- 645 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Duvarı Aşmak
Kurgusuz bir yazı. Tümüyle kendimden. Çok uzun bir zamandır iyi ki okumak, iyi ki yazmak diyorum. Dilim söylemek istediklerimden vareste, evimin tek konuğu iki ayda bir ziyaretime gelen annem, aylar öncesi edindiğim muhabbet kuşlarım ki yeminliydim bir daha edinmemeye.
İkidir sinemaya gidiyorum. Artık sinema salonlarına yalnızca alış veriş merkezlerinde rastlanmaya başlandığından, alış veriş merkezine de gitmek durumunda kalıyorum haliyle. Pek severim sinema izlemesini aslında. Fakat azıcık nefeslenmek için gittiğim işte o son iki film daha bir boğulmama vesile oldu.
Filmlerden ilki Yılmaz Erdoğanın ekşi elmaları. Kelimeleri cebinde bir adamın nasıl böyle kötü, vasat altı repliklere imza attığına şaşırıyordum ki, Çağan Irmak’ın benim adım Feridun filmi ile fantastik komedi çekmeye başladığını öğrendim. Unutulmaz oyuncuları ki onların performansları da hayli kötüydü, yöresel şive ve Melis Sökmen birleşmiş fakat filmi kurtarmaya yetmemişti. Her iki filmi de izledikten sonra keşke bu filmleri izleyeceğime eve dönüş yolunda bir grup kedinin saldırısına uğrasaydım ve her yanım tırmık içinde kalsaydı diye düşünmekten kendimi alamadım. Yerli film de izlenir mi canım saçmalığına katılmıyorum yine de. Amerikan filmlerine tutkuyla bağlılık yemini edenlerin o filmlerdeki tekrarları göz ardı edip bizim filmlere saldırmalarını da kabullenemiyorum. Eşkiya, babam ve oğlum ve niceleri ayarında yerli filmlerimiz olabileceğine dair umudumu koruyorum.
Anlıyorum ki, okumak ve yazmak, muhabbet kuşları ve anılar, ölçüsü kabilince tütün ve mey ile yetinmeliyim uzun bir süre daha. Belki çamura bulanmış elbiselerimle koşup sığınabileceğim, her şeye rağmen şefkatiyle beni karşılayan anaç bir kucağa, yasemin kokulu bir sorgusuz zamana ulaşırım bir gün. Ve koşulsuz sevilmenin ne olduğunu anımsarım yeniden...