- 1158 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
BALIK ÖLÜMLERİ
Ülkemizin cennet gibi olmasına karşın, onu cehenneme ve çöle çevirmekteki becerimizde, acaba bizden üstün başka bir devlet var mıdır, gerçekten ciddi bir araştırma konusudur bu durum. Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına karşın gerek akarsularda gerekse denizlerde ve göllerdeki balık neslini tüketmek için oldukça mahir(!) adımlar attık.
Neler yaptık; kısaca ilk aklıma geldiği kadarıyla Avlan, Kestel, Karagöl, Söğüt göllerini, M.C. Hükümeti zamanında sayın Süleyman Demirel’in göllerin altında kalan toprakları, siyasi oy devşirme amacına kurban ederek, kuruttuk, toprakları köylülere dağıttık. Fakat bu kez çevresindeki tüm ekosistem çöktü, elmalar Elmalı adını verdiğimiz ilçemizde eskisi kadar verimli olmamaya başladı.
Bu yanlışlar furyasına AKP döneminde H.E.S. yapım furyası eklendi ve bir çok akarsu üstünde gerekli gereksiz yerlerde ÇED raporları gözardı edilerek Barajlar göletler yapıldı. Oysa suyun ana kaynağından kesilmesi halinde güneye doğru Akdeniz’e akan yeraltı sularının da kesileceği hiç hesabedilmedi. Tıpkı vücudumızdaki kan gibi yeryüzündeki su miktarı sabittir. Buzullar eridikçe artmaktadır, yani su artışı buzul eriyişiyle ancak mümkündür.Bu ise küresel ısınma nedeniyle ayrı bir çevre felaketi yaratmaktadır.
Suyun aktığı her yerde bol su var yanlışına düşülerek yapılan bu çevre cinayetlerini hesabını kim verecek?!
Yapanlar yasal kılıfına uydurarak yaptığı için, suçsuz görünseler de millet olarak hepimizin toplumsal çıkarlarından ve yaşam kaynaklarından bir şeyler geri dönüşümsüz biçimde yitirilmiştir.Kazananlar sadece yapımcı yandaş firmalar olmuşlardır. Çünkü onlar ödeneklerini de yine hepimizin kasası olan hazineden alıyorlar. Yapacakları işleri gerekli yasal prosedürlere uygun olarak yapsalar, canımız yesinler, ancak bir çok yasa çiğnenerek, hukuk ve verilmiş mahkeme kararları gözardı edilerek bir an önce büyük balığı, sazanı kapma yarışı sürdürülmektedir!
Taa 1990 lı yıllarda Antalya’da Seyahat Acentaları (TÜRSAB - ATSO) ve Antalya Ticaret sanayi Adası başkanlığı ile birlikte yapılan bir değerlendirme toplantısında Antalya çevresinde neden balık neslinin azaldığı ile ilgili görüş beyan edilirken, tarım ilaçlarının Pamfilya ovasından (Kemer’den Aksu ve Serik ve Alanya’ya kadar uzanan alan) yağmur suları ile denize karıştığı ve küçük balık yavrularının öldüğü açıklanmıştı. Ancak unutmamamız gereken bir şey var, 1980 yılında kıyı bandında olan turistik belgeli yatak sayısı 14.046 iken bugün bu sayı 600.000 in üstüne çıkmış durumdadır. Şimdi balık ölümlerini sadece tarım ilaçlarına bağlamak köylüyü suçlamak gibi bir şey...
Oysa dikkat edilirse Mersin ve Adana bölgesinde de ilaçlı tarım yapılmasına rağmen o bölgelerde balık daha fazladır çünkü o bölgelerde Antalya bölgesindeki kadar yoğun turistik tesis yok. Asıl sorun ve denizin çok daha kirli hale gelmesinin nedeni yapılan turistik tesislerin pek çoğunun arıtma sisteminden yoksun olmasıdır. İşte devlet HES projelerinden önce bu tesislerin atık sularının arıtılması ile ilgili alt yapı çalışmalarını tamamlamış olsaydı, karşı karşıya kaldığımız çevre felaketi bu denli korkunç olmayacaktı!!!Şimdi bin yataklı bir turistik tesis düşününüz, turizmin bereketli yaşandığı dönemlerde bir tesiste günde kaç çarşaf kaç havlu kirlenir, bunların yıkanması için ne kadar deterjan ve klorlu madde kullanılır ve de yerlerin lâvaboların silinmesi için ne kadar tuz ruhu ve klorlu madde kullanılır.
Bu miktarı tesis adedi ile çarparsanız, denize karışan kimyasal madde yükünü hesaplamış olursunuz! Bu kimyasallar öyle kolayca denizin tolere edebileceği cinsten kimyasallar da değildir ve öldürücü özelliği ağırdır.
Eğer deniz suyu tuzlu olmasaydı, dalgalarla ortaya çıkacak olan deterjan köpüğü tüm ülkeyi kaplayabilecek kadar olurdu desem küçük dilinizi yutarsınız sanırım!
Bundan daha korkunç bir gerçek daha var; o da HES projelerinde yapılan baraj inşaatlarında dökülen beton kalıpların, inşaatın çabuk bitirilmesi amacıyla beton harcına karıştırılan ÇİKA adlı zehirleyici madde?! Bu madde beton harcına karıştırılınca, beton daha çabuk kurur ve kalıbı 12 saat gibi kısa bir zamanda sökülebilecek aşamaya gelinirmiş, mühendisler bunu daha iyi bilirler! Fakat olan nehirlerde yaşayan canlılara oluyor.Aşağıdaki fotoğrafını gördüğünüz ölü balıkları, Pınargözü deresi boyunca yaptığımız bir su yürüyüşünde görmüştük ve neden balıkların öldüğünü anlayamamıştık, bugün bunun ÇİKA’dan kaynaklandığını öğrenmiş bulunuyorum!
Bir yandan denizlerdeki bir yandan karadaki canlı hayatı insanlar dahil yok etmekte kararlı gözüken bu iktidarlar ile sonumuzun nereye varacağını kestirmek olası mıdır sizce?! Halimiz bu zehirlenip ölen balıklardan farksız denecek kadar içler acısıdır.
Çevre bilincinin arttırılabilmesi için bilgili olmak zorundayız. Bilgisiz insanlar her türlü eylemleriyle topluma ve doğaya en zararlı canlı türüdürler!
’Gökten uçan hüma kuşu ne bilir dal kıymetini / Arının kahrını çekmeyen ne bilir bal kıymetini?!’ diyor bir türkümüz.Yalnızca ranta odaklı yatırımların açacağı büyük zararların faturasını halk değil bunları yapanlar ile yapılmasına izin verenler ödemek zorundadırlar!
Yüce Türk milletine saygılarımla...
Şaban AKTAŞ
12.11.2016
Fotoğraflar : Şaban AKTAŞ
YORUMLAR
"Eğer deniz suyu tuzlu olmasaydı dalgalarla ortaya çıkacak olan deterjan köpüğü tüm ülkeyi kaplayabilecek kadar olurdu desem küçük dilinizi yutarsınız sanırım!" ne korkunç.Doğa kendini hor kullanacağımızı bildiği için iyiki korumaya almış.Yazınızı okumak güzeldi.Başarılar .
eyüp uysal tarafından 11/12/2016 7:54:23 PM zamanında düzenlenmiştir.