- 3078 Okunma
- 10 Yorum
- 3 Beğeni
-NAZIM HİKMET'İN AĞA CAMİİ ŞİİRİNDEN YANSIMALAR-
Hiç kuşku yok ki, bir şairin hayatının değişik dönemlerinde yaşadığı olaylara göre şekillenen his ve fikirlerinin izdüşümünü taşıyan şiirler yazması her zaman mümkündür. Bu anlamda tanınmış bir şairin farklılaşan duygu ve düşünceleri önümüze koyan eserlerini değerlendirmek de biyografik ögeleri göz ardı ederek mümkün olmayacaktır.
Bunun gibi ünlü şairlerimizden Nazım Hikmet’in bağımsızlık savaşı şiirleri içerisinde biri var ki, insana hem içerik hem de biçimsel yönden farklılık arz ettiğini düşündürür. “Ağa Camii” adlı şiirinden söz ediyorum açıkçası. 1921 tarihinde yazılmış bir şiirdir bu. İstiklal Harbi döneminde henüz on dokuz yaşında yazıldığı görülmektedir. Genel Nazım Hikmet şiirlerine benzediği söylenemez. Her şeyden önce biçimsel ölçekte aykırılık gösterir. Hece tarzı bir şiir olmaktadır. Dolayısıyla kafiyelidir. Ayrıca mısralar on dörder hece ve duraklı ki, eski şiirin matematiksel denge arayışını da akla getirmektedir.
İçerik bazında ele aldığımızda da; mekân itibariyle işgal dönemi İstanbul’unun yine eksantrik özellikler gösteren bir muhiti bizleri karşılamaktadır. İstiklal Caddesinde yer alan Ağa Camii özellikle dikkate değer bir seçim. Yani şair salt bir cami şiiri yazmıyor. Levanten yapıyı bizlere duyurmaktadır. Şu dizelere bir bakın: “En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde orospular yükseltiyor sesini.” Türkiye’de gayri Müslim burjuvazinin konumlandığı muhitlerden birinde üstelikte işgalin gölgesinin düştüğü bir dönemde bir yöre camisinin mahzunluğunu duyuyorsunuz. İşte dizelerle karşılığı: “Havsalam almıyordu bu hazin hali önce, Ah! Ey zavallı cami seni böyle görünce”
1921’de yazılması akla şunu getirebilir. Moskova’ya ekonomi okumaya gitmeden hemen öncesidir. Henüz Marksist ideolojiyle yoğrulmadan öncedir açıkçası. Meydan Larousse ansiklopedisinin Nazım Hikmet maddesinde rast geldiğim bir cümle aklıma geliyor. Yıllar sonra Nazım Hikmet Moskova’da eğitim gördüğü dönemi şöyle tanımlar. "24 saatte 24 saat Lenin, 24 saat Marx, 24 saat Engels" Bence bu dizede geçen süre bahsini rakamsal değil nitelik düzleminde anlamak gerekir. Nazım Hikmet’in yaptığı tanımın karşılığı hızlandırılmış kurs misali bir anlama varabilir de. Bir nevi beyin yıkama ameliyesi demek mübalağa mıdır acaba?
Oysa "Ağa Camii" şiirini henüz bu Moskova döneminden önce ve İstiklal Harbinin de insanı madde âleminden alıp iç dünyasının derinliklerine sevk eden, kendisiyle yüzleştiren ikliminde yazmış bulunmaktadır. Sözü dizelere bırakalım mı? “Ey bu caminin ruhu Bize mucize göster, Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer, Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla” Hatta bana göre şairin genellikle en beğenilen şiirlerinin Milli Mücadele konulu şiirleri olmasının sırrı da buradadır.
Yine gençlik döneminde Nazım Hikmet’in üzerinde bir başka üstadımız Yahya Kemal etkisinden söz edebiliriz. Bunun temel nedeni Yahya Kemal’in Nazım Hikmet’in annesi Celile hanımla nişanlılığıdır. Celile hanım bir ricada bulunur kendisinden. Oğlunun şiir yazdığını söyler. Yahya Kemal’den bu konuda oğluyla ilgilenmesini ister. Bu noktada, Yahya Kemal’in Nazım Hikmeti ilginç bir denemeden geçirdiği anlatılır. Bir şiirini görmek ister. Nazım evdeki bir kediyi konu edinen şiirini gösterir. Yahya Kemal şiiri okur. Sonra kediyi görmek ister. Kedi dökük bir hayvandır. Yahya Kemal’in kediyi görünce; evladım bu sünepe, uyuz hayvanı bu kadar güzel övebildiğine göre sende şair kumaşı var demesi de ilginç olduğu kadar manidardır.
Tabi sanatta hayal boyutu akla gelebilir. Nesnenin bizatihi kendisi değil, sanatçıdaki izdüşümü esastır. Dış dünyanın sanatçının algısından, prizmasından geçerken uğradığı kırılma, kendi aynasından aksettirdiği dünya önemli bir husus olmaktadır.
Sözün özü, şu soruyu sormak isterim. Nazım Hikmet üstte değindiğim "Ağa Camii" şiirinde sergilediği değerler yelpazesini korusaydı bizim bugün toplum olarak nasıl bir Nazım algımız olabilirdi? Kuşkusuz bir şairi veya insanı hele ki ölümünden sonra olduğu gibi almak ve nesnel ölçülerde değerlendirmek gerektiği de haklı olarak söylenebilir. Ancak uzun yıllar ülkemizde farklı toplumsal kesimler arasında bir çatışma unsuru halini aldığını düşünüyorum da; daha müspet bir sosyalizm anlayışının mümessili olabilirdi kanımca. Yanı sıra, belki de dünya genelinde bu denli popüler ve önemli bir isim olmazdı ama ülkemizde her sosyal kesimde olumlu yankı bulabilirdi.
Hani derim ki, ünlü şairimizin ülkemiz ölçeğinde totaliter bir sosyalizm ile liberal veya demokratik sosyalizm anlayışlarının algılanışı noktasında kırılma açısını belirleyen bir isim olduğunu düşünürüm hep...
L.T.
YORUMLAR
Şahsen Nazım'ı sevmem
Dünyevi görüş farklılığımızdan dolayı değil
Annesi Yahya Kemal arasındaki aşk konusuna tavrından sonra bilinen 12 kadın konusundan (bilinmeyenleri meçhul ya)
Elbette ki şairliğini seromoniyle selamlıyorum
Sizi de can-ı gönülden kutluyorum bu yazınızı yazıp buraya taşımanızdan dolayı
Selamlarımla Levent Taner beyefendi
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
Siz Türkçeyi ve yazım kurallarını titizce kullanan bir kalemsiniz. ÖYKÜ türü dışında pek okuma yapmadığım halde sizin yazdıklarınızı ve seçtiğiniz konuları bu nedenle önemsiyorum ve okuyorum.Saygıyla
.
Kemnur tarafından 11/16/2016 10:40:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Saygı ve selamlarımla...
faydalandığım bir yazı olmuş
teşekkürler Levent Bey
saygılar usta kalem
levent taner
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
İdeoloji hayatta her şey değildir elbette
İnsanın ontolojik boyutta, yaradılış ekseninde değerlendirilmesi de gerekir
Nazım Hikmet'te bu gerçeğin dışında değil bence
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum hanımefendi
Saygı ve selamlarımla...
Güneşe dokunamayan eller, ellerini Tanrıya kaldırır ve beddua eder... Ey Tanrım ! Nasıl bir adam, nasıl bir şair yarattın da biz onun gölgesi dahi olamadık ?
Gölgeler güneşin sakladığı kendisi gibidir. Dillerinde gerçekçi duyguları barındırır, kalplerinde evrensel insan değerleri vardır. Kimseye ait değiller. Kimsenin değiller. Bir dini sığınağı yapmazlar, bir kültürün içine sığmazlar. O herkesin , hepimizin dünyanındır.
O şair ki gökyüzünde güneşe en yakın yıldız !
O şair ki her şiirin gölgesinde her şiire gölge !
O şair ki dünyası insan, dünyası can !
O şair ki vicdan ile kalp arasında dolaşıp duran !
O şair ki yaşadığı dönemden çıkıp evrensele ulaşan !
O şair ki şiirlerinde umudu yarınlara taşıyan !
O şair ki kıskanılan, kıskananlara dahi nefret duymayan !
O şair ki vatanım vatanım vatanım kelimelerini hepimizden çok kullanan !
Herkes onu okuyabir ama herkes anlayamaz...
☆☆☆☆☆ Nazım Hikmet ☆☆☆☆☆
levent taner
Her zaman derim sayın hocam
Sizinle belki bir fazlayız ama sizsiz kaç kişi eksik kalırız Allah bilir bunu
Katılım ve katkınızla şeref bahşettiniz
Saygı ve selamlarımla...
Davet şiirinin son kıtası ideolojisinin kurbanı gibi,
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim,
şöyle olsa nasıl olur,
yaşamak bir insan gibi tek ve hür
ve memleket gibi kardeşçesine
bu hasret bizim, esnlikler dileklerimle...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
Evet.Bu da Nazım'ın bir şiirinden...Acaba onu kedere boğan nedir ki diye sormak,araştırmak da gerek sanırım..."Yurt" hasretimi yoksa yanılgıları mı?
Nazım şair olarak evet lakin düşünce dünyası çok tartışmalıdır.Mesela sosyalizm zaten özü itibarıyla "diktaörlük" olmadan olmaz ki?Ayrıca Nazım'dan geçinenlerin Nazım yüceltmesi pek samimi olmasa gerektir.
Yine de farklı bir bakış açısından kapıyı aralamak hoş.Tartışmak,araştırmak gerek.Mesela Z.Sertel,Nazım'ın Moskova'da yanılgılar içinde olduğundan bahseder.
Tıpkı eşcinsel A.Gide'n Moskovadaki yaşadıkları gibi.Savunduğu sistem bu hali "burjuva sapması" görüp,en ağır şekilde cezalandırmayı bir yasa maddesi olarak da ceza kanununa koymuştur.Çok trajik bence.
Nazım'ı biraz da "yanılgıları "üzerinde araştırsa keşke edebiyatçılar/ eleştirmenler. İyi akşamlar dileğimle.
levent taner
Kanımca 1921 sonrası Moskova'ya gitmesi negatif yüklemeye maruz bırakıyor
Yine bilebildiğim kadarıyla edindiğim izlenim psikobiyografisinin yazılması lazım Nazım'ın
Annesinin babasından ayrılıp Yahya Kemal ile nişanlanması on dört onbeş yaş zamanı
Üvey babaya karşıdır çocuk çağında
Hatta bir gün evlerine gelen Yahya Kemal'in pardesü cebine bir not bırakır
"hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz" demektedir
İdeolojik politik yapısını bir yana bıraktığım ender bir andır bu
Nazım ergenlik ve gençlik evresinde ailevi yaşamında bir alt üst oluş yaşıyor anlayacağınız
Hayatı boyunca rüzgâra tutulmuş yaprak misali oradan oraya sürüklenmesi bundandı bence
Düşünsenize askeri okulda okurken neden Rusyaya yollanır?
İlerici bir dünya görüşü adına mı?
Osmanlının son evresinde bizde batılılaşma cereyanlarına alabildiğine açık okullardan biri Tıbbiye ise
Biri de harbiye
Burayı bırak ilerici olmak, aydın olmak adına Sovyet Rusyaya git
Bu bir sürüklenmedir kanımca
Birde 1957'de sanırım
Romanya'da bir kandil akşamı bir camiyi ziyareti vardır
Oradaki vaazı dinler, ilahi dinler, sonrada orada ibadet eden insanlara aralarında bulunmaktan hoşnut olduğunu söyleyip ayrılır
Sanırım gençliğinin Ağa Camii şiirindeki hisleri kısa bir anda olsa yad eder
Ne ki, "dönülmez akşamın ufku"dur artık
Nihayet Hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Değerli Üstadım.
Piyasamızada tek şarkılık sanatçılar vardır malum olduğu üzere. Mesela hemen aklıma gelen isim Rahmetli Ciguli: Çalgıcı karısı Binnaz ile ün yaptı, sonrası gelmedi. Oysa asıl işi oldukça mükemmell bir akordeon çalgıcısı olmasıydı.
Nazım Hikmet de böyle olmuş. Belki de Yahya Kemal'in etkisiyle gençlik yıllarında bir Ağa Cami yazmış ama hepsi o. Sonrasında asıl işi ne ise ona dönmüş. Yani sizin de belirttiğiniz gibi katı bir sosyalizmdir onun işi.
İşin komik tarafı gözlerinin mavi oluşu dışında Atatürk'e hiç benzemediği halde Atatürk ile özdeşleştirilmiş olmsaıdır.
Selam ve sevgilerimle.
CaNMaYBuLL.
:) bakmak ile görmek arası diyelim yorumunuza .
levent taner
Kanımca 1921 sonrası Moskova'ya gitmesi negatif yüklemeye maruz bırakıyor
Yine bilebildiğim kadarıyla edindiğim izlenim psikobiyografisinin yazılması lazım Nazım'ın
Annesinin babasından ayrılıp Yahya Kemal ile nişanlanması on dört onbeş yaş zamanı
Üvey babaya karşıdır çocuk çağında
Hatta bir gün evlerine gelen Yahya Kemal'in pardesü cebine bir not bırakır
"hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz" demektedir
İdeolojik politik yapısını bir yana bıraktığım ender bir andır bu
Nazım ergenlik ve gençlik evresinde ailevi yaşamında bir alt üst oluş yaşıyor anlayacağınız
Hayatı boyunca rüzgâra tutulmuş yaprak misali oradan oraya sürüklenmesi bundandı bence
Düşünsenize askeri okulda okurken neden Rusyaya yollanır?
İlerici bir dünya görüşü adına mı?
Osmanlının son evresinde bizde batılılaşma cereyanlarına alabildiğine açık okullardan biri Tıbbiye ise
Biri de harbiye
Burayı bırak ilerici olmak, aydın olmak adına Sovyet Rusyaya git
Bu bir sürüklenmedir kanımca
Birde 1957'de sanırım
Romanya'da bir kandil akşamı bir camiyi ziyareti vardır
Oradaki vaazı dinler, ilahi dinler, sonrada orada ibadet eden insanlara aralarında bulunmaktan hoşnut olduğunu söyleyip ayrılır
Sanırım gençliğinin Ağa Camii şiirindeki hisleri kısa bir anda olsa yad eder
Ne ki, "dönülmez akşamın ufku"dur artık
Nihayet Hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Üstadım, bilinir ki, insan olgunlaştıkça sivriliklerinden kurtulur, dünyayla daha barışık, uzlaşmacı, olumlu bir hal alır...
Bu hal üzre olmayan bireyler ve toplumlar yüzünden mutsuz oldukça, bireyler ve toplumların kavgasını ettiği şeylerin kritiğini daha tarafsız, insanca yapar ve buna yol açan nesnelliğin çekişmelerden uzak değerlendirmesini bilgece ifade etmeye başlar...
Bir başka ifadeyle, sonunda gözü toprakla doyan insanın ahlaktan, adaletten, faziletten başkacasının yolunda olmamasını, zalim, bencil, saygısız olmamasını anlatır...
Kısacası, gerçeğe tam olarak vakıf olamayacağını bilir ve vasatlığa rağmen kışkırtıcı, hak çiğneyici söylemlerden kaçınır...
Daha doğrusu, şair Allah'tan korkan kişidir, üstadım...
Bence, Nazım Hikmet böyle biri değildi...
Komünist Rusya'nın borazanlığını yaparken, en başta Müslüman Türklerin uğradıkları zulümlerden hiç etkilenmemiş gibidir...
Mesela Boraltan Köprüsü faciası onda yankı bulmamıştır...
Kurtuluş Savaşı Destanı'nı da Atatürk'e yaranmak için yazdığı söylenir... Nitekim hayatı da bunu doğrular görünmektedir...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Şiir tarihimizde Nazım'a yakın hiç bir dem olmadım
Hayatının, düşünsel yaşamının önemli bölümü bolşevizm, stalinizm çerçevesinde geçer
Stalin iktidarda iken onu yüceltir, devrildikten sonra karşı çıkar
Hani Kruşçev döneminde Rusya sistem olarak Stalinizme cephe alınca ancak yerer Stalin'i
Sosyalizmi Sovyet Rusya hayranlığına indirgemeyen ender isimler arasında yer almadı, alamadı
Bunu yapabilse asıl devrimci o zaman olurdu belki de
Sovyetlere karşı çıkan yine de sosyalist olan, olabilen olsaydı hani
Katılım ve katkınızla onur verdiniz
Saygı ve selamlarımla...