- 685 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
USLU DUR KADINIM ÇILDIRTMA BENİ
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Ben artık bildiğin o ten değilim
Bir başka yağmurla ıslak mendilim
Yeter artık ağlatma beni
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Dökülmüş yaprağım, sararmış güzüm
Çiğli kirpiklerle yaşlıdır gözüm
Bu gurbet ellerde ben bir öksüzüm
Yeter artık ağlatma beni
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Bazen bir şarkının dile gelip söylediklerini sayfalar dolusu yazıların söyleyemediğini düşünürüm çok kereler…
Kim bilir ne silinmez izler bırakmışlardır gönüllerde onlar…
Kim bilir hangi duyguların hangi dramların ve için için süzülen hangi sessiz göz yaşlarının hıçkırıklarıyla bestelenip dökülmüşlerdir notalara nağme nağme …
Ve yazgıyı yönlendirebiliyorlar bazen hiç farkında olmadan beklenmedik anlarda.
“Konuşmayı öğrenmeden klasik şarkıları söylemeyi öğrenmiştin.” demiş olsalar da rahmetli annemle babam…
Ve hayatımda kendim için yaptığım biricik iyiliğin musikiye gönül vermekle yaptığımı biliyor olsam da ben.
Bu aşk yine de iyi bir dinleyici olmanın ötesine geçmedi yıllarca.
Ta ki bir arkadaşımın benisemtimizdeki bir derneğin korosuna götürdüğü güne kadar.
Çok geç kalmış olduğumu düşünmekle birlikte aynı gün imzaladığım protokolle derneğin üyelerinden biriydim artık.
Bir ay kadar sonra da mikrofon elimin hakimiyeti altındaydı.
Verdiğimiz Bahar Konseri’ mizin solistlerinden biri olarak güftesi ve bestesi değerli Bestekar Zeki Duygulu’ ya ait uşşak makamında Yasemenler Dile Geldi eserini seslendirme görevi bana verilmişti çünkü.
Bestekarımızın hakkında daha fazla bilgi edinmek amacıyla araştırma yaptığım sırada o güne kadar hiç duymadığım bir şarkının başlığı Uslu Dur Kadınım Çıldırtma Beni) dikkatimi çekti. Ve bu araştırma bir tarihte Bodrum’da hakimlik görevini sürdüren Mefaret Hanımın hazin hikayesine kadar sürükleyip götürdü beni…
Ancak ben 58 yıldır hala gizemini koruyan bu müthiş hikayeye geçmeden önce, babamın memuriyeti gereği çocukluğumun bir döneminin geçtiği yurdun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde ve o çocuk belleğimde çocukça sevinçler heyecanlar ve tatlar bırakan birkaç parça eşyadan söz etmeden geçemeyeceğim.
Bunlar:
Dürbün. Fotoğraf makinesi ve termos. Ki bunlar babamın görevi başındayken yanı başında olması gerekenlerdi.
Sarı borulu gramofon ve üstünde köpek resmi olan taş plaklar. Radyo. Lüks lambasının içinde asılı duran ipek tülden torbası. (Babamın onu her yakışında önünde oturup yaydığı o muhteşem ışığı şaşkınlık ve hayranlıkla seyrettiğimi fark ettiğini düşündüğüm ve annemin anı olarak sandığın bir köşesine attığı torbalardan biri öylece durur hala.)
Eskiden Memurlar gittikleri her yerde ülke Reisicumhuru kadar itibar ve saygı görür, el üstünde tutulurlardı.
Onlar ise atandıkları her yere canları pahasına da olsa seve seve gider, görevlerini büyük bir özveri ve duyarlılıkla yerine getirirlerdi.
Türkiye’nin ilk kadın hakimlerinden olan Mefaret Tüzün de 24 Eylül 1951 yılında Bodrum’da hakimlik görevine başlar. Bu kendisinin ilk görev yeri değildir.
Bodrumlular bu dürüst, gözü pek, adil hakimi çok çabuk benimserler. Ona saygıyla karışık büyük bir sevgi duyarlar. Keşiflere at sırtında gidip gelen hakime hanım, cesurluğu ve girişimciliğiyle kısa zamanda yöre halkının güvenini ve takdirini de kazanır.
Bütün bunlar olurken kader aksine Mefaret Hanım’a hiç sevecen davranamamış ve ağlarını onun aleyhine örmekte bir beis görmemiştir…
Mefaret Hanımın 1954’ te kaybettiği nişanlısının ardından aynı yıl dramatik bir şekilde yaşama veda eder. Onun bu beklenmedik ölümü Bodrum’da büyük bir üzüntü ve şaşkınlık yaratır. Öyle ki Bodrumlular hakimlerine olan sevgilerini, onun adına bir türkü yakarak yaşatmaya çalışırlar. Bu türkü ve onun bu acıklı öyküsü Yunan adalarında bile dillerde dolaşır yıllarca…
Bodrum hakimi Mefaret Tüzün’ün ardında bıraktığı sır dolu ölümüne bir anlamda damgasını vuran bu şarkı ise o meşum geceye tanıklık etmiş olanların belleğinden silinmez…
Bestekar Zeki Duygulu Milas’ lıdır. Ve o gece Milas’ da konseri vardır.
Bodrumlular ciplerle Milas’ın yolunu tutarlar. Mefaret Hanım da aralarındadır.
Dinleyiciler konser sırasında sanatçıya neşe içinde eşlik ederler. Mefaret Hanım hariç.
O sadece duygulu şarkılara eşlik eder gözleri dolarak…
Zeki Duygulu, "Uslu dur kadınım çıldırtma beni" isimli bu fantezi şarkıyı söyler. Şarkının bitiminde Mefaret Hanım birden ayağa kalkar ve "Zeki Bey bu şarkıyı tekrar söyler misiniz?" diye seslenir. Zeki Duygulu bu isteği kırmayıp şarkıyı tekrar söyler. (Hatta Mefaret Hanımın bu isteğini üç kez tekrar ettiği ve o vahim olaydan sonra
Zeki Duygulu’ nun bu şarkıyı bir daha hiç bir yerde söylemediği rivayet edilir.) Mefaret Hanımın bu davranışına bir anlam veremezler. Herkes, "Neden bu şarkıyı tekrar tekrar istiyor?" dercesine manalı gözlerle bakarlar birbirlerine.
Çünkü Mefaret Hanım devlet ciddiyetini içine sindirmiş, hiç bir zaman duygularını belli etmeyen bir kadındır. Hatta konserden sonra da hiçbir yorumda bulunmaz.
O gece Bodrum’a geri dönerler. Şoför herkesi evine dağıttığında saat üç civarıdır.
Sabah yine işbaşı yapılır. Akşam konsere gidenler, birbirlerine bu hoş gecenin ardından akıllarında kalanları anlatarak sıcak bir ortamda çalışmaya başlarlar.
Lakin öğleye doğru hakim Mefaret Hanım’ın mesaiye gelmediğini fark eden arkadaşlarından bir kaçı şoförünü alıp Mefaret Hanımın evine giderler. Kapıya bakarlar, kapı kilitli değildir. Seslenirler, ancak ses veren olmaz.
Öyle ya…Hakim Hanım böyle şeylere çok kızabilirdi. “Ne yapalım?” diye dışarıda bir süre bekleşirler. Sonra içlerinden birisi, “Ne olursa olsun ben giriyorum.” der ve içeriye girer…
Bu gün hayatta olup da o manzarayı görenlerin, gördüklerini unutabilmeleri asla mümkün olamaz…
Çok sevdikleri hakim hanımları, salonda tavana asılmış olarak cansız bir vaziyette durmaktadır. Çığlıklarla dışarıya fırlarlar. Hepsi şok halindedirler. Bodrum’da görev yapan tüm devlet görevlileri bir bir eve akın ederler. Meslektaşları işlerini gözü yaşlı yapmaya çalışırken, dışarıda önemli bir takım şeyler bulurlar.
Ayazlık denilen evin bir bölümünde açık olarak bir Kur’anı Kerim. İçeride ise namaz kılındığını gösteren bir seccade serilidir yere.
Mefaret Hanım belli ki önce abdest alıp namaz kılmış, sonra da kendi eliyle yağladığı ipi boynuna geçirmiştir…
Görevi süresince verdiği karaların altını imzalayan Bodrum Hakimi Mefaret Hanım, bu kez 17 Mayıs 1954 yılında ve 48 yaşında kendi ölüm kararını yine kendi eliyle imzalar…
Mefaret Hanım’ı intihara kadar sürükleyen nedenlerin başında aynı yıl kaybettiği nişanlısının acısına dayanamadığı ihtimali gelse de…
Peşi sıra çeşitli rivayetler ortaya atılır.
Ancak Bodrumlular söz birliği etmişcesine bu konuda sorulan her soruyu yanıtsız bırakır. “Öğrenip de ne yapacaksınız?” derler insana yakışır bir tavırla…
Çeşitli varsayımlara inanmak yerine, onu ölüme götüren gerçek sebebi ya da sebepleri de kendisiyle birlikte götürdüğünü düşünmek daha doğru olurdu sanırım.
( 26 05 2012 yılında kaleme almış olduğum bu öykü o tarihte 2215 kez okunmuş. Dört yıl aradan sonra bakalım neler değişmiş!..)
YORUMLAR
Türk Filmlerine olan bir hikayedir bu.
Fakat ne doğru bir sonu bilindi, ne sonu geldi. Tek son; ipin ucuydu.
Bodrumlular onu çok sevmişti.
Adına türküler yazıldı, ağır ağır çalındı söylendi.
Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban mı gittin Bodrum hakimi
Nasıl astın Mefaret hanım kendi kendini
Altın makas gümüş bıçak ile doğradılar tenini
Hakim hanımın memleketi Kütahya Tavşan
Hakim hanım sen eyledin bizleri düşman
Nasıl kıydın Mefaret hanım kendi kendine
Çifte doktor gümüş bıçak ile doğradılar tenini
Şu Bodrum’un dağlarında ceylan dolaşır
Kara Haber Mefaret Hanım pek tez ulaşır
Hakim Hanımın memleketi Kütahya Tavşan
Hakim hanım sen eyledin bizleri perişan
Teşekkürlerimle.
DEVRİM DENİZERİ
SEVGİLERİMLE.
DEVRİM DENİZERİ
Bu platformda olmayı ve adam gibi yazılar okumayı özlediğimi farkettiren bir yazıydı. Öykünün içinde saklı gizemli hatıratı merak etmedim desem yalan olur. Tebrikle.
DEVRİM DENİZERİ
Baktım da altı yıllık bir üyeliğiniz var burada. Bu nedenle nereden nerereye gelindiğini çok iyi algıladığınızdan eminim. O onurlu vakur gerçek kalem sahipleri ve samimi dürüst kompleksiz üyeler çoktan defteri terk ettiler. Ne edebiyatın ne okunacak çalışmaların ne de kaliteli okuyucunun izleri var defterde.
Defter yönetimiyle ya akrabalık ilişkileri kurmuş ya da onlarla kavgalı olmuş kişilerin İslami inanç ağırlıklı özenti anlaşılmaz ve argo yazıları şiirleriyle tıpkı ülke misali günden güne çöken bir site var karşımızda.
VAROLUN.
Esenlik dileklerimle.