Kutsal Yargı
Özgürlüğe, kölelik harfleriyle şükran yazmak, bağışla beni aklım. Ne yazıktır ki, büyük savaşın üzerinden on yıl geçmesine ve insanlar bir daha böylesine büyük kıyımlar tekerrür etmesin diye ulvi uğraşlara girmiş olmasına rağmen, hala değişmemiş bir zihniyetin kelimeleri ve harflerini kullanıyorum. Dahada kötüsü hatırlamadığım bir geçmişte kalmış medeniyetin evlerini ve ailelerini yeniden kurabilmek için her yanımızda geçmişin izleri serili.
Kafamı kaldırabilsem gördüklerimi gösterebilirdim sizede. Ancak, öğle uykusunu uyumadığımı anlarlarsa canımı gerçekten acıtırlar. Fakat gösteremesem de anlatabilirim. Bu sınıfta herkes iki gruba ayrılır. Bir grup geleceği inşa, diğer grupsa inşa edilen geleceğin sürekliliğini sağlamak için eğitilir. Son savaşta D.T.E kullanıldığından beri erkek oranı kadınlarınkine göre çok azalmış durumda. Çünkü erkek genetiği daha az direnç gösterebilmiş D.T.E ’ye. Sanki yaşamda ki tek gayemiz üremekmişçesine bir erkek için birden fazla kadın öngörülüyor, hatta gerektiğinde dikte ediliyor.
Şu uyuyan kızların önünde ki ev minyatürlerini görüyor musunuz? Kızlara büyüğün içinde ki paylarının küçük olduğunu hatırlatmak için varlar. Yani değişen hiçbirşey olmadı. Hala sınıflar için sınıfın nüfusu ne olursa olsun eşit pasta ayrılıyor. Birde benim önümde ki eve bakın, büyük, çünkü muhtemelen en az üç kadınla evleneceğim. Evin büyüklüğü, benim yükümlülüğümü ve ailem için ne kadar büyük bir sevgiyle donanımlı olmam gerektiğini bana hatırlatmak için özenle yapılıp bana verildi. Dinleyin benim hayatımı ve görün, şu ortadaki rakamlar ve sembolleri. O semboller bizim rütbelerimiz ayrıca kutsal sınırımız. Sınıfımız grupları da kendi içinde rütbelere ayrılıyor. Görüyorsunuz değil mi? onlar bizim zekalarımız! Bir, iki,üç,dört,beş ve bir roket. Roket rütbesine sahip olan kişi diğerlerinden daha zeki ve bu yüzden geleceğin tasarımcısı olacak.
Görüyor musunuz mirasınızı? Yedi ve sekiz, bir de güneş. Güneş ve üstü rütbeler; onlar gelecek demek, onlar karar alabilecek zeka demek. Ben güneşe Ra diyorum o güzide mitolojinizden kalan Ra. Ona erişmek demek, hocanın sizinle bizzat muhabbet etmesi ve yediğiniz yemeğin miktarını belirleyebilmeniz demek. Güneşseniz tanrısınız demek bir nevi. Anladığınız üzere, eğitim sistemi de hala aynı; şartlar ve cezalar üzerine kurulu. Ben burada kimim onu biliyor musunuz? Hocanın gözüyle sağdan üçüncü çocuk, evet bende bir güneşim.
Dikkatinizi çekti mi yan tarafımızdakilerin sandalyeleri üzerlerinde ki bina resimleri? İşte o sıra boydan boya inşa sınıfı, yani sadece sevdikleri için işlerini yapanlar. Sahne arkasında övgüleri kabul edenler. En üst rütbeye ulaşsalar bile hep emir alacaklar, neden biliyor musunuz? Çünkü onlar sosyal hayatta olayları kavramakta güçlük çekiyorlar. Onlar matematiği sevip fiziğe aşıklar, atomun çekirdeğini parçalamayı bir oyun sanıyorlar. Peki ya biz? Bizler insanlığın nasıl olması gerektiğine hükmedebilecek olanlarız. Onlar kadar fizik biliriz onlar kadar bilimden anlarız fakat onlar gibi bunu yaşamak yerine sadece bu bilimlerin kullanılıp kullanılmamasına karar vermenin değerini taşırız.
Evet, siz bize miras bıraktınız imkansız kelimesinin yalnızca kendisini tanımladığını. On yıl evvel sizler açlık sınırına gelene kadar baş kaldırmayıp aç kalınca baş kaldırmaya karar vermişsiniz. Hocalarımız durumun aynılığını farketmese tarihin tekerrürünü biz kıracağız dese de durumumuz hala yargı ve yaptırımlara bağlı. Oysa söyledim eski harflerle gelecek yazılırken nasıl tekerrür engellenebilir?
Hala ızdırabımı anlamadınız değil mi? Bir kaç yüz kişi dünyanın kaderine hükmederken siz neredeydiniz? Beş kıtaya yalnızca beş füze hatırlıyor musunuz? Mutant HIV suşları hepinizin sonunu getirmeden evvel mesela neyle meşguldünüz? Biz genetik olarak HIV’e dirençliler kalmadan evvel sizler kıyametten sorumlu olanların boğazına devrim bıçağını dayadığınızda onlar ölmeyi kabullenebildi mi? Kabullenemedikleri için o düğmeye basıp bu koskoca toprakta bizi yalnız bırakmadı mı? Sizler hep bıçak kemiğe dayandığında, olaylar sizi çoktan aştığında isyan ettiniz. O zaman kararlar aldınız ve kaybettiniz. Sizi öldüren füzelerin ismini hatırlıyor musunuz? D.T.E (Death To Everyone) ne kadar da anlamlıydı değil mi? Bence azrail çok daha hoş bir kelime ölümü anlatmak için.
Özgürlük için kanınızı dökmüşsünüz. Dünya öyle bir hale gelmiş ki artık insanlar temiz su bulabilmek için denizleri arıtır, genetiğini değiştirip her koşulda yetişebilen bitkiler tüketir olmuşlar. Açlık öyle bir noktaya gelmiş ki sonra, tıpkı Fransız ihtilalinin yapılma sebebi gibi bir parça ekmek için canınız pahasına çalışır olmuşsunuz ve siz yeter artık bari gelecek nesiller sıkıntı çekmesin diye kanınızla toprağı beslemişsiniz. Tek dileğiniz bizim huzurlu bir yaşam özgürce bir hayat sürmemizmiş. Oysa ben hiç anlayamadım, kendi için yaşayamamış birisi bir başkası için nasıl ölebilir. Ben hiç anlayamadım sizler önünüzde Fransız İhtilali gibi açlık bağırsağa indiğinde kan akıtılarak yapılmış bir devrimden haberdardınız, hiç mi ders alamadınız? Bu raddeye gelene kadar neredeydiniz? Göremediniz mi tüm güçlüler gücünü halktan alır ve tüm bitişler bir adımla başlar.
Sizin bu hatalarınızın neticesi olan kahramanlığınız sayesinde biz özgürlüğün kutsal bekçileri ilan edildik. Vazifemiz bu yolda özgürce yaşamak ve yaşatmak. Çünkü sizlerin fedakarlığı sayesinde biz özgürüz. Kutsal sınıra saygı duruşuna az kaldı susmalıyım artık.
Son olarak o iki sıranın arasında ki saçmalıkların; Kutsal sınırın neyi ifade ettiğini hiç merak ettiniz mi? Farklılıklarımızın arasında ki mükemmel benzerlikmiş. Bir rakamı yirmiye uzak olsa da iki ye yakınmış iki de üçe ve bu şekilde herkes aslında birbirinin aynıymış. İlginçtir oysa, benzer kelimesi aslında aleni şekilde farkı ifade eder. O kutsal sınırlara birde uluhiyet yükleniyor biliyor musunuz; sizlerin devriminde tüm sınıflar birlik olabildiği için her birisi sizlermişsiniz. O ortamızda ki sınıfı ayıran rakamlara basmak yasak ve her birimiz aldığımız her nefeste hepinize borçluyuz çünkü öldünüz!. Yaşamadığımız bir hayatta size borçlu olmak mı? İnanın bana sizler bizim özgürlüğümüz için değil kendi aptallığınız için öldünüz.
İşte size sunduğum şükran ödevini toplamak istiyor hoca. Sizce vermeli miyim? Duyuyor musunuz Nurullah getir diyor. Oysa bende uyumalı ve size teşekkür etmeliydim. Düşünebiliyor musunuz kanınızın karşılığında hafta da bir en iyi şükran kompozisyonunu yazmamızı da istiyorlar. Bu sefer benden tam not aldınız. Şimdi ödevimi götüreceğim, sizin aksinize başım dik ve kanım akmadan önce...
"Nurullah sen ne yapıyorsun oraya basılmaz kutsal sınırlar çiğnenemez. Unuttunmu?" dedi hoca ve cevap verdi Nurullah "hayır unutmadım, insanlık görevimi yaptım."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.