mustafa......
Sahilde lüks bir pastahanede yedikleri çikolotalı tatlı,damaklarında günlerce hoş bir aroma bıraktı...
Kenti yüksekten,Bizans kalesinden çaylarını yudumlarken seyretmeleri unutulmayacak anılarındandı..Ne kadar da mükemmel görünüyordu buradan Büyülü Şehir Selanik...
Kalenin içerisinde bulunan Yedi Kulenin banisinin Çavuş Bey olduğunu,miladi1431 yılında yapıldığını söyledi Bizans Surlarının,görevlilerinden biri...
Kaleden inerken bir yapı dikkatlerini cekti...Molla Mestan babasına merakla sordu..:
-Bu büyük yapı nedir Baba..Bir mescide benziyor..Gördüğümüz Selanik Sinogoglarını da andırıyor...
-Orası Yeni Camii oğlum...Sabetayist Vatandaşların yaptırdığı mabed...İslam Tarihinden okumuşsundur, bilirsin ...Mescidi Dırar...Dırar Mescidi.
Güneş yavaş,yavaş kadim kenti terk ederken,sahilde üstü açık kırmızı Alman yapımı N.S.U marka bir otmobil çocukların dikkatini oldukça çekti..Mestan kimin bu güzel otomobil diye sordu...
Babası:Alatini Kardeşlere ait olduğunu ifade etti,şöför mahallindeki en küçükleri arabayı keyifle sürüyordu...Rejinin elinde de Ford marka birkaç otomobilin bulunduğunu ifade etti Molla Mustafa.....
Oğlunun ;şöförün başındaki fötr şapka llgisini fazla meşgul edince,babası devreye girdi.....:
-Genellikle yahudiler bu tip şapka giyerler,diğer ecnebilerin fötrleri daha sade ve daha kısadır Yahudilerinki ise daha derin ve heybetli...Ama bizim kırmızı feslerimizin yerini hiçbiri tutmaz...Onlarınkine göre daha ucuz ve asildir bizim başımızdakiler....
Sabah,Sarışaban a trenle değil yelkenli gemi ile döneceklerini söylediğinde hem Molla Mestan hem kardeşi Ahmet oldukça heyecanlıydılar...Yelkenli bir gemiyle gideceklerdi yaşadıkları şehre...
Kavala limanına yaklaşırken kentin ihtişamlı görüntüsü onları bir hayli memnun etti..
Gemilerin çokluğu kentin ticari altyapısını haykırır gibiydi...
Molla Mustafa ve Mahdumlarını, karşılamaya gelen,Seyislerinin at arabasını ustaca kullanımı ile iki saatten biraz az bir sürede Sarışabandaki Mağazalarının önündeydiler...
Molla Mestan,Galatasarayı Mektebi Sultanisi kaydı için babasının yazıhanesine gittiğinde,katipleri Mehmet Efendi ile hararetli bir diyalog halinde buldu onları...Molla Mustafa;elindeki Selanik gazetesini gösterip,yüksek sesle soruyordu Katip Mehmet Efendiye:
-İtalyanların amacı belli;Trablusgarbı işgal etmek...Verdikleri notaya cevap bumu olmalıydı...’Biz yapmadık mesulü bizden önceki yöneticilerindir suç diyorlar...’ Ne biçim hariciye yönetimi...Adamlar Devlette devamlılık ilkesinden bile haberleri yok...Eski yönetim sorumludur avutmacası ile işi halledeceklerini sanıyor bu çocuklar..Ülke yönetimi kimlere kaldı Ya Rabbi.....
Hele altındaki habere bak,Serezde ne kadar tecrübeli,işbilir memur,amir ve asker varsa hepsi emekli edilmiş,çok yakın gelecekte Drama Sancağında da aynı eylemin yapılşabileceğini söylüyordu gazete..Bunlar ülkeyi bu şekilde yöneteceklerini sanıyorlar dedi yüksek tonda Mehmet Efendiye...Kimlere kaldı ülkenin idaresi...Vah ki Vahh...
Çok düşünmüştü;kayda katip Mehmet Efendi ile mi,yoksa kendisi mi götürsün diye Molla Mestanı...
Öyle anlatmıştı babası ona Galatasarayı Mektebi Sultanisine trende giderken..Yorgun araç tıkırtılar arasında dura kalka sabah namazı vakti Sirkeci Tren Garındaydı...Hüseyin Bey Köy istasyonundan ilk defa bu kadar uzun sürede gelmişlerdi İstanbula..Tam onbir saat sürmüştü bu yolculuk..Güvenlik tedbirleri demek arttırılmıştı...Her zamanki gibi İstasyonun karşısındaki otele yerleştiler,Baba oğul...Abdeslerini hızlıca otelde aldılar,sabah namazlarını büyük bir huşu ile Ayasofya Camiinde kıldılar..Namaz çıkışı yanıbaşındaki Topkapı Sarayı çok şeyler fısıldıyordu sanki onlara...
Molla Mestanın en çok hoşlandığı mekanlardan biriydi bu meydan..Tarihi At Meydanı...Bir tarafında Sultan Ahmet Camii bir tarafta Ayasofya Camii..
Hele sabah ezanları iki cami müezininin karşılıklı okuyuşu,ona ebedi bir huzur gibi geliyordu ...Çorbalarını hemen karşısındaki lokantada içtiler..Hızlıca Atlı Tranvayla Karaköye geçtiler..Tünelle Peraya ulaşmışlardı bile...
Tranvayında işlediği,geniş bir caddeden yürüyerek bir heybetli yapının önünde durdular..Yüksek demirden kapısı,buralar öyle kolay ulaşılabilen mekanlar değildir der gibiydi...Bir müddet bahçesinde dolaştıktan sonra baş muallim muavinin odasına çıktılar..Kapıda bekleyen biri rum diğeri ermeni iki vatandaş işlerini gördükten sonra;baba oğul makama alındı...
Molla Mustafa,meramını ustaca yetkiliye anlattı..Mahdumunun bu okulda leyli olarak okumasını talep ediyordu..
Üzerinde Mehmet Akif yazan isimliğin arkasındaki görevli,zarf içinde bulunan evrakları titizlikle kontrol ettikten sonra..’Molla Mestanı ancak yedek olarak kaydedebileceğiz okula dedi...İlave etti...Çünkü yer sıkıntımız var..Sizden önce gelen iki vatandaşa da aynı şeyleri söyledim...Bana sorarsanız siz daha avantajlısınız,yatılı bölümü için daha fazla umut var..’
Mestan biraz üzüldü,babası onu umutlandırdı..İnşallah sen burada okuyacaksın oğlum dedi...Muallim Efendinin söylediklerini işittin..
Okulun geniş bahçesinde bir defa daha merakla gezinirken oldukça heyecanlıydı..Payitahtta talebelik icra edecekti...Hemde ülkenin en gözde İdadisinde..Bu heyecanı otuz küsur yıl sonra en küçük oğlu Kemali bu okula kaydettirdikten sonra, bir daha bu bahçede yaşayacaktı Molla Mestan...
İşlerini hızlıca gördüler..Ziyaretler yapıldı..Osmanlı Bankası Umum Müdürlüğündeki önemli meselelerini babası ivedi bir şekilde halletti..Onun talebi ile Fatih Medreselerinde eğitim gören Süleyman Hilmi Abisini de hızlıca ziyaret ettiler..Molla Mustafa ve Mahdumu.....
Ertesi sabah,Dramaya gidecek Selanik Expresine Sirkeciden dinç bir şekilde binmek için,otellerindeki odalarına dinlenmek üzere çekildiler...
D E R K E N A R....
Eski Samsun Milletvekillerinden;rahmetli Fevzi amca ile yaptığımız memleket sohbetleri,benim içimi ısıtan samimi ve içten değerlendirmelerdendi...
Birisinde:’ Rahmetli dedem Dramada Avusturyalılar için satın aldığı tütün,yani yaptığı ihracat,Bafra Tekelinin aldığı tütünün, iki katıydı’Dediğinde abartılı bulmuştum anlatılanları..
Ne zaman ki Cumhuriyet Arşivlerinde,Türk-Yunan Nüfus Mübadelesİ,Tafsiye Talepnamelerinin asıllarını bulduğumda .Molla Mustafa ve iki oğlunun...Bunun doğruya yakın bir rakam olduğu kanaatine vardım.
Çünkü Osmanlıca Türkçesi ile kaleme alınan o belgede orada bıraktıkları memalikin toplam değerinin otuzbin altın civarında olduğunu gösteriyordu...Bu değerler Savaş Yılları Değerleridir...Belgenin fotokopisi bende saklıdır... .
Üstelik Büyük Dedemin sohbetlerinde Yunanistanda bıraktığım malların gerçek değerini kayıtlara geçiremedim sözlerine rağmen...
Bu gerçekler Mübadillerin, Yunana terk ettikleri yerlerin ne kadar değerli ve oraların büyük bir ticaret merkezi olduğunun da açık ifadesidir...
Tarihi tesbittir,Mübadele ile Yunanistandan dörtyüzbin Müslüman Türk,Anadoludan birmilyon beşyüzbin civarı Hıristiyan Rum zorunlu göçe tabi tutulmuştur..Bu değişim havuzuna;Yunanistan Türkiyenin üç katından fazla insan kabul etmesine rağmen,Türkiyeye çıkan borcunu Büyük Devletlerden kiredi alarak ödeyebilmiştir...
1954 yılında Yunanlı bir parlementer Parlemento da yaptığı konuşmada..Drama ve havalisinin tütün ziraati ve ticareti olmasaydı bu kadar büyük bir yükü kaldıramazdık demiştir...
Kavaladaki TÜTÜN MÜZESİ buna şükranın ifadesidir sanırım..
Bizde açılan Tütün Müzeleri ise herhalde kaybettiklerimize ağıt olsa gerek....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.