Düşünenler ve Hissedenler...
"Çok neşelisin, hayırdır?" gözleri meraklı değil sitemli bakıyordu genç adamın. Elindeki alışveriş poşetlerini tezgaha bırakıp pencere önündeki kasımpatilara doğru eğilen kadına takılmıştı gözleri. Koklarken gözlerini yumup iç çekiyordu.
- Canım sebep mi lazım? Bak şu beyaz olanlar ne güzel açmış. İki tanesi de baş vermiş, bugün yarın acar."
"Dünyada onca sorun varken pembe gözlüklerimizi mi takalım yani.. Bu kadar basit değil."
- Pembe mi? Tek renkte dünyayı görmek ne sıkıcı. Benim gözlerimden bakma şansın olsaydı milyonlarca renk ve ton görürdün, böyle tepki de vermezdin. Sorunlar ve hayatın gerçekleri üzülsek de dökülsek de değişmeyecek. Dışarıya bak ne görüyorsun?
Adam gözlerini kısıp pencereden dışarıya baktı. Sorunun ardında ne saklı acaba diye inceden düşünmeye başladı. Aptalca bir cevap vermek istemediği için ikilemde kaldı bi süre fakat sonradan abarttığını düşünerek cevap verdi:
"Dördüncü katta oturuyoruz, insanlar arabalar, binalar görüyorum. Bir de kararacak hava birazdan, akşam olacak. O kadar."
Kadın ayağa kalkarak adamın gözlerine manidar baktıktan sonra kısa bir tebessümün ardından pencereye döndü.
"Dün de böyleydi, şimdi de. Dünyanın çarkı herşeye rağmen dönüyor. Dönecek. Hem cennet olacak hem cehennemi yeryüzüne taşıyacak. Sen hava kararacak diyorsun ya, ben baktığımda gökyüzünün fuşya, turuncu ve bordo renklerine dalıp mest oluyorum. Fakat şuan karşı komusunun engelli oğluna çorba pişirdiğini, alt kattaki emekli subayın kimsesiz bir dairede anılarını yâd ettiğini, birazdan ev ev kapı kapı dolaşıp reklam ve broşür dağıtacak genç kızın kulaklıkla aşk şarkıları dinleyip gizli gizli ağladığını biliyorum. Bir çok şeyi görüyorum, farkındayım. Değilim sanma. Gazete, kitap, köşe yazısı okumakla olmuyor bu işler.."
Sağ elini kalbiminin üzerine koyup usulca bastırdı, "...bak tam şuradan hissedeceksin işte, tam şuradan. Başka türlü anlayamazsın. Bunun için kütüphanelerce dolu kitap okumaya gerek yok, insan olduğunu hissetmen kafi.."
Sessizleşti adam. Cümleleri teker teker süzgecinden geçirip anlamaya çalıştı. Kadının gözleri pencereden dışarıya uzanan dünyaya mihlanmıştı adeta. Uzaklara dalan gözlerini ayırmadan tekrar konuşmaya başladı:
- İşin en kazık tarafı nedir biliyor musun? Bu kadar farkında olduktan sonra bu hissin seni yaşatmasına mı, öldürmesine mi müsade edip etmemen gerektiğini bilmemek. Çünki güzel şeyleri de fark edersin, en derinden hissedersin onları da. Eğer izin verirsen farkında olduğun bütün kötülükler seni içten içe yok eder. Mehtabı, kasımpatıyı, şu pencere dibinde uyuyan serçeyi fark edersen tedavi edersin iç dünyanı. Farkında olmak istiyorsan, ruhunun betonlaşmasını istemiyorsan buna mecbursun. Hem ciddi, hem de dolu dolu yaşayıp her nefesinin hakkını verebilmek için bunu kendine ve hayata borçlusun.."
Kadın derin nefes aldıktan sonra silkelenip elini tezgaha uzattı.
"Şimdi o gıcık ve işe yaramaz peşsimist bakışlarınızı çekin üzerimden bayım. Düşlerimi ürkütüp kaçırıyorsunuz!"
Genç adam yüzündeki ciddi ifadeyi kırıp gülümsemeye başladı. Kadın ağzına attığı ekmek parçasını çiğneyerek devam etti:
"Ne yani, duygusal insanlar realist olamaz mı? Aç kaldık aç, hadi kalk da yardım et, bi ise yara.."
Adam doğramak için eline aldığı domateşe bile farklı bakmaya başlamıştı artık. İki dakika, iki cümle onu düşündürmeye ve bakış açısını değiştirmeye yetmişti. Domatesleri usul usul doğrarken bunun bile farkında olmanın güzel olduğunu düşündü ve gözlerine bütün insanlığını doldurarak pencereden dışarıya uzanan dünyaya son bir bakış bıraktı.
✒T.Y.
YORUMLAR
Böyle öyküyle deneme arası yazılar çok hoşuma gidiyor. Yazarın hayata dair görüşleri didaktik olmayan, edebi bir dille satır aralarına serpiştirildiğinde tadına doyum olmaz bir lezzet çıkıyor ortaya. Sizin yazınız da bu lezzeti verdi bana. Kaleminize, yüreğinize sağlık :))
Mavilikler tarafından 11/16/2016 1:58:51 AM zamanında düzenlenmiştir.